Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında kavga çıkar mı? Bu sorunun yanıtı Habertürk TV'de 'Akşam Raporu'na konuşan gazeteci yazar Fehmi Koru'nun sözlerinde saklı.
İşte Koru'nun yaptığı açıklamalar:
Çift başlılık doğru bir şey değil, her kafadan sesin çıktığı kakofonik sistemin hakim olduğu bir sistem kimseye fayda getirmez. Yürütmenin başı başbakandır, yasamanın başkanı TBMM Başkanı'dır. Yargı da kendi içinde tarafsızdır. Dolayısıyla bunlar birbirine müdahale etmezler ama denetler.
CUMHURBAŞKANI GÖRÜŞÜNÜ AÇIKLAR
Cumhurbaşkanı'nın yetkilileri sözkonusu ise Anayasa'ya bakmamız lazım. Anayasa'da, Cumhurbaşkanı cumhurun başı olarak devletin kurumları arasında uyum sağlamakla görevli. Gerekirse her konuda olduğu gibi, diyelim barikatlar konusunda görüşünü rahatlıkla açıklayabilir. Hatta Bakanlar Kurulu'na da başkanlık edebildiğine göre o konuda herkese talimat verebilir.
YANLIŞ ANLAŞILMADAN RAHATSIZLAR
İkisi de çift başlılığa karşı olduklarını belirttiler. Bu nazik bir konu. Bir süredir Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında görüş ayrılığı varmış gibi ve belli bir siyasi ajandaya bağlıymış gibi bazı yorumlar yapılıyor. Herhalde her ikisi de bu meseleden hareketle bu tür yorumların yapılmasını engellemek için açıklamalarını yaptılar. Özellikle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bu konuda hayli rahatsız olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla ikisi de yanlış anlaşılmalardan hayli rahatsızlar gibi.
BU YORUMLAR MAKSADI AŞAN YORUMLAR
Her türlü yorum yapabılabilir. Bu yorumların maksadı aşıldığında siyasiler açıklama yapmak istiyorlar. Başkanlık sistemi konusuna gelirsek, Anayasa'ya bir kez daha yakından bakma ihtiyacı duydum. Cumhurbaşkanının görevleri aslında Türkiye'de başkanlık sisteminin varolduğunu gösterecek şekilde çok ayrıntılı ve renkli. Bugün Abdullah Gül ise yarın Erdoğan Cumhurbaşkanı olacaksa, bugünkü yetkilerle isteyen başkanmış gibi ülkeyi yönetebilir. Ancak bizde gelenekler farklı oluştuğu için bu gelenekleri sürdürme noktasında cumhurbaşkanları çekimser davranıyor.
BU İKİLİ KARŞI KARŞIYA GELMEZ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Erdoğan'ı tanımayanların 'buradan bir kavga çıkar mı?' gibi beklentisi var. İki taraf da karşı karşıya gelmezler. Cumhurbaşkanı da bu dosyayı kapatma amaçlı sözleri ortada. Kendi aralarında sanki farklılık varmış, ikisi birbirinden hoşlanmıyormuş gibi algılanmaya bir zemin yaratmamak için her ikisi de özel çaba gösteriyorlar.
BAŞBAKAN'IN SÖZLERİ ALIŞILMIŞIN DIŞINDA
Başbakan'ın bir süreden beri terörle mücadele konusunda daha önce rastlamadığımız kadar kişisel fikirlerini ve bunun da hükümet politikası olarak uygulanmasını arzu ettiği çok belirgin. Dolayısıyla teröristlerle terörle mücadeleyi zaafa uğratacak yaklaşma konusunda hiçbir zaafiyet gösterilmemesi gibi bir fikre sahip. Cezaevlerinde açlık grevlerinin varolduğu bunun da çözülmesi için girişimlerde bulunulması çeşitli kesimlerce ifade edilince Başbakan da bunu küçümseme noktasında açıklama yapma gereğini duyuyor.
ÖLÜM ORUÇLARINI BAŞLATMAYA GEREK YOK
Açlık grevindeki siyasi talepler siyasetin çözebileceği taleplerdir. İnsanlar bunun için kendilerini açlıkla bir biçimde karşı karşıya getirmeleri, ölümle sonuçlanacak süreçleri başlatmaya gerçekten gerek yok. Bu konuda kamuoyu ve siyaset baskı yapar hükümette yerine getirmeye çalışır. Bu bakımdan evet küçümsenecek bir durum yok ama Başbakanın da böyle bir olayla karşılaşınca yaptığı açıklamaların biraz daha anlayışla karşılamak lazım.
SİYASİLERE DAHA BÜYÜK GÖREVLER DÜŞÜYOR
Açlık grevleri yüreğimin kaldıracağı bir olay değil. İnsanların oruç tutmaları normal de 50 gün 80 gün kendilerini açlığa mahkum etmeleri kabul edilebilir bir şey değil. Ama insanlar bir tavır olarak bunu sergiliyorlar buna da saygı duymak lazım. Mahkum ve tutuklu olan insanların açlık yoluyla siyasi fikirlerini dile getirmektense dışarıdaki siyasilerin çaba göstermeleri çok daha doğrudur.
UMARIM AYNI FOTOĞRAF TEKRAR ETMEZ
Süreç Adalet Bakanı'nın arzu edildiği şekilde olursa dönem sonuna bırakılması gerekir. Fezlekenin hemen gündeme getirilmesi konusunda bir baskı var, umarım böyle bir şey olmaz. Daha önce DEP'li milletvekillerinin TBMM'den götürülüş biçimi hala hafızamızda. Bu tür şeylerin tekrarlanmamasını diliyorum. O fotoğraflar hoş fotoğraflar değildi. Halk tarafından seçilmiş olan kişilerin milletvekillerinin kaldırılmış olması siyaseten çok istenir bir şey değil.
CHP'LİLER DAHA DİKKATLİ AÇIKLAMA YAPMALI
Böyle bir açıklamayı yapmalarını kendileri açısından doğru buluyorum. CHP'nin geçmişte bu konulardaki sabıkası olduğu için o sözler askeri darbeyle irtibatlandırılabildi. Ancak bugün Hürriyet gazetesinde o haberi yazan muhabirin açıklaması var. Türkiye'de darbelerin hala akıllara gelebilmesi, askerin bir medet olarak gösterilmesi, Cumhuriyetin korunması sadece askerlerin görevi gibi görülmesi eskide kalmış olan alışkanlıklardır. CHP'lilerin bundan sonra böyle talihsiz cümleler kurmaları yerine daha demokrat ifade kullanmalarında yarar görüyorum. CHP'de böyle bir damarın varlığından hepimiz haberdarız. Ama ben Oğuz Kağan Salıcı'nın o damara yakın olmadığını düşünüyorum.