Yavuz Şahin'in makalesi
Duanın maddî ve mânevî tesirleri vardır. Duanın maddî tesirleri, insanın genellikle sağlık ve vücudunda kendini gösterir. Modern tıp, ilâç ve tedavinin yanında, hastanın mâneviyatını/moralini kuvvetlendirmeye de önem verir.
Bununla birlikte ilmî çevrelerde, modern tıpta duanın bir tedavi vasıtası olarak kullanılıp kullanılamayacağı tartışılmaktadır. Hastalıklara karşı dua etmek suretiyle Allah'tan şifa dileme, ilk peygamberlerden bu yana süregelen bir inanç ve uygulamadır.
Örneklerini Hz. Peygamber'de (sallallahü aleyhi ve sellem) de gördüğümüz şifa niyetiyle dua etme, sağlam bir geleneğe sahiptir. Öte yandan Batı dünyasında da dua ve telkin yoluyla tedavi yapan kişiler ile mukaddeslik atfedilen yerler vardır.
Hastalarda mânevî ihtiyaç
Her insan, dînî uygulamaları yerine getirsin getirmesin, mânevî bir boyuta sahiptir. Henderson hasta bakımında maksadın, hastayı temel ihtiyaçlarını karşılama hususunda bağımsız hâle getirmek olduğunu belirtmiş ve hastanın "inançları doğrultusunda ibadet etme"sini de temel ihtiyaçlar arasında saymıştır. Buna göre hastanın rûhî ihtiyaçlarının belirlenmesi ve giderilmesi, hasta bakımı/hemşirelik sürecinin önemli bir bölümünü oluşturur.
Hemşireler, hastalara mânevî destek sağlamak istiyorlarsa, huzurlu bir çevrenin yanısıra, onların dua etmelerine, dinî kitap okumalarına da imkân sağlamalıdırlar. Ancak yapılan araştırmalar, hemşirelerin mânevî ihtiyaçları karşılamada yetersiz olduklarını göstermektedir.
Dahası, mânevî bakım birçok hemşireyi korkutmaktadır. Benzer şekilde Narayanasamy hemşirelerin, hastalarının mânevî ihtiyaçlarının yeterince farkında olmadığını belirlerken, Oldnall hemşirelerin eğitim sürecinde, hastaların mânevî ihtiyaçlarıyla ilgili yeterince bilgilendirilmediklerini, hemşirelik bakım plânını oluşturmada mânevî bakımla ilgili donanımın yetersiz olduğunu vurgulamıştır.
Fish ve Shelly de hemşirelerin, hastalarının Allah'la olan münasebetlerini özel bir konu olarak gördüklerinden, mânevî ihtiyaçlarını karşılamalarına yardım etmede kararsız kaldıklarını iddia etmiştir. Bu sebeple hemşirelerin, mânevî ihtiyaçları tanımaları ve değerlendirebilmeleri için kendilerinin eğitime ihtiyacı vardır.
Hakverdioğlu ve arkadaşlarının yaptığı bir araştırmada, onkoloji hemşirelerinin % 67'sinin mânevî sağlığın fizikî sağlığa da tesir ettiğine inandıkları ortaya çıkmıştır. Fakat bu hemşirelerin içinde, hastaların dinî vecibelerini yerine getirebilmesi için yardımcı olunması gerektiğini ifade edenlerin oranı ise sadece % 42'dir.
Dua, tedavide tesirli mi?
Amerika'da yapılan bir araştırmada, deneklerin % 73'ü, ferdî dua etmenin başkalarının hastalıklarının iyileşmesine yardımcı olduğuna inandıklarını söylemiştir.
Byrd ve Targ'ın ayrı ayrı yaptığı çalışmalar, duanın bedenî rahatsızlıklara müspet tesirleri olduğunu göstermiştir. Yine araştırmalar, inanç ve dinî faaliyetlerin, hastalıkların önlenmesi ve tedavi edilmesinde, ağrı, kaygı, endişe ve depresyonun azaltılmasında, hayat kalitesinin geliştirilmesinde ve hayatta karşılaştığımız problemlerle başa çıkmada yararlı olduğunu göstermiştir.
Dinî vecibelerden biri olan duanın kalb, mide ve bağırsakla ilgili hastalıklarda iyileşmeye vesile olabileceği ortaya konmuştur. Dua, zihnî sükûnetin sağlanmasında ve hastalık acılarının azaltılmasında tesirli olabilmektedir. Özellikle İslâmî muhtevaya sahip duaların modern fizikçiler tarafından tavsiye edilmesi dikkat çekicidir.
ABD'de yayımlanan ünlü haber dergisi Newsweek bir sayısında, "Allah ve sağlık: Din iyi bir ilâç mı? Bilim neden inanmaya başlıyor?" başlığı altında dinin hastalıkları iyileştirici tesirini kapak konusu yapmıştır. Allah inancının insanın moralini yükseltip hastalıktan daha kolay kurtulmasını sağladığına temas edilen makalede, bilimin de inançlı insanların hastalıklarını daha kolay ve çabuk atlattığına inanmaya başladığı belirtilmiştir. Newsweek'in anketine göre, insanların % 72'si dua ederek hastalıktan daha çabuk kurtulduklarına, duanın iyileşmeyi kolaylaştırdığına inanmaktadır.
Tedavide başkasının duası
Kişinin kendisine yaptığı dua fayda verebileceği gibi, başkasına yapacağı dua da faydalı olabilir. Şefaat duası adı verilen ve başkası tarafından yapılan duanın San Francisco General Hospital'da Koroner Kalb Bakım Ünitesi'ndeki 393 kalb hastasına nasıl bir tesirde bulunduğu Dr. Byrd tarafından araştırılmıştır. Hastanenin dışında bulunan duacılar, hasta taburcu oluncaya kadar duaya devam etmişlerdir. Dua edilen grubun diğer gruba göre daha az kalb tıkanıklığı gösterdiği, daha az antibiyotik tedavisine ve idrar söktürücüye ihtiyaç duyduğu, daha az zatürreye yakalandığı ve daha az oksijene ihtiyaç duyduğu ortaya konmuştur.
Seul'de (Kore) bir hastanede aşı ile dölleme tedavisi gören 199 kadın üzerinde bir çalışma yapılmıştır. Kadınların yarısına Kanada ve Avustralya'da bulunan Hristiyan dua grupları tarafından dua edilmesi sağlanmıştır. Bu araştırmadan ne kadınların ne de onlara tıbbî destek veren personelin haberi olmadığı gibi hastalara kendileri için dua edildiği de haber verilmemiştir. Neticede dua edilen grupta daha yüksek oranda gebelik gelişmiştir.
Duke Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya anjiyo operasyonu geçiren kalb hastaları katılmış, bunların bir kısmı için gıyaplarında dua edilmiştir. Komplikasyon oranları, dışarıdan dua edilmiş hastalarda, kendilerine dua edilmemiş hastalara göre daha az; hastaneden çıktıktan sonraki altı ay içinde ölüm nispeti de daha düşük çıkmıştır. AIDS hastalarında da kendilerine uzaktan gıyabi dua edilen grupta, ölüm daha az görülmüştür.
Akıl hastalıklarının tedavisinde dua
Dinî ve mânevî çöküntülerin önüne geçilmesinin, ruhî rahatsızlıkların tedavi sürecini hızlandıracağı ve olumlu tesirde bulunacağı yönünde araştırmalar vardır. Bunlardan biri, David ve Susan Larson'un Los Angeles'de 400 hasta üzerinde yaptığı araştırmadır. Buna göre, % 60'ı dua olmak üzere dinî hayatın güçlendirilmesiyle, obsesif-kompulsif (takıntı-saplantı), aşırı hassasiyet, fobik anksiyete (korkuya dayalı endişe), paranoyak düşünceler, psikotik durumlar ve genel hastalık belirtilerinin azaldığı tespit edilmiştir.
Carson ve Huss'un dua ve şizofreni arasındaki münasebeti belirlemek için yaptıkları çalışma, duanın tesirlerini görmek bakımından mânâlıdır. Onlar, 20 kronik şizofren hastaya birer yardımcı vererek iki gruba ayırdı. Grubun biri bakıcılarıyla beraber dua etmeye ve mukaddes kitaplardan okumalar yapmaya gönüllü olurken, diğer grup duasız bir tedavi aldı. On hafta sonrasında dua eden ve edilen grupta duygularını belli etme kabiliyetinde artma, hayatlarındaki değişimler hakkında daha pozitif bir bakış açısı ve bedenî şikâyetlerinde azalmalar gözlendi. Benzer bir çalışmada şizofrenik halüsinasyonlarla başa çıkma ile dinî faaliyetler arasındaki münasebet incelenmiş; dua eden, dinî kitaplardan bölümler okuyan ve dinleyen Suudi hastaların, diğer başa çıkma metodu kullanan İngiliz hastalardan daha mantıklı bir tutum içinde oldukları tespit edilmiştir.
Mânevîyatın, ağır ruhî bozukluklarla muzdarip birçok insanın hayatında önemli yeri olduğu, fakat buna rağmen birçok klinisyenin hastalarının dinî durumlarını ihmal ettikleri tespit edilmiştir.
İsviçre ve Quebec'te 221 poliklinik ve 57 klinisyenle din ve mânevîyat üzerine bir değerlendirme yapılmış; hastaların çoğunluğu, dinin, hayatlarında önemli bir yer tuttuğunu belirtmiştir. Klinisyenlerin çoğunun ise, hastalarının dinî yönünden haberdar olmadığı, hattâ hastalar mânevî konularla rahatladıklarını ifade etseler bile ilgilenmedikleri ortaya çıkmıştır.
Kronik ve cerrahî hastalıkların tedavisinde dua
Yüksek tansiyon: Geleneksel veya mânevî inanç ve faaliyetlerin hipertansiyonla münasebeti, klinik deneylerle tespit edilmeye çalışılmıştır. Duanın kan basıncının normalleşmesini sağladığına ve ağrıyı azalttığına dâir çalışmaların olduğu ifade edilmektedir. Meselâ, Brown'ın araştırması, duanın hipertansiyon tedavisindeki olumlu katkısına dikkat çekmektedir. Benzer şekilde dua ile kas geriliminin de azaldığı tespit edilmiştir.
Kanser hastaları: Kanser hastalarının iyileşmesinde önemli bir unsur olarak görülen moral ve motivasyon, hastanın inancı ve dindar çevresi tarafından sağlanabilir. Buna göre, iyimser duygulara sahip olan hasta, depresyondan ve stresten uzak duracak, böylece hastalığın iyileşme hızı da artacaktır. Son dönemde, 162 AIDS ve kanser hastası ile yapılan bir araştırmada mânevî ihtiyaçlarının farkında olan ve dinî vecibelerini düzenli olarak yerine getirenlerde, daha az depresyon belirtisi görülmüştür. Bir başka araştırmada da dua edenlerde kanserin tesirlerinin azalabileceği gözlenmiştir.
Ameliyat sonu iyileşme: Dindarların cerrahî müdahalelerden sonra iyileşme nispeti, dindar olmayanlara göre daha fazladır. Kalbinden cerrahî operasyon geçiren yaşlı erkek hastalar üzerinde yapılan bir çalışmada, dinî vazifelerini düzenli yerine getirenlerde, getirmeyenlere göre ameliyat sonrası hastanede kalma süresinin % 20 daha az olduğu, başka bir çalışmada da, kalça kırığı operasyonu sonrası, ibadethaneye düzenli devam eden kadınların, etmeyenlere nispetle daha kısa sürede ayağa kalktıkları ve daha az depresyon yaşadıkları bulunmuştur.
Ülkemizde Kılıç'ın araştırmasında, hastaların endişelerinin giderilmesi için hemşireden yardım istedikleri, buna göre hemşirelerin bakım verirken mânevî yönü dikkate almaları gerektiği vurgulanmıştır.
Kalb hastaları: Anjiyoplasti operasyonu boyunca kendileri için dua edilen hastaların daha az komplikasyon geçirdikleri, altı ay içinde ölüm nispetinin daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Kansas St. Luke's Hastanesi'nde beş din adamınca, hastanede tedavi gören 990 kalb hastasının 466'sına dua edilmiş, kendileri için dua edilen hastaların dua edilmeyenlere nazaran % 11 nispetinde daha çabuk iyileştiği ve rahatsızlık belirtilerinin azaldığı gözlemlenmiştir. Hastalar kendilerine dua edildiğini bilmiyordu ve dua edenler de hastaları tanımıyordu ve hiç karşılaşmadılar. Bu netice, gıyabi duanın standart tıbbî bakım için tesirli bir yardımcı unsur olabileceğini düşündürmektedir.
41 Yıl boyunca koroner bakım ünitesine başvuran 393 Yahudi-Hristiyan hastanın 192'sine gıyaben dua edildi, 201'ine ise edilmedi. Hastanede iken dua edilen grupta hastalığın seyri çok daha hafifti. Dua edilmeyen grupta ise, dua edilenlere göre daha sık solunum desteği, daha çok antibiyotik ve diüretik (idrar söktürücü) ilâç gerekli oldu. Bu veriler de, koroner bakım ünitesine başvuran hastalarda duanın iyileştirici rolünü ortaya koymaktadır.
Engelli hastalar: Johnstone ve arkadaşlarının bir araştırmasında engeli/sakatlığı olanlar için de, problemleriyle baş etmede dinî duygu ve mânevîyatın çok önemli bir faktör olduğu ortaya konmuştur. Neticede, rehabilitasyon profesyonelliği ile ilgili olarak dinî başa çıkma stratejilerinin geliştirilmesi, dinî konularla ilgili rehabilitasyon uzmanı yetiştirilmesi gibi pratik teklifler sıralanmıştır.
Migren: Mânevî telkin yapılan migren hastalarında diğerlerine göre iki aylık müdahale ve takip boyunca hem migren baş ağrısı, anksiyete ve depresyon sıklığının daha fazla azaldığı, hem de ağrıya toleransın daha fazla arttığı gösterilmiştir.
Netice
Tıp dünyasında yapılan objektif araştırmalar, duanın insan psikolojisi ve fizyolojisi üzerinde birtakım pozitif değişiklikler meydana getirdiğini göstermektedir.
Ayrıca duanın hiçbir olumsuz yan tesiri de yoktur.
Araştırmaların hiçbirinde dua edilen grup, edilmeyenlerden daha kötü netice göstermemiştir. Burada dikkat çekmek istediğimiz husus, hastalık, sağlık gibi insanların tamamen söz sahibi olamadığı ve çoğumuzun alın yazısı olarak tabir ettiği durumlarda dua edilmesinin, Yüce Allah'ın izniyle bazı müspet değişmelere vesile olabilmesidir.
İmanın ve duanın hastaların üzerindeki olumlu tesiri ve tedavi sürecini hızlandırması doktorların da dikkatlerini çeken ve tavsiye ettikleri bir konudur.