Agâh Özgüç Türk sinemasının ayaklı kütüphanesi... 1960'lı yıllardan bu yana setlere gidiyor, bütün oyuncuları ve yönetmenleri tanıyor, filmlerin künyesini ezbere biliyor. Onu herhangi bir saatte James Bond çantasıyla bir sahafta görmeniz mümkün. Muhtemelen ya arşivindeki eksik bir belgenin peşine düşmüştür ya da sinemamız üzerine yeni bir çalışma yapıyordur. Arşivinde 20 bin fotoğraf, 2 bin afiş ve yüzlerce doküman var, dile kolay! Özgüç çantasını geçtiğimiz günlerde açtı ve içinden çok değerli bir kitap çıktı: "Ansiklopedik Türk Filmleri Sözlüğü."
Horizon International Yayınları'ndan çıkan kitap, yüzüncü yılını kutlamaya çalışan, arşiv tutma geleneği olmayan Türkiye sineması için önemli bir kaynak. 1914'ten 2012 Mayıs ayına kadar Türkiye'de gösterime giren bütün yerli filmleri (6 bin 481) sırayla anlatıyor; yönetmeni, oyuncu kadrosu, aldığı ödüllere ve eleştirilere yer veriyor. Beş bölümden oluşan kitabın her bölümünün başında dönemi etkileyen akımlar, ön plana çıkan filmler Özgüç'ün kalemiyle kayıt altına alınıyor.
Bugüne kadar Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney, 80. Yılında Türk Sineması, Türkan Şoray, Türk Sinemasının Kadınları gibi referans niteliğinde birçok kitap kaleme alan Özgüç, yine iğneyle kuyu kazar gibi 1,5 yıl çalışmış. Ancak onu yoran filmleri tozlu raflarda, rutubetli depolarda aramaktan çok sorumsuz yapımcıların hilebazlıkları. Anlattığı şu ayrıntılar çok ilginç: "Zamanında yapımcılar filmlerini pazarlamak için korsan afişler hazırlıyorlardı. Dönemin ünlü oyuncularını ön plana çıkarıp filmleri yeniden pazarlıyorlardı. Mesela Kemal Sunal'ın figüran olduğu bir film, yıldızı parladıktan sonra başrol gibi afişe konmuş. Atıf Yılmaz'ın Tabancamın Sapını Gülle Donatacağım, Ülkü Erakalın'ın yönettiği Dertli Çal Kemancı filmi (başrol Fatma Girik'in) var. Kemal Sunal, hem Ediz Hun, hem de Türkan Şoray'la başrolde oynatılmış."
Agah Özgüç, ezber bozan yeni bilgi ve belgeye de yer vermiş kitabında. Son dönemlerde en çok iş yapan Türk filmleri soruşturmalarında hemen "Bütün zamanların en çok iş yapan Türk filmi" başlıkları atılır ya. Meğer öyle değilmiş. Kapı pencere kırdıran onlarca film var. İşin aslı şöyle: "Gösterime giren yerli ve yabancı yapımların izleyici sayıları 1988'de Amerikan Majörleri olarak tanımlanan uluslararası dev şirketler Türkiye'de örgütlenip yerli yapımların dağıtımını üstlenmesiyle gerçekleşti. Ve bir de Haftalık Sinema Gazetesi 1989'da çıkmaya başlayınca rakamlar kayda geçti. Bunun için son 24 yılın en çok iş yapan filmleri demek doğru olur."
Peki, Fetih 1453 gibi 6,5 milyona yakın seyirciyi salona çeken hangi filmler var?
Yılmaz Güney filmlerinde boş yer bulmak imkânsızdı, Cüneyt Arkın'ın maceraları başlı başına bir olay. Filmleri isimleriyle vermek güç ama şu bilgiler fotoğrafı netleştiriyor. Yorgi Bozis'in 'Türk Sinemasının Ekonomik Durumu' başlıklı araştırmasına göre 1967'de İstanbul'un nüfusu 1 milyon 890 bin, salona giden izleyici sayısı 50 milyon 603 bin. 1964'te 69 kapalı sinemada film izleyen seyirci sayısı 23 milyon 731 bin, bahçe sinemasında ise 10 milyon 681 bin. Satılan biletlerin 20 milyonu Türk filmi. Bu rakamların yalnızca İstanbul izleyicisi olduğununun altını çizelim. Anadolu izleyicisini ekleyince tabloyu varın siz tahmin edin. Ancak şaşırmamak lazım. Hayatımıza televizyon girmediği yıllardan bahsediyoruz. Her mahallede iki-üç yazlık sinemanın olduğu, ailelerin sinema kapılarında buluştuğu, çocukların film kahramanlarıyla büyüdüğü yıllar...
Sinemamızın ilk ödülünü çöpte buldum
- 1972, Türk sinemasının en çok film (312) çekilen yılı. Diğer rekorlar: 1971 (271 film), 1966 (245 film). 1947'den beri en az film (7) çekilen yıl ise 2002.
- Turgut Demirağ, Bir Dağ Masalı'nı çektiği yıl (1946) prodüktörler cemiyeti film festivali yapmıştı: Türk Filmleri Yarışması. İlk ödül alan yönetmen Demirağ'ın ödüllerini çöpte buldum. Sahip çıkmasaydım, kaybolup gidecekti.
- Üç festivale giren filmin Boğaziçi vapuru gibi bütün festivale girmesine, katılmasına karşıyım. Ödül alıyorsun, başkalarının da önünü kesiyorsun. Sistem değişmeli.
- Festivallerin jüri başkanları ağır toplardan seçilmeli. Kim ağırlığını koyarsa o etkili oluyor. Şerif Gören, Hülya Koçyiğit olabilir. Hülya Avşar yetenekli bir oyuncu, başkan olabilir mi bir şey diyemem.
- Türkan Şoray kitlelerin afyonu. Şu anda filmine kimse gitmez, devri bitti. Bu tür insanların seyircisi 60'lı yıllarda kaldı. O seyirci de ekran artık başında.Yeni seyirci profili 14-20 yaş aralığında. O gençler hiçbir şey bilmiyor, Yılmaz Güney'i bile tanımıyor.
- Türkan Şoray çok şeyler yaşadı, o yüzden anılarını yazamaz. Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Yılmaz Güney gibi maceralı olanların yazması mümkün değil. Lütfi Akad gibi yazarsan helal olsun. Hiçbir macerası yoktur, ne pavyona gitti, ne kız arkadaşı olmuştur.