Salih Tuna'nın yazısı
Hakkımız haram zıkkım olsun!
Demirel, Fatih Camii'nden dün ebedi âleme yolcu ettiğimiz Erbakan'dan helallik almış. Gerçi, Sabah gazetesinden Yavuz Donat'ın "Son konuşma helalleşme" başlıklı yazısından öğrendiğimize göre, Erbakan vefat etmeden kısa süre önce Demirel'den helallik istemiş:
"Necmettin Erbakan: Allah seni korusun kardeşim... Hakkını helal et.
Süleyman Demirel: Helal olsun... Sen de helal et...
Necmettin Erbakan: Helal olsun..."
Merhum Erbakan rind meşrepti, merhamet sahibiydi; hakkını helal etmiş olabilir.
Her şeyden önemlisi, (Necip Fazıl'ın kitaplarında, konferanslarında sıklıkla zikrettiği) Hz. Ebubekir'e atfedilen, "Yarabbi vücudumu o kadar büyüt, o kadar büyüt ki; cehennemde benden başka kimseye yer kalmasın..." şeklindeki sözün neş'et ettiği kültüre aşinaydı.
Hulasa, Erbakan'ın hakkını helal etmesi anlaşılabilir bir şey.
Benim anlamakta güçlük çektiğim şudur: Demirel hakkını nasıl helal etti?
Öyle ya, Milli Görüş Lideri'nden az çekmedi.
Erbakan'ın (1969'da) Odalar Birliği Başkanlığı'na seçilmemesi için çırpındı, yırtındı.
Olmadı.
Başbakan olduğu halde başaramadı ama pes etmedi. Nihayetinde zor şer de olsa Odalar Birliği'nden atılmasını sağladı.
Lakin Erbakan'dan kurtulamadı.
Siyasette karşısına çıktı.
Hem de ne çıkış!
"Takunyalı Necmettin" dedikleri üniversiteden arkadaşı Erbakan, takunyanın çıkardığı tak tak seslerini çağrıştırırcasına "lafları" kafasına kafasına vuruyordu.
Mesela, CHP ile (genel başkanı olduğu) AP arasında fark yoktur, diyordu.
Bunu da maddeler halinde dermeyan ediyordu.
"Horoz dövüşü" yapıyorsunuz, diyordu. "Yok birbirinizden farkınız" diyordu.
Velhasıl, suret-i haktan görünmelerine "Hadi ordan!" diye posta koyuyordu.
Meydanlarda "Kuran" öperek, "Cenabı Allah" diyerek kafakola aldığı mütedeyyin kitle gün geçtikçe Demirel'den uzaklaşmaya başlamıştı.
Yetmezmiş gibi adı "Mason Süleyman"a çıkmıştı.
Hele ki 28 Şubat'ta Erbakan'ı devirmek için emdiği süt burnundan gelmişti.
Kerameti kendinden menkul sivil toplum kuruluşlarına, bugünlerde demokrat kesilen dünün "darbesevici" köşe yazarlarının arz–ı endam ettiği "Topyekûn savaş" naraları atan medyaya, postmodern cuntaya, o korkunç psikolojik savaşa ve çürük koalisyon ortağına rağmen Erbakan direniyordu.
Mehmet Ağar'ın geçen gün itiraf ettiği gibi "Erbakan 28 Şubat sürecinde direndi. Orada dik durmayan, direnemeyen maalesef bizim parti oldu..."
Erbakan'ın direndiği her gün, her saat Demirel'in foyasını daha bir ortaya çıkarıyordu.
Yazının devamı için tıkklayınız>>>
Yeni Şafak Gazetesi