'Fetih 1453', dijital teknolojiyle göz boyarken, senaryosu, diyalogları ve oyunculuklarıyla çok zayıf kalıyor' diyen Çapan, Faruk Aksoy'un filmi için "bir dönemin yüzeysel tarihsel filmlerinin dijital teknolojiyle cilalanmış modern versiyonu niteliğinde. Senaryosu çizgi roman düzeyinde. Diyaloglar çok kitabi. Dramatik yapısı zayıf. Oyunculuklar ise yer yer müsameremsi." dedi.
ARAPÇA SAHNEYLE BAŞLIYOR
Medine'de 627'de, Hz. Muhammed'e atfen, 80'li yaşlarda katıldığı Arapların ilk Bizans kuşatmasında şehit olup sur dibine gömülmüş ve bir semte adını vermiş Ebu Eyyup El-Ensari'nin o meşhur "İstanbul'u fetheden ne güzel komutandır, ne güzel askerdir!" deyişini nakleden Arapça bir sahneyle başlıyor, 2.5 saati aşkın bir süreye yayılmış "Fetih 1453."
Adeta tarih dersi verircesine devreye giren bir 'dış ses'in anlatımıyla, (yer, tarih verilerek) Fatih adıyla tarihe geçecek, 7. Osmanlı padişahı II. Mehmet'in doğumunu (1432), çocuk yaşta yerini aldığı babası II. Murat'a tahtı bıraktıktan 5 yıl sonra, 18'inde yine Osmanlı'ya hükümdar oluşunu, muhalif başvezir Çandarlı Halil'i, sultana kılıç dersi veren Ulubatlı Hasan'ı ve sevdalandığı, Urban'ın evlatlığı Era'yı vb. tanıyoruz ardından.
İstanbul'u fethederek bir cihan devleti kurmayı kafasına koymuş II. Mehmet'in Macar usta Urban'a yaptırdığı büyük toplarla güçlenmiş ordusuyla Konstantinopolis surlarına dayanarak zaferle sonuçlanacak bilinen hikayesini, araya kurmaca karakterler ve durumlar ekleyerek anlatıyor film, hamasetten geçilmeyen, milliyetçi bir yaklaşımla.
MAÇO KAHRAMAN TÜRK ZİHNİYETİ
17 Şubat'ta (ülkenin tüm sinema salonlarının nerdeyse yarısında) gösterime girerek 4 haftada 5 milyona dayanan bir seyirci kitlesine ulaşan "Fetih 1453", bir dönemin Yeşilçam yapımı, yüzeysel tarihsel macera filmlerinin dijital teknolojiyle cilalanmış, modern versiyonu niteliğinde, beylik bir kahramanlık methiyesi, baştan özetlemek gerekirse. Yarıdan sonra Fatih'in şanlı hikayesine bir de fedaisi Hasan'la Era'nın aşkı katılıyor.
Filmin Bizans'a bakışı, yıllar önce Gani Müjde'nin "Kahpe Bizans"ta parodisini yaptığı, "tüm Rum dilberlerinin yolunu gözlediği, şehadet şerbetini içmeye hazır" o malum "maço kahraman Türk" zihniyetiyle sınırlı.
FAZLA ESİNLENİLMİŞ
Hülya Avşar'lı "Yeşil Işık"la "Çılgın Dersane 1-2" adlı gençlik komedilerinin ardından yönetmenliğini askıya alıp yapımcılığa yönelmiş Faruk Aksoy'un, Atilla Engin-İrfan Saruhan ikilisinin senaryosundan çektiği, çok paraya ve emeğe mal olmuş, binlerce figüranın boy gösterdiği "Fetih 1453"ü, son yılların "Cesur Yürek", "Gladyatör", "Truva", "Cennetin Krallığı","Yüzüklerin Efendisi" gibi çok izlenmiş ve tutmuş, ünlü tarihsel epiklerin kimi sahnelerinden fazlasıyla etkilenmiş ve esinlenilmiş bir tarihsel kolaj izlenimi veriyor.
Oldukça sığ senaryosu çizgi roman düzeyinde. Diyaloglar çok kitabi, dramatik yapısı zayıf. Benjamin Walfisch imzalı, ağdalı müzikleri susmak bilmiyor. Oyunculuklar ise yer yer müsameremsi kaçmış.
GÖRSEL EFEKTLERİN GÖZ BOYADIĞI BÖLÜMLER
Gösterişli bir Hollywood üstünyapımından çıkmış gibi gelen giysi, zırh, silah, mancınık, top, yürüyen kuleler gibi savaş araçlarından geçilmeyen film, bütün gücünü teknolojinin son nimetleriyle tezgahlanmış, şiddet-vahşet dozu yüksek, kılıç kılıca çarpışılan o kalabalık savaş ve aksiyon sahnelerinden alıyor. Yani "Yüzüklerin Efendisi"yle "Cennetin Krallığı" gibi başarılı epiklerden esinlenilmiş, bilgisayarlı görsel efektlerin göz boyadığı bölümlerden.
MİLLİYETÇİLİĞİ POMPALARKEN AŞKA DA YER VERECEKSİN
Bizce, "Kahramanlık duygularını coşturup milliyetçiliği pompalarken aşk, macera ve aksiyona da yer vereceksin" formülüne göre, bezirganca kotarılmış, tipik bir gişe filminden öteye sinematografik bir kıymeti harbiyesi bulunmayan "Fetih 1453"ün rol seçimi-dağıtımı da sorunlu. Konstantiniyye'yi fethetmenin sabitfikre dönüştüğü, bunalımlı Fatih rolündeki Devrim Evin fiziği ve oyunculuğuyla yetersiz kalırken, filmin kızını (Era'yı) oynayan Dilek Serbest de fazlasıyla acemi kaçmış.
DAMARDAN MİLLİYETÇİLİK
Neyse ki, TV dizilerinden yetişmiş, yakışıklı ve gayretli İbrahim Çelikkol var, Ulubatlı'da filmi sürükleyip götüren. Ayrıntılara girildiğinde tarihsel gerçeklerle bağdaştığı tartışmalı nice sahne içeren filmin finalindeki (Fatih'inClinton'laştırıldığı) Ayasofya'ya giriş sahnesi ise unutulmaz!..
Biraz gecikerek seyrettiğim, sinemamızın (şimdilik) en pahalı ve son gişe şampiyonu olarak lanse edilen ama dramatik yapısı bile doğru dürüst kurulamamış bu film, hamasi içeriği bir yana, görselliği ve teknolojik cilasıyla seyredilip tüketilen, gereksizce uzun tutulmuş bir epik.
Tarihimizin, başı sonu belli olan şanlı bir sayfasını önümüze (teknolojik destekle ve milliyetçilik damarına basarak) bir kez daha açan bu filmin, tam da Yeni Osmanlıcılık özlemi depreşen iktidarın beklentilerine cevap verdiği söylenebilir.