Gerçek dinime, CHP'ye döndüm

Kılıçdaroğlu'nun liderliği ele almasıyla birlikte adı CHP ile anılan Kamer Genç, en büyük kaygısını "AKP üçüncü kez iktidara gelirse Türkiye’ye geçmiş olsun.

15 yıl önce CHP’den DYP’ye geçerken “Parti değiştirmek din değiştirmek kadar zor” diyen Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç, “Artık gerçek dinime, CHP’ye döndüm” diyor. Sonra sola bir çağrıda bulunuyor: “Ülkede rejim zaten kaydı. AKP üçüncü kez iktidara gelirse Türkiye’ye geçmiş olsun. Hepimiz CHP’de birleşmeliyiz!”

En son 7 ay önce gitmiştim Tunceli’ye... Tüm ülkeyi şok eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in Dersim olayları ile ilgili sözleri üzerine... Sözler yenir yutulur cinsten değildi, hele ki kendini solda tarif eden bir parti için. Öymen hükümetin “Analar ağlamasın” diyerek başlattığı Kürt Açılımı’nı eleştirirken, “Kurtuluş Savaşı’nda, Şeyh Sayit İsyanı’nda, Dersim İsyanı’nda, Kıbrıs’ta analar ağlamadı mı? O zaman kimse, ’Analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım’ dedi mi? İlk siz diyorsunuz, çünkü sizin terörle mücadeleye cesaretiniz yok” deyivermişti. Bir anda ortalık toz duman olmuştu. Herkes Dersim Olayları’nı konuşmaya başlamıştı, Cumhuriyet tarihinin belki de en büyük tabularından birini... Türkiye’nin her yerinden CHP’ye tepkiler yağıyordu. Ama asıl isyan Dersim’deydi... Bir zamanlar CHP’nin oy deposu olan Tunceli’de sonraki yıllar partinin eriyişi, bu kez buharlaşmaya doğru gidiyordu sanki. Herkes küskündü CHP’ye ve şöyle diyorlardı; “Onur Öymen’li CHP’ye bundan sonra Tunceli’den tek oy çıkmaz!” Hemşehrileri Kemal Kılıçdaroğlu’nun üstüne ise annesinin vefatı nedeniyle pek gitmiyorlardı, ama “Onun da artık CHP’de işi olmamalı” diyorlardı.

Ve yine Tunceli yolundayım... 7 ayda Türkiye’de çok şey değişti. Özellikle şu son iki haftada... Baykal gitti, Kılıçdaroğlu artık CHP’nin başında. Öymen, bırakın Genel Başkan Yardımcılığı’nı, Parti Meclisi’nde bile değil. Küskünler ve CHP ile yolları ayrılanlar ise bir bir dönüyor. Onlardan biri de Meclis’te tek başına bir parti gibi muhalefet yapan, Türkiye’nin belki de en nevi şahsına münhasır siyasetçisi, Tunceli’nin değişmez milletvekili Kamer Genç... 15 yıl sonra yeniden CHP’ye geçiyor. Bu hafta onunla konuşacağım...

“ARTIK CHP’NİN ELAZIĞ’DA BİLE ŞANSI VAR!”

Cumartesi sabahı 7.10 uçağıyla önce Elazığ’a gidiyorum. Saat 9 gibi alandayım. Bir taksiye atlıyorum. “İki ayrı yol var, 2 saat uzaklıktaki Tunceli’ye ulaşmak için... Biri Pertek üzerinden, diğeri Kovancılar üzerinden... Hangisinden gidelim?” diye soruyor taksi şoförü Mikail Kara. Ardından da kararımı kolaylaştırmak için ekliyor: “İlki daha kısa bir yol, üstelik manzarası da daha güzel...” Keban Barajı üzerinden 15 dakikalık bir feribot yolculuğuyla geçiyoruz karşı kıyıya... Tabii bir yandan da muhabbet ediyoruz. Mikail, 36 yaşında... Kendisini milliyetçi muhafazakâr diye tanımlıyor. Son seçimlerde 5 milletvekilinin 5’i de AK Parti’den çıkan çoğu Elazığlı gibi... Buna rağmen şöyle diyor: “Kamer Genç’in geçişiyle birlikte CHP’nin oyları sadece Tunceli’de değil, çevre illerde de artar. Çünkü DYP’den milletvekiliyken, bizim milletvekillerimizin çözemediği çoğu meseleyi o çözdü. Elazığ’da çok etkilidir. Yeri gelir de ‘Bu adaya oy verin’ derse verilir. Eğer Elazığ halkının istediği bir aday gösterirlerse bu kent CHP’den bile milletvekili çıkartır. Mesela şu anda 5 milletvekilimiz var. Ama sadece birinin ikametgâhı Elazığ’dan, 4’ü dışarıdan. Biz bu sisteme karşıyız.”

Tunceli’ye doğru yaklaşırken, Mikail sadece CHP’deki değil, Türkiye’deki değişimi anlatan bir örnekle bitiriyor sözünü: “Bizim buralarda eskiden kız istemeye gidildiğinde, ’Çocuk ne iş yapıyor?’ diye sorulduğunda derlermiş ki, ’Çocuğun amcası mühendis.’ Kızın verilmesi için bu söz yetermiş... Ama o devirler geçti. Artık kimse hatır için bir partiye oy vermez. Hizmet bekler.”
Saat 11.30 gibi Tunceli’ye varıyoruz. Meydan kalabalık... Çevre illerden gelen üniversite öğrencileri Munzur Çayı üzerinde yapılan barajları protesto ediyor. Tunceli Üniversitesi Öğrenci Temsilcisi elinde hoparlör, “Arıtma tesisi kurulmadan başlatılan su tutma işlemi yüzünden bölgede büyük bir doğa katliamı yaşanıyor... 100 yıllık ağaçlar kesilirken binlerce ağaç da sular altında kalıyor” diyor... Konuşma bitiyor, gençler Munzur Çayı’na doğru yürüyor, biz de tam o sırada Kamer Genç’le buluşuyoruz ve bir anda kendimizi onların arasında buluyoruz. Ben başlamadan gençler birbiri ardına sıralıyor sorularını, biraz kızgın. “Neden CHP’ye geçtiniz? Şu anda mensubu olacağınız parti yapmadı mı Dersim katliamını? Onur Öymen’in söylediklerini duymadınız mı?”

Kamer Genç her birini sakin sakin yanıtlamaya çalışıyor. Bir üniversiteli, “1938 arşivleri açılsın!” diyor. Genç, “Açılsın tabii kardeşim! Biz zaten bunu senden önce istedik” diye yanıt veriyor. Bir başkası, “Kendinizi ve buradaki seçmenlere hakkınızı kullandırtmayın. Sizi kullanıyorlar!” diye araya giriyor. Genç, yine sakin sakin yanıtlıyor; “Bakın çocuklar o zamanlar 2. Dünya Harbi öncesiydi. Bu memlekette insanlar ekmek bulamıyordu. Bunların hepsini kabul edip, öyle konuşmak lazım.” Bu kez karşıdan öfkeli yanıt geliyor; “Hayır, kabul edemeyiz Sayın Vekilim. Siz her zaman dobra oldunuz, doğruları, gerçekleri söylediniz... Ben sizin atacağınız her adımı destekliyorum. Çünkü Tunceli için kötü bir şey yapmayacağınızı biliyorum, yanımızda olduğunuza inanıyorum. Ama CHP’ye inanmıyorum.”
Kamer Genç devam ediyor: “Ben bir kanun teklifi verdim. Dedim ki, ’1937-1938’de Dersim askeri harekatında öldürülen, göç ettirilen, yaralanan, İstiklal Mahkemeleri tarafından asılan Dersimliler’den devlet özür dilemeli ve mağdurlara makul bir tazminat ödemeli. Ama 70 sene önceki olay böyle dile getirilirse toplumda kin artar. Bu şekilde bir yere gelemeyiz.” Bu söz üzerine üniversiteli bir başka genç araya giriyor; “Siz bu kanun tasarısını verdiğiniz zaman bağımsız milletvekiliydiniz. Bağımsızlığınız sürecek mi? CHP bu tasarıyı destekleyecek mi?” diye soruyor. Hepsine yanıt vermeye çalışıyor Kamer Genç, ama başa çıkılacak gibi değil. Sonunda sinirleniyor, tıpkı Meclis’teki üslubuyla, “Destekleyecek yahu! Neden inanmıyorsunuz, iktidara gelecek. Bu söylediklerimi yapacak!” diyor. Sanki herkes onun bu üslubunu özlemiş ve bekler gibi gülüyor, sessizce dağılıyor... Biz de rahat rahat söyleşimizi yapıyoruz...

CHP’ye Baykal zamanında da geçmek istemiştiniz ama olmamıştı. Üstelik oy potansiyeliniz de biliniyor. Son seçimlerde Tunceli’den yüzde 19 oy aldınız... Neden CHP’ye geçişiniz daha önce olmadı?

Bunu Baykal’a da söyledim. Her yerde insanlar Baykal’a, CHP’ye laf atarken, ben bu memleketin başına bela olan bir AKP varken onu tenkit etmeyip de Baykal’ı tenkit edersem bu insafsızlık olur diye düşündüm. Bu yüzden de sustum. Yoksa biliyorsunuz 1995 yılında CHP ile SHP birleşince, bir seçim yapıldı. Ben Baykal’a dedim ki, “Ön seçim yapın!” Bu hoşuna gitmedi tabii... Bir de SHP Olağanüstü Kurultayı yapılmıştı. Ben o Kurultay’da Baykal’a karşı İnönü ile beraber olmuştum ve biz kazanmıştık. Ondan kaynaklanan sebeplerden ötürü beni aday yapmadılar sonraki seçimlerde.

İKTİDAR TUNCELİ’YE ŞAŞI GÖZLERLE BAKIYOR

Baykal sizi muhalif gördü yani?

Herhalde. Ondan sonra Tunceli’ye gelip halka danıştım. DYP’den aday oldum. Son seçimlerde de bağımsız geldim. Ama bağımsız milletvekili olarak Meclis’e girdiğinizde, bunun topluma bir yansıması olmuyor. Vatandaş, “Tamam Meclis’tesiniz ama iktidara gelmenizi ve ben de bazı haklarımın sağlanmasını istiyorum” diyor. Onlara hak veriyorum. Görüyorsunuz, 8 Mart’ta burada bir deprem meydana geldi. 800’e yakın binada ağır hasar var. Daha bugüne kadar bir tek bakan gelip de o hasarlı yerleri gezmedi. Ama Elazığ’a defalarca gidip geldiler. Tunceli’ye karşı çok ayrımcı bir tavrı var bu iktidarın. Çok şaşı gözlerle bakıyorlar buralara. 70’lerde sağ iktidarlar, 8 yıldır da AKP doğru dürüst bir hizmet getirmedi bu kente. Yöneticiler gönderiyorlar, onların da devletin parasını nereye harcadıkları belli değil. Mesela bir vali vardı, Mustafa Yaman, şimdi Giresun’a gitti. O burada çok para harcadı ama halka harcamadığı kesin. Öğrendik ki, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Murat Mercan’ın kayınbiraderiymiş. Tabii biraz da desteği oradan alıyordu. İşte bunların soruşturulması gerekir. Aslında kendisi Yargıtay’da mahkum da oldu, buna rağmen görevden almıyorlar. Böyle bir şey olur mu, sen devletin valisiyken yaptığın suistimalden mahkum olacaksın ama görevine devam edeceksin. Erdoğan diyor ki, “Ben valimi kimseye yedirtmem. Ne yaparsa yapsın!” İyi o zaman iyi yemeler mi diyelim kendisine. Demiyoruz tabii ki!

CHP’Yİ ZOR DURUMDA BIRAKACAK BİR ŞEY YAPMAM

Peki ben yine başa döneceğim. Bu kez size davet Kemal Bey’den mi geldi?

Biliyorsunuz ben önce CHP Kurultayı’na, sonra da Kemal Bey’i tebriğe gittim. Bana dedi ki, “Siz artık bir markasınız. Bunu kimse inkar edemez. Sizinle birlikte çalışabiliriz.” Hatta, “Çorum’a beraber gidelim” dedi. “Ben önce Tunceli’ye gidip vatandaşa bir sorayım bakalım, CHP’ye geçmem için ne diyecekler” dedim. “Tamam” dedi. Çünkü benim bir ilkem var. 1995 yılında, Baykal beni seçime sokmayınca da geldim Tunceli’de vatandaşa sordum, onlar “Git bir parti bul, biz sana oy veririz” dediler. DYP, o zaman CHP’yle koalisyon ortağıydı, DYP tercih edildi. Tansu Hanım o zaman bana bakanlarını göndermişti. DYP’den 1995’te seçildim, 1999’da seçildim, 2002’de seçildim ama parti barajı aşamadığı için milletvekili olamadım. Ama DYP’yle birçok yönlerden uyum sağlayamıyordum. Benim kendime göre sosyal demokrat bir anlayışım, bir inancım var. Nitekim DYP’deyken de kendi ilkelerimden özveride bulunmadım. Mesela 8 yıllık zorunlu eğitim gündeme geldi. DYP ona oy vermiyordu, “Ben kabul oyu vereceğim” dedim. Ve uğraştım çıkması için... Yine ANAP’la DYP arasında karşılıklı aklama meselesi Meclis’e geldiği zaman Refah Partililer soruşturma önergeleri vermişti. Onları destekledim. Ben ilkeli bir insan olduğuma inanıyorum. Vicdanımın, mantığımın kabul etmediği bir şeyi kabul etmem. Ama bu demek değildir ki parti disiplinine uymam. Tabii bunu DYP için diyorum, CHP için değil. Maalesef DYP’de vicdanen rahat siyaset yapamıyordum.

Ama şimdi huzurlusunuz?

Tabii. CHP kendi yuvam...

Daha önce de muhabbetiniz var mıydı Kemal Bey’le?

İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday olduğunda da bir hafta gittim kendisiyle çalıştım. Meclis’te zaman zaman karşılaşıyoruz, merhabalaşıyoruz. AKP’ye karşı çıktığım zamanlarda bana sahip çıkan bir insandır. Ama ne ben bir pazarlık konusunu ortaya sürdüm ne kendisi bana bir teklif yaptı.

Hemşehrisiniz aynı zamanda?

O ayrı bir olay. Bazı basın organları bunu hemşehriliğe bağlıyorlar. Onun için diyorum ki, “Zamanında Baykal’ın da yanındaki insanlara gittim, beni partiye davet ederseniz gelirim” dedim. Tabii benim şu anda mevcut partiler içinde bir tek CHP’ye gitmem gerekiyor. Diğer partilere gitmem mümkün değildi. 1995 yılında DYP’ye giderken, “Parti değiştirmek benim için din değiştirmek kadar zordur” demiştim. Ama insan ruhen ilkelerini benimsediği bir partiye girdiği zaman başka oluyor. Bugün sanki gerçek dinime dönmüş gibi haz duyuyorum...

Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan gibi değiştirmesi gereken bir gömleği yok!

Peki sizce Sarıgül gelir mi CHP’ye?

Vallahi, onu kendisi bilir. Ama ben onun yerinde olsam katılırım, katkı veririm. Şu anda Türkiye önemli, tek tek kişiler, Ahmet, Mehmet değil... Ülkede rejim kaydı, önümüzdeki dönemde de eğer AKP iktidara gelirse Türkiye’ye geçmiş olsun! Ben tehlikeyi çok büyük görüyorum, o yüzden CHP’de birleşmek gerekiyor.

Alevilerin ayrı parti kurmak çalışmaları vardı. Onlar CHP çatısı altında toplanırlar mı?

Bakın bu işi bence Alevi’ye indirmek çok büyük bir hata... Burada Kemal Kılıçdaroğlu’nun elde ettiği başarıyı “Alevi’dir, Kürt’tür” gibi sıfatlarla küçültmek çok insafsızca bir davranış biçimidir. Bence Türkiye Cumhuriyeti devletinin içindeki büyük tehlikeyi sezen, gören herkesin Kılıçdaroğlu’nun başkanlığındaki CHP’ye destek vermesi gerekir. Eğer Kılıçdaroğlu hakikaten bölücülük yaparsa, mezhepçilik yaparsa halkın oyuyla tekrar geri alınır. Ama ben yapacağına inanmıyorum. Çünkü arkadaşımızın geçmişte uygulamaları var. Bir de Erdoğan’ın geçmişte söylediklerine bakın. “Bir insan hem laik hem dindar olamaz. Ben laik değilim” dedi. Ama sonra dedi ki, “Ben gömlek değiştirdim.” Kemal Bey’in değiştirmesi gereken bir gömlek yok. Onun özü zaten demokrat.

Yabancı yorumcular da “Kılıçdaroğlu’nun en büyük gücü temiz geçmişi” diyor...

Temiz geçmişinin yanında bir de devletin birlik ve bütünlüğüne sahip çıkmak.

Erdoğan yandaş polisleri koruyor

Sözünüzü hiç sakınmıyorsunuz...


Sakınmam tabii... Her gün Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, AKP milletvekilleri yurt dışında. Hem devletten yüklü miktarda harçlar alıyorlar hem de en lüks otellerde yatıp kalkıyorlar. Erdoğan’ı koruyan tam 724 polis var. Yurt dışına gittiği zaman, 3-4 gün önceden 60 polis gönderiyorlar. Bunların uçak paraları var, yevmiyeleri var. Ondan sonra beyefendi gidiyor, onlar onu koruyorlar... AKP yandaş polislerini böyle besliyor işte. Öteki polislerimiz de sefalet içinde yaşamaya çalışıyorlar... Türkiye o kadar kötü yönetiliyor ki! Devletin tüm kurumları dini temellere göre yeniden şekillendiriliyor. Bu memlekete sahip çıkmamız lazım. Rejim zaten kaymış, bu gidişe dur dememiz lazım. Şimdi Türkiye’nin kuruluş felsefesine aykırı yeni bir polis teşkilatı oluşturmaya çalışıyorlar. Bir bakıyorsunuz, sabahleyin kalkmışsınız kapınızın önünde muhafız alayları, ‘Yat- kalk!’ diyecekler. Maalesef Türkiye oraya doğru gidiyor.

(Vatan)

Perde Arkası Haberleri