Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç'in "Bidon kafalılar, göbeğini kaşıyan kıllı ayılar" adlı bugünkü yazısı...
İktidar cephesi referandumdan bu sonucu alabilmek için “tüm imkânlarını” seferber etmiş.
Böyle diyorlar...
Bunları masum, çocukça, bir o kadar da “zavallıca” tepkiler olarak görüyoruz ve üzerinde durmuyoruz da, “korku yaydılar”, “seçmenleri tehdit ettiler”, “işadamlarına size su yok dediler”, “duvarları boydan boya afişlerle donattılar” itirazlarını ne yapacağız?
Hangi hayırcının başına ne geldi?
Hangi aktivist “taşlı yumurtalı saldırıya” uğradı?
Kimin ismi sokak tabelasından söküldü?
Kimlere “sazan”, “deve kuşu”, “vatan haini”, “aymaz” diye hakaret edildi?
Kimlerin ismi istikbaldeki “ölüm listelerine” yazıldı?
Duvarların boydan boya afişlerle donatılmasıyla “referandum yenilgisi” arasında irtibat kuran Kemal Kılıçdaroğlu, bir televizyon konuşmasında “Bu kadar parayı nerden buluyorlar anlamıyorum? Bizim o kadar paramız yok...” diye yakınıyordu.
Bu mudur yani?
Ülkeyi adım adım dolaşan, neredeyse her ilde miting yapan ve halkın görülmemiş teveccühüyle karşılaşan muhalefet liderinin sığınacağı “mazeret” bu mu olmalı?
Her partiye hazine yardımı yapılır...
Kemal Bey’in partisine de yapılmıştır...
Kimi bu paralarla duvarları boydan boya afişlerle donatır, kimi broşür ve dergi bastırır, kimi bayrak dağıtır, kimi de “parti çalışmalarını ilerletmek için” genel merkez binasına yakın muhitlerde “ofis evler” kiralar.
Fakat her partinin bankası yoktur.
Hele, “bankası olan parti” örneği dünyanın hiçbir yerinde yoktur.
Kemal Bey bıraksın onu bunu da, “Hazır arkama rüzgâr almışım. Gariban biliniyorum.
Halk tarafından seviliyorum. Recep Bey’le çata çat kavga ediyorum ve bunların çoğunda galip ilan ediliyorum. Bunlar niçin başıma geldi? Nerede hata yaptım?” diye düşünsün.
Nerede hata yaptığını ona anlatacağım.
Biraz dinlensin, kendine gelsin, sonucu hazmetsin... Konuşacağız.
Herhalde kendisi de bir şeyler anlamıştır...
Bu işlerin “Havuzlu villa” edebiyatı ve “cephede ayakta poz verme” mizanseniyle yürümeyeceğini; “Recep Bey, kalpazan, koca kulaklı” söylemiyle “hayırlı sonuç” elde edemeyeceğini söktürmüştür.
Sevabına bir iki ufak tüyo vereyim yine de:
Kemal Bey seçim kazanmak istiyorsa, “solcu” olmalıdır.
Sisteme stepne yazılmamalıdır.
Somut politikalarla, somut çözüm önerileriyle halkın karşısına çıkmalıdır.
Devletin yaptıklarını kutsamamalıdır.
Önder Sav gibi arkaik unsurlardan uzak durmalıdır.
Birleri de, referandum yenilgisinin acısıyla, “Aziz Nesin bir kez daha haklı çıktı” diyordu.
Hani, merhum, vefatından kısa bir süre önce, “Türk halkının yüzde 60’ının aptal olduğunu” söylemiş, bazı seçkin ve laik gönüllerde taht kurmuştu ya... Peşi sıra, “Dağdaki çobanın oyuyla, benim oyum bir olur mu hiç?” itirazlarının yükselmesine yol açmıştı...
Halkın kaçta kaçının aptal olduğunu bilmiyorum.
Bu konuda bir istatistik var mı? Onu da bilmiyorum.
Fakat şunu çok iyi biliyorum:
Türkiye’deki üç ana kalkınma dönemi (50’ler, 80’ler ve 2000’ler) dağdaki çobanın marifetidir.
Dağdaki çoban iyi kötü “reformların” önünü açtı.
Bidon kafalılar ve göbeğini kaşıyan kıllı ayılar da “vesayet sistemine” son verecek.
Hatta demokrasiyi de getirecek...
Ahmet Kekeç - Star