Hakim'den Jitemci Arif Doğan'a fırça!

İSTANBUL- Yüksek sesle konuşan Jitemci Arif Doğan'a 'Burada jandarma yok' uyarısı.

Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki ifade işlemi devam eden Ergenekon davası tutuksuz sanığı emekli Albay Arif Doğan, sesini yükselttiği gerekçesiyle Mahkeme Başkanı Köksal Şengün tarafından uyarıldı. Başkan Şengün önce Doğan'a refakat eden doktora "Çok mu oksijen veriyorsunuz da bu kadar dinamik?" diye sordu. Konuşmasına aynı tonda devam etmesi üzerine Başkan Şengün bu kez de Doğan'a, "Burada jandarma yok. Burasının bir mahkeme, sizin de bir sanık olduğunuzu unutmayın. Bağırarak konuşamazsınız." uyarısında bulundu. Öte yandan çapraz sorgusu sırasında çalması üzerine Doğan'ın duruşmaya cep telefonu ile girdiği anlaşıldı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen Ergenekon Davası duruşmasına 20'si tutuklu toplam 22 sanık katıldı. Çapraz sorgusu dün yarıda kesilen Arif Doğan'ın ambulansla doktor eşliğinde oksijen tüpüne bağlı olarak duruşma salona getirilmesinin ardından duruşma başladı. İstanbul Cumhuriyet Savcı Mehmet Ali Pekgüzel sorularına devam edeceğini belirtti.

Pekgüzel ilk olarak "Cem Ersever'in JİTEM'de görev yapmadığını söylediniz doğru mu?" diye sordu. Doğan "JİTEM'i anladıysanız doğru. Ersever Jandarma İstihbarat Gurup Komutanlığı'nda görev yapmıştır. JİTEM sivillerden oluşur." dedi.

Savcı Pekgüzel, Arif Doğan'ın bir önceki celse JİTEM'in yurt dışında görev yapmadığına dair beyanlarının olduğunu hatırlattı ardından da Aktif Haber'de yayınlanan ses kayıtlarında Suriye'nin Cemşeref Köyüne düzenlenen bir operasyondan bahsedildiğini belirtti. Bu anlatımlarda çelişki olduğu tespitini yapan savcı, bu konunun aydınlatılmasını istedi. Doğan ise duruşmanın bir önceki celsesinde söylediği gibi ses kayıtlarının kendisine ait olmadığı konusunda ısrar etti. Ardından da "Cemşeref köyü neresi, Murat Karayılan'ın karargahı orada elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Adam Güneydoğu'da elini kolunu sallayarak dolaşma hakkı var da devleti temsil eden kişilerin orada dolaşmaya hakkı yok mu? Orası sıfır noktası. Hollanda'da bir eylem mi yaptım" dedi. Ardından da Albulkadir Aygan hakkında yaptığı eylemle ilgili olarak "Şerefsiz. Sen kimsin Cem Ersever'in Arif Doğan'ın ismini ağzına alıyorsun pezevenk. Benim albayım kafasına sıktı. Abdulkerim Kırcı, kafasına 'Şerefsiz yaşamaktansa ölürüz daha iyi' diyerek sıktı. Şimdi ben bunun hesabını kimden sorayım." diye bağırdı. Bunun üzerine başkan Köksal Şengün "Sakin olun. Kendize eziyet edip ortamı da germeyin." şeklinde müdahale etti.

Bu sırada Avukat Celal Ülgen söz aldı, "Burada Ergenekon yargılanıyor. 1970 yılındaki eylemlerle davanın ne ilgisi var" müdahalesinde bulundu. Bu sırada Mustafa Balbay ısrarla söz istedi ve zorlukla da olsa söz hakkını başkandan aldı. Balbay, "Dün sabırla duruşmayı dinledim. Ama bugün yeni bir gün başlıyor. İşkence altındayım. Arif Doğan'a geçmiş olsun diyorum. Arif Doğan'dan rica ediyor hatta yalvarıyorum. Burada Ergenekon davasından gayri her şey konuşuluyor. 16'ıncı yüzyılın kunta kinteleri gibiyiz. Biz bu davanın sanıkları nasıl bir araya gelmişiz onu anlatsın. Savcı bir tekneye binmiş aslan avına çıkmış iki de geyik avlıyor. Dün akşam televizyon programında arkadaşlarımızı öldürmekle suçlandık. Doğan'ın bu anlatımlarıyla üç iddianame ve iki soruşturma çıkar. Yalvarıyorum bizi anlatsın. Kurban bayramından önce bizi kurbanlık koyun gibi cezaevine gönderdiniz. Arif Doğan'a bağlı olan Muzaffer Öztürk'ün ifadesinin alınmasına karar verdiğiniz gün serbest bıraktınız. Mustafa Balbay Cumhuriyet Gazetesini nasıl bombalatmış onu anlatsın." dedi.

Savcı Pekgüzel, bu soruları sormasının gerekçesini anlattığını belirterek Balbay'a "Siz JİTEM'de görev yaptınız mı? Ayrı ayrı hücreleri var." diye sordu. Bu sırada Doğan, "İddianamede anlatılan JİTEM benim kurduğum JİTEM değil. Kimse hesap soramaz benden. İddianamede yazılan JİTEM'i kim kurduysa o cevaplasın." diye bağırdı. Bu sırada sanıklar tepki gösterdi. Savcı Pekgüzel ise sorulardan rahatsız olan sanıkların isterlerse duruşmadan çıkarılabileceğini söyledi. .

Soru üzerine JİTEM'in kadrolu bir kuruluş olmadığını belirterek, "Geçici bir süre denenmek için kurulmuş operatif istihbarat birimidir" dedi. PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan diye basına açıklamalar yapan kişinin aslında başka birisi olduğunu ileri süren Doğan, "Abdülkadir Aygan'ı ben öldürttüm. Bu adam kim de çıkıp bu kadar şey söylüyor, ölmüş adamın adını kullanıyor." dedi.

Arif Doğan'a savcı tarafından deposunda yapılan aramalarda ele geçirilen bir günlük içinde yazılanlar hakkında bilgisi soruldu. Doğan bu günlüğü de kabul etmedi.

Kendisinde ele geçen belgelerde PKK'lıların listesinin olduğunu hatırlatması üzerine, Doğan, "Ne yani PKK'lıların değil de genelevde çalışanların listesi mi olacaktı. PKK'nın bir numaralı hedefiyim. Ben onları unutsam da onlar beni unutmaz." diye konuştu.

İddianamedeki yer alan JİTEM'in kendisi olmadığını söyleyen Doğan, "Kitapta yer alan JİTEM'de bu değil. Benim kurduğum JİTEM'i ben biliyorum" dedi. Savcı Pekgüzel'in 16 Eylül 1989 yılında Cizre Nusaybin'de öldürülen Hasan Caner, Hasan Uçar ve Tahsin Sevim'i tanıyıp tanımadığını sorması üzerine "Niye hep isimler soruyorsunuz. Ne bileyim her öldürülen adamı bana mı soracaksınız?" dedi. Bunun üzerine savcı Pekgüzel'in, 'Dönemin İdil savcısı tarafından hazırlanan yetkisizlikte İbrahim Babat tarafından bu olayın gerçekleştirildiği belirtiliyor. Tanıyor musunuz?' sorusuna, 'Hacı Hasan, Suriyeli Kürttür. Daha sonra Türk vatandaşlığına geçmiştir. İbrahim Babat ile Hacı Hasan aynı kişilerdir. Devlete tarafından operasyonlarda bilgilerine kullanılmıştır. Diyarbakırda hakkında dava açılmıştır. 17 yıl hapis almış ve çeşitli cezaevlerini dolaştıktan sonra Suriye'ye teslim edilmiştir." dedi.

Savcı Pekgüzel, sanık Doğan'a Ergenekon ana davası ile ikinci Ergenekon davasının isimlerini saydığı bazı sanıklarını tanıyıp tanımadığını sordu. Levent Ersöz'ü tanıdığını belirten Doğan, "Çok iyi tanırım. Jandarma generalidir. Çok iyi bir harekat plan subayıdır. Kurmay yüzbaşılığından bilirim. Seminerler verirdik." dedi.

Hasan Atilla Uğur'u Albay Kürşat olarak tanıdığını belirten Doğan, birlikte çalışmadıklarını ve emekli olduktan sonra nadığını, bir kez de konuştuklarını söyledi. Sanık Muzaffer Öztürk'ün dairesinde kendisine ait askeri belge ve mühimmatın bulunduğunu hatırlatan savcı Pekgüzel, "1997 yılında Yalova'da görev yaptığınız dönemde tuttuğunuz bir notta Ankara JİTEM'den Albay Kürşüt yazmışsınız. İfadenizde JİTEM'in 1990 yılında dondurulduğunu söylemiştiniz. Oysa bahsettiğiniz not bu tarihten sonrasına ait. Açıklar mısınız?" diye sordu. Bunun üzerine Doğan, "Kuran ayeti mi bu. yanlış söylemiş olamaz mıyım? Ayrıca JİTEM değil de götem mi deseydim. Bütün pisliklerin arkasında bu götem gavatları vardı." diye konuştu. Doğan'ın, kendisine sorulan sorulara sık sık sesini yükselterek cevap verdiği ve soluğunun kesilmesine kadar bağırdığı gözlendi. Doğan, sanıklardan Muzaffer Tekin, Levent Göktaş, Oktay Yıldırım, Fikri Karadağ, Fikret Emek ve Abdulmuttalip Tonçer'i tanıyıp tanımadığı şeklindeki sorulara da düşünerek hayır cevabını verdi. Doğan, daha sonra da "Bu kişileri tanımadığımı söylüyorum ama bana gösterin ki belki tanıyor da olabilirim. Sonra eşek kadar kadar Arif Doğan bizi tanımıyor demesinler. Sonra mahçup olmayayım." dedi.

Doğan, sanıklardan Adil Serdar Saçan'ı tanıyıp tanımadığı sorulduğunda ise "Onunla bir hesabımız var. İddianamede benimle ilgili bir erkeğe yakışmayacak sözler söylemiş. 72 milyona sesleniyorum, o şerefsiz erkekse gelsin bunları yüzüme söylesin. Söylediği sözlerin 100 katını kendisine iade ediyorum. Adil Serdar Saçan ne halt olursa olsun onu tanımıyorum." ifadesini kullandı. Sanık Muzaffer Öztark'ün de kendisine ait eşyaları evinde muhafaza ettiği için sanık olduğunu belirten Doğan, "Onu çocuğum gibi severim." dedi. Savcı Pekgüzel'in sanık Muzaffer Öztürk'ün evinde bulunan malzemelerle ilgili sorusu üzerine Doğan, "Bunlar askeri belgeler ve askeri malzemelerdir. O belgeler sizi ilgilendirmez. Askeri bir literatür var. Askeri savcılık ve askeri mahkeme var. Beni yargılayacaksa onlar yargılar. Bu mahkeme yargılayamaz." dedi. Savcı Pekgüzel ile Doğan arasında bu konuyla ilgili olarak yargılar-yargılayamaz polemiği yaşandı.

Bu sırada Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, sanık Arif Doğan'a, "Siz zaten konuşmadığınız için hastasınız sanırım. Zira konuştukça açılıyorsunuz ve rahatsızlığınız azalıyor. Aslında hakkınızdaki teşhisin doğru olup olmadığını tekrar sormak lazım." dedi.

Sanık Arif Doğan, diğer sanık Muzaffer Öztürk'ün evinde ele geçirilen belgelerin askeri belgeler olduğunu, kendisine gönderildiğini ve 20 yıldır muhafaza edip, zaman zaman da kullandığını söyledi. Savcılık ve mahkeme ifadeleriyle ilgili olarak sorulan sorulara Doğan, Bana savcılıkta hasta mı suçlu mu diye sormadan emniyet ifademi aynen yazıp imzalattılar. Siz de aynını yapıyorsunuz. Bana Muzaffer Öztürk'ün evinde bulunan belgelerin içerikleri hakkında yorumlar yapıyor ve bir şeyler söyletmeye çalışıyorsunuz. Ne söyletmek istiyorsanız söyleyin ben de onu size söyleyeyim." dedi.

Bu arada emekli Albay Arif Doğan soruları cevapladığı bölümde bir cep telefonu sesi duyuldu. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, orada bulunanlara "Telefonunuz var mı?" diye sordu. Bunun üzerine Arif Doğan, "Özür dilerim. Korumalarım yanımda yok. Üzerimde kalmış" dedi. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün mübaşire telefonu almasını söyledi. Telefon duruşma salonundaki jandarma görevlilerine verilerek dışarı çıkarıldı. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel ise "Telefonla nasıl içeri girmiş" diyerek duruma tepki gösterdi.

Sanık Öztürk'ün evinde bulunan askeri malzemelerin, kendisine yıllık verilen istihkakın 10'da biri olduğunu belirten Doğan, "Bu boş kovanlardan kalemlik filan yapıp eşe dosta dağıttık. Bunlar arasında vali, belediye başkanı, hakim ve savcılar vardı." dedi. Bunun üzerine savcı Pekgüzel, "Yani oradaki mühimmatlardan yani silahlardan birilerine hediye mi ettiniz?" diye sordu. Bunun üzerine sanık Doğan, "Hey Allah'ım beni intihar ettirmeyin. Ben size kalemlikten bahsediyorum. Siz iki silahın hesabını yapıyorsunuz. Ben Güneydoğu'da OHAL bölgesinde ruhsatsız 3 bin silah dağıttım. Onları neden sormuyorsunuz da Muzafeer'in evine koypduğum malzemeler arasından çıkan iki silahı soruyorsunuz?" diye cevap verdi.

Arif Doğan'ın sık sık sesini yükseltmesi üzerine Başkan Şengün tekrar sözünü keserek Doğan'a refakat eden doktora, "Doktor bey, böyle konuşması onu düzeltiyor mu? Çok mu oksijen veriyorsunuz da bu kadar dinamik. Bu hareketliliği, rahatsızlığıyla bağdaşmıyor." diye sordu. Doktorun, rutin ve yeterli bir uygulama yaptıklarını söylemesi üzerine Arif Doğan, "Burada insanlar gülüyor. Beni rezil etmeye mi çalışıyorsunuz?" diye sordu. Başkan Şengün de "Burada bağırarak konuşuyorsunuz." şeklinde çıkıştı. Bunun üzerine Doğan ise bağırarak konuşmadığını, ancak sesinin çıkmadığını söyledi. Başkan Şengün ise "Bağırıyorsunuz efendim, burada jandarma yok. Burası mahkeme ve siz de sanıksınız." ikazında bulundu. Doğan ise "Ne sanığı?" diye çıkışta bulundu. Şengün, bu tartışmanın ardından duruşmaya kısa bir süre ara verdiklerini söyledi.

Arif Doğan: Ruhsatsız 3 bin silah dağıttım

Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından emekli Albay Arif Doğan, OHAL döneminde Güneydoğu'da ruhsatsız 3 bin silah dağıttığını söyledi.

İkinci Ergenekon davasında savunması alınmaya devam eden emekli Albay Arif Doğan, sanık Muzaffer Öztürk'ün evinde bulunan askeri malzemelerin, kendisine yıllık verilen istihkakın 10'da biri olduğunu söyledi. Doğan, "Bu boş kovanlardan kalemlik filan yapıp eşe dosta dağıttık. Bunlar arasında vali, belediye başkanı, hakim ve savcılar vardı." dedi.

Bunun üzerinde Arif Doğan'a Savcı Pekgüzel, "Yani oradaki mühimmatlardan silahlardan birilerine hediye mi ettiniz?" diye sordu. Doğan, "Hey Allah'ım beni intihar ettirmeyin! Ben size kalemlikten bahsediyorum. Siz iki silahın hesabını yapıyorsunuz. Ben Güneydoğu'da OHAL bölgesinde ruhsatsız 3 bin silah dağıttım. Onları neden sormuyorsunuz da Muzaffer'in evine koyduğum malzemeler arasından çıkan iki silahı soruyorsunuz?" diye karşılık verdi.

KİMSE KONTROLSÜZ BİR HALT EDEMEZ

Ergenekon davası tutuksuz sanığı emekli Albay Arif Doğan, Savcı Nihat Taşkın tarafından kendisine yöneltilen "Güneydoğu'da yaptığınız görevleri anlattınız. Sizin hatalarınızı kontrol eden, mükafat eden bir mekanizma var mıydı?" şeklindeki sorusuna Arif Doğan, Hiç kimse kontrolsüz bir halt edemez." diye cevap verdi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Ergenekon davasının öğleden sonraki bölümünde sanık Arif Doğan'ın çapraz sorgusuna savcı Nihat Taşkın'ın sorularıyla devam edildi. Kendisine defalarca aynı soruların sorulduğunu ve bundan rahatsız olduğunu belirten Doğan, "Ben JİTEM'den bahsediyorum. Ben hangi suçu işledim bilmiyorum. Siz beni Ergenekondan yargılamıyor musunuz? Ben şu ana kadar bilinmeyenlerin bilinmesi için anlattım." dedi.

JİTEM çalışanlarına maaş ödenip ödenmediği sorusuna ise çok sinirlenen Doğan, "Devlet bu kişilere öder miydi sana ne? Onlar da benim gibi gerizekalıydı. Çoluk çocuğunu unutmuş hayvanlar benim gibi çarpışıyorlardı salaklar." dedi. Savcı Taşkın JİTEM'i anlayabilmek için bu soruları yönelttiğini belirterek "Ben anlayamadım. Anlayabileceğim şekilde anlatın bunu" dedi. Doğan ise "Kusura bakmayın benim zeka seviyem düşük. Anlatamıyorum." cevabını verdi.

Sanık Doğan'a, Ergenekon ana dava sanığı Sedat Peker ile ilişkili olduğu yönündeki iddiaları hatırlatan savcı, iddianamede Peker ile 1984-1985 yılında tanıştığı yönünde de anlatımlar olduğunu söyledi. Savcı Taşkın, "Sedat Peker 1971 doğumlu sizinle tanıştığı dönemde 12 ya da 13 yaşında oluyor. Burada bir yanlışlık olmasın?" dedikten sonra bu konunun açıklanmasını istedi. Doğan, "Tarih olarak karışıklıklar olabilir. Ben tam tarih hatırlamıyorum." cevabını verdi.

Savcı Taşkın, sanıktan Sedat Peker ile tanışmasına kimin aracılık ettiğini de sordu. Bu soruya ise Doğan, "Kimi araya kimi bacaya soktum hatırlamıyorum. Benim araya soktuğumu biliyorsanız söyleyin." diyerek sesini yükselttiği gözlendi.

Savcı Nihat Taşkın'ın, "Sizin yaptığınızda devlet sistematiği yok. Böyle birim kurulurken, kontrol mekanizması olması gerekir. Sizin hatalarınızı kontrol eden, mükafat eden bir mekanizma var mıydı?" şeklindeki sorusuna Arif Doğan, "Neden devlet sistematiği yokmuş. Ben bir sistem oluşturdum işte. Hiç kimse kontrolsüz bir halt edemez. Atatürk’ün kurduğu devlette kimse çizginin dışına çıkamaz." dedi.

Savcı Taşkın, Ergenekon davası tutuklu sanıklarından emekli Tuğgeneral Veli Küçük'te ele geçirildiğini söylediği "Mafia" başlıklı bir yazıyı okudu. Savcı Taşkın'ın, "Bu yazı sizin için bir şey ifade ediyor mu?" diye sorması üzerine sanık Doğan, "Bazı toplantılarda, şurada burada Veli paşam ile karşılaşmalarımızda , konuşmalarımızda hiçbir siyasi içerikli kelime söylemezdi. Çok ketum bir insandır." cevabını verdi. Daha sonra savcı Nihat Taşkın'ın, "Ama sizin ajandanızda da mafia diye yazıyor." uyarısında bulundu. Doğan da "Öküz altında buzağı arıyorsunuz." diye konuştu. Savcı Taşkın, "Çıkar amaçlı suç örgütüne mayfa denilir. Siz hangi kelime ile tarif edersiniz?" diye sordu. Doğan, bu soruya da "O kunuyu bilmem ama ben PKK (PEKAKA)'ya PKK(PEKEKE) derdim ve komutanlarım bu konuda bana kızardı." diye cevap verdi.

Savcı Nihat Taşkın askeri malzeme bulundurmanın kanunen suç olduğunu söylemesi üzerine Beykoz Çavuşbaşı’ndaki deposunda bulunan askeri malzemelerin, suç unsuru olamayacağını söyleyen Doğan, "Hangi kanuna göre suç? diye sordu. Savcı Taşkın'ın Türk Ceza Kanunu'na göre demesi üzerine Doğan, "Siz benim emekli bir subay olduğumu neden göz önünde bulundurmuyorsunuz? Şimdi olsa yine bulundururum. Bu evrakları bulundurma nedenim, kurduğum teşkilatın evrakları olmasındandır. Örgüt dokümanı saklamıyorum. Teşkilatımın evraklarını saklıyorum. Hem de iç içe geçmiş iki sandıkta sakladım. Zarar görmesin diye bu yöntemle sakladım. Hepsinin kilidi bende. Yarın tomar halinde getireyim. Ama Emniyet, suç malzemesi bulmuş gibi dağıttı hepsini? Bunun neresi suç?" dedi.

JİTEM’in ne olduğunu daha önce açıkladığını söyleyen Doğan, "Ama siz hala Ergenekon’un JİTEM’ini soruyorsunuz bana. Ben onu bilmem. Onu gidin içinde yer almış arkadaşlara sorun. Bendekiler Jandarma İstihbarat Grubunun yeniden yapılanma edilerek JİTEM’e dönüştürülmesinin evraklarıdır. 30 tane JİTEM’le ilgili adam öldürüldü. Neden biliyor musunuz? Deşifre edildiler. Oradaki subaylar kına yaksın. Adamları deşifre ettiler." dedi.

Sanık Doğan, sanıklardan Muzaffer Öztürk'e ait Beykoz Çavuşbaşı’ndaki depoya bıraktığı askeri malzemelerin önce Balmumcu’daki Jandarma Bölge Komutanlığı'nda olduğunu belirterek "Ondan önce de Halkalı’daki komando taburunda durdu. Balmumcu’dan emekli olduktan sonra da bir süre lojmanında kalmaya devam etmiştim. Özel Koruma Kanunu'yla korunuyordum." dedi.

Savcı Nihat Taşkın'ın, "Kriminal incelemeden depodan elde edilen boş kovanların 434 ayrı silahtan atıldıkları tespit edilmiş" şeklindeki sorusuna Doğan, "Hiç tabanca da kullanmazdım. Kalaşnikof ve Kanas kullanırdım. Her sarfa bir kelle. Kimse merminin hesabını sormazdı. Adam ölümden dönmüş. Bir de ‘gel bakalım, ne yaptın fişekleri, mermileri’ diye hesabını mı soracaksınız. Beykoz’daki depoda bulunan boş kovanların geçmişinden haberim yok." dedi.

Savcı Nihat Taşkın'ın, "Bulunanları değil, bulunmayanları sorun. Halka dağıttığım binlerce silah var. Bunları sorun’ dediniz. Soruyorum, bu silahları nerelere dağıttınız?" sorusuna Doğan, "Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı’ndan alınan silahlar, hücrelere dağıtılırdı. Okullar basılıp, öğretmenler öldürülüyordu. İşte dağıtılan binlerce, yüzlerce silah, fişek buralara dağıtıldı, illegal yerlere dağıtılmadı. Bize verilen silahları halka dağıttığımızı anlatmaya çalışıyorum. Silahları eşeklerle dağıtıyordum." diye cevap verdi.

CİHAN
 

Gündem Haberleri