Rotahaber'in yayınladığı Batı Çalışma Grubu'nun fişleme belgelerinde adı 'MİT'in kullandığı isim olarak geçen Haydar Baş cemaatinden açıklama geldi.
Önceki gün 28 Şubat döneminde Batı çalışma Grubu'nun vakıf ve cemaatlerle ilgili hazırladığı fişlemenin belgelerini ele geçirmiş ve bunları manşetinden yayınlanmıştı. Belgelerden cemaat fişlemeleriyle ilgili kısmında Haydar Baş'ın adı da yer almış ve Bağımsız Türkiye Partisi'nin eski Genel Başkanı olan Haydar Baş için "MİT bu şahsı F. Gülen'e karşı kullanmaktadır" ifadesine yer verilmişti.
28 Şubat döneminde cemaatlerin nasıl fişlendiğini ortaya koyan ve bir döneme ışık tutan belgeli haberi yayınlanmasının ardından Haydar Baş cemaatinden haberle ilgili bir açıklama yapıldı. İşte o açıklama:
"Prof. Dr. Haydar Baş’la kimler uğraşıyor?
Ülkemizin yetiştirdiği değerli fikir ve bilim adamı Haydar Baş için bugüne kadar ortaya atılan mesnetsiz iddiaların haddi hesabı yok. Ağzı olan konuştu, eline kalem alan yazdı. İçindeki kini ve çamuru kustu. Şimdi de Rota Haber adlı rotasının neresi olduğu malum olan bir haber sitesinde o bildik iftiralardan biri yayınlandı.
Rotahaber’de şöyle yazıyor: “Genelkurmay Başkanlığının bilgisi dâhilinde 5 Mayıs 1997 tarihli üst yazısında tüm illerdeki bağlı komutanlıklardan sivil toplum örgütleri ile ilgili bilgi isteyen Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Aydan Erol, tanıdığı 1 haftalık sürenin sonunda komutanlığına geçen belgelerde fişlenmiş görünen ancak "yararlı" olduğu belirtilen bir isim bulunuyor.
Rotahaber'in ele geçirdiği "Aşırı İslamcı unsurlar ve vakıfların bağlı bulunduğu tarikat ve dinî akımlar" isimli dosyanın ön listesinde yer alan 47 cemaat arasında sadece birine not düşüldüğü görülüyor. Mamak yani Kadiri Haydar Baş Grubu. Bugün Bağımsız Türkiye Partisi'nin Genel Başkanı olan ve sıkça Fethullah Gülen ile ilgili konularda gündeme gelen Haydar Baş, "MİT tarafından Fethullah Gülen'e karşı kullanılan cemaat lideri" olarak belirtiliyor. Belge üzerinde Haydar Baş'ın isminin hemen altına parantez açılarak "MİT bu şahsı F. Gülen'e karşı kullanmaktadır" deniliyor.”
Haber bu.
Sitede ayrıca “MİT’te Hakan Fidan dönemine kadar askerin kontrolünün olduğu da biliniyor” cümlesi de ilave edilmiş.
İddia edenler iddialarını ispatlamakla mükelleftirler. MİT, nasıl ve hangi yöntemle Haydar Baş’ı kullanmış? Nasıl yapmış? Kimler devreye girmiş? gibi sorulara cevap yok.
Zaten bu gibi haberler “çamur at izin kalsın” amacı taşır.
Bu ülkede başbakanların ABD tarafından kullanılmasını haber yapmayanların, hocafendilerin kapılarının önündeki FBI ajanlarının kontrolünde Pensilvanya’da yaşamalarını haber yapmayanların, Beyaz Saray’a gidip “bizi kullanmaya devam edin” diye yalvaran bakanları, İngiliz vatandaşı olup “İngiltere menfaatleri için çalışmaya yemin eden” bakanları haber yapmayanların 1997 yılında yazıldığı iddia edilen bir raporda geçen incecik bir yazıya hararetle sarılıp “Haydar Baş’ı MİT Fethullah Gülen’e karşı kullandı” diye çığlık atmaları tesadüf değildir.
Oysa bu o kadar büyük bir palavradır ki neresinden düzeltsek bilmiyoruz.
Adı geçen raporun yayınlandığı tarihten sonra (ki bu tarih, 28 Şubat kararlarının alınmasından 3 ay sonrasına tekabül ediyor) Haydar Baş ve grubuna karşı Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı operasyonları yapıldı:
Dönemin Amerikancı YÖK başkanı Kemal Gürüz, savcılığa yaptığı suç duyurusunda Prof. Dr. Haydar Baş'ın profesörlüğünü Türkiye'de kullanamayacağını, iddia ederek dava açar. Davanın temel konusu Haydar Baş'ın profesörlüğüdür. YÖK, Baş'ın profesörlüğüne karşı adeta savaş ilan etmiştir.
Başbakan Ecevit ve dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan imzalı yazıda, “Ülke genelinde faaliyet gösteren Haydar Baş grubunun mal ve hareketlerinin takibi ile grupla irtibatlı olan vakıf, dernek, şirket vb kuruluşların incelenmesi" talimatı verilir.
1998 yılında başlayan ve ilk etapta Baş-Çelik, İlmi Araştırmalar Vakfı ve Meltem Kolejleri’ni hedef alan incelemeler, daha sonra yüzlerce şirketi, binlerce kişiyi içine alacaktır.
Aynı güç odakları, 28 Şubat’ın en hararetli günlerinde birbiri ardına başka düğmelere basarlar.
01.04.1998 tarihinde ortakları arasında Prof. Dr. Haydar Baş'ın da bulunduğu Baş-San tesislerinin Akçaabat'taki fabrikasına hesap uzmanlarınca baskın yapılır.
Mülkiye Başmüfettişi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Başmüfettişi, Polis Başmüfettişi ve Vergi Denetmenlerinden oluşan ekip ve bu ekibe bağlı yan ekipler, Türkiye'nin her vilayetinde Prof. Dr. Haydar Baş'la ilgili gördükleri kurum ve şahısları incelemeye alırlar.
Bir suç unsuru bulmak ya da suç unsuru isnat edecekleri bir olayı ortaya çıkarmak için akıl almaz raporlar yazarlar. Hukuk ve insanlık tarihinin en trajikomik olayları cereyan eder.
Bu süreçte, kapatılması için yoğun bir şekilde belge arayışına gidilen kurumlardan biri de İlmi Araştırmalar Vakfı'dır.
Hazırladıkları raporlarda ise, bu vakıfların dehşet verici (!) suçlarından bazıları şöyle sıralanır:
1- "Vakıf bünyesinde oluşturulan (zikir) grupları vasıtasıyla toplantılar yaparak 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Kanununa aykırı davranmak."
2- Vakfın Kilis Şubesi Büro Salonu'nda Kur'an okunduğunun tespit edildiği ve burada bulunan İlmi Araştırmalar Vakfı yönetim kurulu üyesi ile birlikte adı geçen şahsın ifadelerinin alındığı ve Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulduğu…
(Böylece hızlı müfettişler, vakıf şubesinin bir odasında Kur'an okunmasında bile suç unsuru bulmuşlar (!) ve savcılığa suç duyurusunda bulunmuşlardı! Başka söze ne hacet!)
Prof. Dr. Haydar Baş'a yönelik 28 Şubat tacizinin bir diğer örneği de, Meltem Kolejleri’nin maruz kaldığı müfettiş baskınlarıydı.
Bu kolejler, Prof. Dr. Haydar Baş'ın kurduğu, Milli Eğitim Bakanlığı'nın istediği bütün şartlar yerine getirilerek açılmış kolejlerdir. Her biri dört dörtlük eğitim kurumlarıydı. "Kapatın" talimatını alan müfettişler, bu kolejler üzerinde aylar süren incelemeler yaptılar. Yedi yıldan beri faaliyet gösteren bu güzide kurumları kapatmak, binlerce öğrenciyi sokağa atmak için akıl almaz raporlar hazırladılar. Bu raporlarda “penceresi dardı, merdiven kısaydı, dışardan ezan sesi duyuluyordu” gibi akıl almaz iddialarla bu okulları kapatıp binlerce öğrenciyi sokağa attılar.
Girişimci işadamları tarafından ulusal ekonomik model çerçevesinde ülke kalkınmasına hizmet amacıyla kurulan SESİAD (Serbest Sanayici İşadamları Derneği), mühendislerin örgütlenmesiyle oluşan (Mühendisler Cemiyeti), doktorların kurduğu (Tıbbiyeliler Cemiyeti) de baskına maruz kalan kurumlar arasındaydı.
Bütün bu kurumlar baskına uğradı, taciz edildi.
Şimdi soralım:
Haydar Baş’la irtibatlı gördükleri her kurumun ve şahsın üzerin giden “devlet” nasıl oluyor da aynı süreçte Haydar Baş’ı kullanmış oluyor?
Haydar Baş, Fethullah Gülen’in Vatikan’a gidiş sürecine kadar kendisi hakkında tek bir kelime olumsuz söz sarf etmemiştir. Fethullah Hoca’nın Vatikan ziyareti ve papaya sunduğu mektup sonrasında da “ona uyarıcı bir mektup” gönderilmiş, hatta bununla da yetinmeyip “yakın dostlarından bir heyeti Hoca’nın evine ziyarete göndererek onunla birebir konuşturmuştur.”
“Kullanılma” denilen bir kelime Haydar Baş’ın semtine bile uğramamıştır.
Rota Haber, madem gazetecilik yapıyor madem çok derin haber kaynakları var o halde “MİT’in ve askeri istihbaratın” Haydar Baş hakkında hazırladığı ipe sapa gelmez raporları da yayınlasın. Ergun Poyraz’ın kitaplarında bu raporlar ayrıntısıyla var.
Hülasa, biz bu çamurlara alıştık."
kaynak:rotahaber