Zaman gazetesinden Star'a geçen Fehmi Koru, Star gazetesine verdiği röportajda medyayı topa tuttu. Koru'nun sözleri en çok da 'candaş' medyayı kızdıracak.
İşte Fadime Özkan'ın Fehmi Koru ile yaptığı o röportaj...
Fehmi Koru Türk basının dikkatle takip edilen en güçlü kalemlerinden biri. Serinkanlı. Güçlü bir hafızaya, görünenin ardındakine bazen komplo teorileriyle örülmüş olsa da kuşkuyla yaklaşmayı sağlayan bir meraka sahip. Yenilikçi. Teknoloji kullanımında gençleri yolda bırakma ihtimali yüksek. Taha Kıvanç takma adıyla yazdığı yazılarıyla yine kendisiyle rekabet ediyor. Harvard mezunu. Arapça ve İngilizce biliyor.
Fehmi Koru uzun yıllar çalıştığı Yeni Şafak’tan ayrıldıktan sonra, altı ay önce Zaman gazetesine geçmişti. Şimdi STAR’da. İlk yazısı Pazartesi günü yayınlanacak olan Koru ile neden STAR’ı seçtiğini konuştuk. Ve elbette medyanın hali pür melalini…
Sohbetimize zaman zaman yayın yönetmenimiz Mustafa Karaalioğu da katıldı. Gazeteciliğe Zaman gazetesinde başlayan Karaalioğlu, Fehmi Koru’nun ilk yayın yönetmeni olduğunu, ondan çok şey öğrendiğini anlattı. Eski yayın yönetmenini, ustasını şimdi kendisinin yayın yönetmeni olduğu gazeteye transfer etmekten, ikinci kez yayın yönetmeni olmaktan –ilki Yeni Şafak- duyduğu heyecanı görülmeye değerdi.
Öncelikle hayırlı olsun, Star’a hoş geldiniz.
Teşekkür ederim, hoş bulduk.
Zaman’a geçeli daha 5 ay olmuştu, yer değiştirmek için biraz erken sanki...
Altı ay oldu aslında. Zaman, ilk göz ağrımız, eski yuvamız. Çok satan ve her yere yayılan evrensel bir gazete. Dolayısıyla pek çok özellikleri olan bir gazete... Zaman’a 13, 14 yıl aradan sonra dönmüştüm ama nasip böyleymiş.
Ne oldu, nasıl oldu? Star’a geçiş hikâyenizi dinlemek isteriz.
Yazarlar kendilerini rahat hissettikleri ortamlarda olmak isterler. Zaman da böyle bir ortamı sağlamıştı ama köşeler de, gazeteler de yazarların babasının malı değil. Ya da mahkeme kadıya mülk değil. Nasip böyleymiş.
KARAALİOĞLU DUMANLI’DAN İSTEMİŞ
Ekrem Dumanlı’dan okuduk ki Mustafa Karaalioğlu sizi ondan istemiş!
İşin o yönünden fazla haberdar değilim.
Sizin değil de yayın yönetmenlerinin iradesi devrede sanki?
Benim iradem şu anlamda var tabi. Onlar kendi aralarında görüşmeden önce Mustafa benimle konuşmuş, böyle bir şey olursa ne dersin diye sormuştu. Evet demiştim. Sonuçta kendimi rahat hissedeceğim bir ortama geldim. Zaman’da ne kadar rahatsam burada da rahat olacağımı biliyorum. Mustafa Karaalioğlu ve kadrosuyla daha önce uzun yıllar birlikte olmuştuk. Ayağımı yere daha sağlam basabileceğim, kime hitap ettiğimi bilebileceğim bir ortam olduğunu düşünerek kabul ettim Star’ı.
Zihinlerden geçiyor olabilir. Zaman’da herhangi bir sorun ya da beklentinizin karşılanmaması gibi bir durum, hayal kırıklığı vesaire yaşadınız mı?
Yok. Ben oradan bir hayal kırıklığı yaşadığım için ayrılmış değilim. Veda yazımda “Fazla uzağınızda olmayacağım” demiştim. Star’ı Zaman’a fazla uzak görmüyorum.
STAR’IN CAZİP YÖNÜ ÇOK
Star’ın size göre öne çıkan özelliği ne, nasıl tanımlarsınız Star’ı?
Bir defa her dönemin kendine özgü, zamanın ruhunu yansıtan gazeteleri vardır. Hürriyet 50’lerde çok partili hayata geçilen günlerde çıktı. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte o dönemi gayet iyi yansıtan bir gazete oldu. 1980’lerde dönemini en iyi yansıtan gazete ise Sabah oldu. Turgut Özal’ın iktidara gelmesinin ardından çıktı ve onun görüşleri istikametinde geniş bir kesime hitap etti, dönemin nabzını iyi yakaladı. Bugün Hürriyet ve Sabah varsa biraz da bunun için vardır.
Ben Star gazetesini de bugünlerin, zamanın ruhunu iyi yakalamış, yarına çok şey aktaracak gazete olarak görüyorum. Bana cazip gelen en önemli unsuru bu oldu. Birinci sayfası, sayfalarının mizanpaj düzeni, yazarlarının bu dönemi iyi yansıtacak isimlerden seçilmesi ve Pazar günleri çıkan Açık Görüş eki… Star gazetesinin cazibesini artıran şeyler. Bugünkü Star’ın daha da gelişeceğine çok inanıyorum.
ERTUĞRUL ÖZKÖK’ÜN ADI ÖZKÖŞK’E ÇIKMIŞTI
İktidar partileri ile belli gazeteler, gruplar arasında eskiden beri var olan ama şimdilerde itham boyutuna ulaşan bir “fazla yakınlık”, “yandaşlık” bağı kurulur biliyorsunuz. Siz bu paralelliğin, o partileri iktidar yapan, o gazeteleri başarılı kılan şeyin toplumsal talepler, zamanın ruhu olduğunu söylüyorsunuz sanırım.
Evet öyle. Zaten bu yandaş basın ithamlarında bulunanların geçmişlerine bakıldığında, bunların hemen her dönemin gazeteleri, gazetecileri oldukları görülebilir. Bugün başkalarına yandaş diyen bir gazete ve onun önemli bir isminin soyadı bile Özal’a yakınlığı nedeniyle Özköşk olarak değiştirilerek anılıyor idi. Yine, bugün değişik gazete ve çizgilerde yayınlar yapanlar da Özal çizgisinde yayınlar yapmışlardı. Aynı tipte kişilerin “Leydi’nin topuk sesleri” diye manşetler attığını da biliyoruz. Bu da siyasi iktidar mücadelesine verilen bir destekti. Mesut Yılmaz’ı neredeyse sırtlarında taşıdı aynı çevreler.
CANDAŞ’LAR DA YANDAŞ OLMAK İSTİYOR
Bugün olan ne?
Bugün bakıyorlar, kendilerini nereye yerleştireceklerini bilemiyorlar. Aslında arzuladıkları şey yandaş olmak ama bunu bir türlü kabul ettiremedikleri için sıkıntı yaşıyorlar galiba.
İnandırıcılık sorunu mu yaşıyorlar?
Kendi açılarından bunu yaşıyorlar. İktidar açısından da geçmişte bu kadar çok yandaşlık yapanlara kredi açmama gibi bir durum var sanırım.
İKTİDARA YAKINLIK ÖLÇÜSÜ NE OLMALI?
Siyasi iktidarla medyanın ilişkisi nasıl olmalı sizce?
Bir siyasi iktidarla medyanın içiçeliği ne siyasi iktidara yarar, ne medyaya. Bunun dünyanın her tarafında bir ölçüsü var. ABD’de gazeteler seçime az kala hangi başkan adayına yakın olduklarını açıklarlar. Siyasi partilerin etkin olduğu Avrupa ülkelerinde de böyledir. İngiliz Times gazetesi mesela, yakın zamana dek İşçi Partisini destekliyordu, yakın zaman önce muhafazakâr partiyi desteklediğini açıkladı. Bunu da doğal karşılamalı çünkü o dönem İşçi Partisi gerçekten ülkeyi sırtlayıp götürebilecek bir kadroya sahipti. Sonra o zayıfladı, muhafazakâr parti ışık saçar hale geldi. Şimdi Times onları desteklediğinde niye yandaş olsun. Ayrıca, bir partiyi desteklemek demek ortada bir yanlış olduğunda dile getirilmeyecek demek değildir ki. Böyle bir şey bugün de söz konusu değil.
Bu gürültü neden kopuyor o halde?
Kötü alışkanlıklara sahip bir medya var bizde. Onlar şöyle bir pozisyonu önce patronlarına, sonra topluma kabul ettirmişler: Gazeteci dediğin muhalif olur, muhalefeti destekler. E, o parti iktidara gelince o gazeteciler ne olur? Yine muhalif! Bunca yıldır bu meslekteyim, bu bana hep garip gelmiştir. Önce Leydi’nin topuk sesleri diye manşet atıp destekliyorsun. İktidar olunca da tam tersi yayınlar yapıyorsun…
BUGÜNKÜ MEDYA DÜZENİ 27 MAYIS’TAN KALMA
Konuya değerler, ilkeler açısından değil kategorik yaklaşmakla ilgili bir sorun galiba.
Ben şuna bağlıyorum: 27 Mayıs’tan sonra askerlerin, kendi elleriyle çıkardıkları Öncü gazetesini teslim ettikleri insanlar o günden bu güne medyada köşe başlarını tutmuş vaziyette. Onların yayın yönetimlerinde bulunması, başyazar, yazar olması ve ancak onların el verdikleri gençlerin önünün açılmasıyla oluşmuş bir düzendir bu.
Onlar hep muhalefettedirler. Muhalefette olmadıkları tek dönem askeri dönemlerdir. Askerlerin yönetime gelmesinin yolunu, ortamını o gazeteler, gazeteciler hazırlar. Asker iktidara el koyunca hemen selam dururlar. Ülkeyi askerlerin kurtardığını okuruz onların kalemlerinden manşetlerinden. Bir dahaki sivil siyasi döneme geçene kadar bu böyle sürer. Tam sivil döneme geçilecekken askere de muhalefet etmeye başlarlar ama sureta bir muhalefettir o. Askerlere karşı hoşgörü ve onları iktidarda görmekten yana olan, sivilleri ise sırtında iktidara taşısa bile hemen muhalefete geçen ve neticede demokrasinin özü olan sivil yönetimi zayıflatmayı getiren bir medya sistemi var Türkiye’de.
ESKİ REFLEKSLER HALA GEÇERLİ
Medyadaki çoğullaşmayla birlikte bu dediğiniz sistem de gücünü yitirdi ve inandırıcılık bakımından ağırlık dediğiniz bu sistemin dışında kalan medyaya kaydı sanki...
Sizin bu tespitinizi ben temenni ediyorum. Benim bakış açıma göre etkin olan medya hala dediğim medya sistemine dahil olanlarda. Birbirlerine el vererek çoğalmaktalar. Medya örgütleri onların elindedir. Gürültü kopartarak sonuç alacakları mekanizmalara sahiptirler. Dışarıda da bağlantılı oldukları yerler vardır. Dolayısıyla o düzen kolay bozulacağa benzemiyor. Ama evet, düne göre daha çoğulcu bir medya yapılanmasına doğru, iyiye gittiğimiz doğru ama eski düzenin ortadan kalkmadığı da aşikar. Askerlerle yaşanan son gelişmede bile (istifa görünümlü emekliye ayrılışlar. F.Ö.), o eski reflekslerin hala geçerli olduğunu da gördük.
Hürriyet şaşırtmadı mı sizi? Paşaların mesajına, çıkması istenen krize odaklanmak yerine “kral öldü yaşasın yeni kral” der gibi “Yeni komutan Necdet Özel” manşetiyle çıktı Hürriyet. Bu bile Hürriyet’in değişime uyum sağlamaya çalışması olarak okunmaz mı?
Tabi öyle okunur. Umarım bu çizgide de devam ederler çünkü Hürriyet önemli bir gazete bence. Böyle bir gazetenin, dediğim reflekslere sahip olanların elinde bulunması yanlıştır. Değişime uyum sağlarlarsa toplumla buluşmayı da sağlayabilirler.
70 milyon nüfus var Türkiye’de, okuma oranı yüzde yüze yaklaşmış ama en çok satan gazete bile 500 binden çoksatarsa seviniyor. Bu, başka ülkelerle mukayese edildiğinde kolay kabul edilecek bir durum değil. Demek ki çıkardığımız gazeteler büyük kitlelere ulaşmıyor. Bütün medya yöneticileri bu konuya kafa yormalı bence.
KAVGACI ORTAM MAKASI İYİCE AÇIYOR
Siyasi iktidarın aldığı oy belli, yüzde elli. O partiyi iktidara taşıyanların talepleri, değerleri, değişim istekleri de biliniyor. Hal böyleyken iktidarın oyuyla, iktidarla paralel görünen medyanın tirajı birbiriyle örtüşmüyor. Aradaki boşluğu nasıl açıklıyorsunuz? Bu bir karşı eleştiri konusu aynı zamanda…
Doğru, ortada eleştiriye sebep bir durum olduğu çok açık ama sebebi derinlerde aramak lazım. Çok kavgacı bir ortam var ve yandaş türünden yaygaralar etkili olabiliyor insanlar üzerinde. Bir de, belli bir kesimin okuma yazma oranı artsa da gazete okuma alışkanlığı yaygınlaşmıyor. Bu da bir realite. Ama ben inanıyorum ki Star gibi zamanın ruhunu yansıtan gazeteler, bu dediğiniz tespiti kendisi yaptığı için daha geniş kesimlere kendini kabul ettirecek tarzda ayarlayacaktır kendini. Bu istidadı da görüyorum ben.
GAZETECİLER TWİTTER’I PAMPİŞ GİBİ KULLANIYOR
Siz her teknolojik gelişmeyi ilk kullanan gazetecilerden birisinizdir. Bugün konvansiyonel medyayla yarışma cüreti gösteren sosyal medyayla aranız nasıl? Ki gazetecilerin de çok yaygın ve yoğun kullandığı bir mecra oldu twitter.
Ben gazetecilerin twitter kullanımlarını doğru bulmuyorum.
A, neden?
Çünkü o gazetecinin twitter’daki varlığı, gazetesinin varlığından ve gazetede işgal ettiği köşeden bağımsız olarak, daha çok kendi kendisini ve takip edenleri eğlendirme şeklinde tezahür ediyor. O anda aklına gelen cin bir fikri, taraftar kitlesini artırmak için kullanıyor. Halbuki Batıya, twitter’da da takip ettiğim gazetecilere baktığımda gördüğüm bu değil. O aralar çalıştıkları konularla ilgili ve gazetesinin çizgisinde bilgiler paylaşıyorlar. Buradakiler gibi birbirleriyle yarışırcasına kinayeli sözler kullanmıyorlar. Ben böyle bir twitter kullanımının medyaya bir yarar sağlamadığı gibi, onu takip edenler açısından da pampişlerden daha öte bir etkisi olduğunu düşünmüyorum.
Kendi gazeteci varlığını sosyal medya içersinde de belli bir ciddiyetle sürdürecekse bunun herkese faydası var. Takipçileri gazetecinin bir haberi yaparken ki çalışmalarına, zihninden geçenlere, o sürece tanıklık ediyorsa faydası var. Yoksa falanca artisti gördüm, bana şunu dedi, ben ona bunu dedim, diye paylaşım yapıyorsa bir gazeteci, gazetecilik mesleğinin imajına zarar verecektir.
CİN FİKİR YARIŞINA GİRİYORLAR
Bu eleştirileriniz twetter’da eleştiri konusu olacaktır?
Mutlaka. Ben de twitter’dayım ama bir tane bile twet’im yok çünkü başkalarını izliyorum. Onları takip etmek bana keyif veriyor ama o twittlerini okumasaydım onlara daha büyük saygı duyacağımı düşünüyorum. Twitter performanslarının hem kendilerine saygıyı, hem o kişinin kendi mesleğine olan bağlılığını sorgulattırdığını düşünüyorum. “Bakın ben ne kadar da cin fikirliyim”i ispatlama çabasında görüyorum onları. Yazılarına da yansıyor bu. Twitlerine gelen tepkilere göre yazı yazmaya başlıyorlar sonra da, halbuki orası ayrı bir alem. Sosyal medya dünyasında kimse bir gazetecinin, bir yazarın sahip olması gereken sorumluluk duygusuna sahip olmak zorunda değil.
Ertuğrul Özkök’ün sit-com gazeteciliğinin yaygınlaşmış, atomize olmuş hali gibi sanki…
Sit-com gazeteciliği her şeyinizi okurlarınızla paylaştığınız bir anlayış. Kadınsanız erkek arkadaşınızla paylaştığınız size özel durumları bile okurla paylaşıyorsunuz. Bu da gazeteciliğin bir türüdür ama ana akım medyada yapılmaz. Le Monde’da, Wall Street Journal’da bir yazarın özel bir durumunu okurla paylaştığını asla göremezsiniz.
İKTİDARIN DA ELEŞTİRİYE İHTİYACI VAR
Medya yıllarca askeri vesayetin çok önemli bir ayağını oluşturdu. Ama artık Türkiye her alanda sivilleşiyor, medyada durum ne sizce?
Değişimden medya da nasibini alıyor. Geçen yıl bu zamanlar başka telden çalan gazeteciler bugün başka bir şey söylüyor ya da başka bir meslek yapıyor. Bu bir yılda yaşananlar bile diğer alanlardaki hızla kıyaslanamasa da yaşanan değişimi gösteriyor. Ama kimsenin gazetelerden iktidar yalakalığı yapmasını talep ettiği yok. İktidarın da bundan hoşlanacağını asla düşünmem. İktidarların da kendisinin yaptığı, yapabileceği ya da başkalarının yaptığı yanlışların gösterilmesine ihtiyacı vardır.
NTV özelinde yaşanan bir durum var. Ekran yüzleri siyasi baskı nedeniyle işlerinden, programlarından olduklarını söylüyor ya da ima ediyorlar. Buna ne diyorsunuz?
Ben NTV’deki gelişmeyi talihsiz bir gelişme olarak görüyorum. Çok değerli isimler. Gerçekten üstlerinde bir baskı hissediyor ve bu yüzden ayrılıyorlarsa bence doğru yapmıyorlar. Yönetimler kendi üzerlerinde baskı hissediyor ve bu nedenle o isimlere mesafe koyuyor ya da işten çıkarıyorlarsa bu da yanlıştır.
NTV DOĞRU ÇİZGİYİ BULACAKTIR
Ne yapmalılar?
Bence doğru olan, medyanın bugünün ölçülerine uygun yeni bir dil içersine girmesi. Geçmiş dönemde kazanılmış alışkanlıkların bugün devam ettirildiği bir ortamda hatalar yapılsa da, hataları düzeltmek için çaba gösteren başka medya mensupları var. Bir yanlışlık varsa diyelim ki 24 kanalındakiler eleştiri olarak yöneltirler NTV’ye. Ya da gazetelerde eleştirel yazılar çıkar. O eleştiriler de haklıysa, o kişilerden o tavırlarını değiştirmeleri beklenir. Ama o insanlara baskı uygulayarak değişmesini sağlamak ya da değişmiyorlarsa işlerine son vermek yanlış bir şeydir.
NTV en başından beri hep bağımsız bir çizgide oldu. Bugün onu haber kanalı olmaktan çıkaracak gelişmeler yaşadıysa, NTV, NTV olmaktan çıkacaksa bunun kimseye faydası olmaz. Ama yanlış da yapılıyorsa, çalışanlar gibi patronlar da istemedikleri kişilerle çalışmak zorunda değildir. Söylenenlerden hareketle söylüyorum, baskı yapılıyorsa bu hatadır, ama olmadığı halde baskı varmış gibi yapmanın da o insanların işsiz kalması dışında da zararları vardır. Bundan, baskı yapmadığı halde yapıyormuş gibi bir görüntü çıktığı için en büyük darbeyi iktidar alır. Buna da hakları yok. O yüzden ben NTV’nin evrensel değerlerin geçerli olduğu yeni medya düzenine intibak etmesini umarım.
BEN DE DEĞİŞTİM
Değişimin değerinden bahsettik. Bu 30 yılda siz nereden nereye geldiniz? Yazı kariyeriniz açısından sormuyorum, siz kendinizi ne kadar değiştirdiniz?
Değişim farkında olarak olmaz zaten. İnsanlar çevreleriyle, yaşadıklarıyla, öğrendikleriyle değişirler. Ben de mutlaka değişmişimdir ve umuyorum ki olumluya olmuştur. Şahsen öyle olduğunu da düşünüyorum. Değişime direnmek kişiyi tarih dışına iter. Hele ki bulunduğunuz mevki sadece sizi değil birçok kişiyi ilgilendiren bir makamsa değişime direnmek diğerlerine iyilik değil kötülük yapmaktır. Son on yılda dünya ve Türkiye çok köklü ve olumluya doğru bir değişim geçirdi ve buna ayak uyduramayanlar şimdi ne yapacağını hiç bilemez durumda.
MUHAFAZAKÂR MEDYA SİYASETÇİLERİ ETKİLEDİ
1984’te Milli Gazete’nin, 1986’da Zaman’ın yayın yönetmeni oldunuz. Sonra Yeni Şafak, sonra tekrar Zaman. Şimdi de Star. Şimdiye kadar hep okuyucusu, patronajı ve yayın-yazar kadrosu dindarlardan oluşan, “İslamcı” kesime yayın yapan gazetelerde bulundunuz. Ve bu kesim geçen bu sürede toplumun diğer kesimlerine nazaran daha fazla değişen ve “dışarıya” açılan kesimi oldu. İçerden gözleminiz ne, dindar camianın medyasında ne değişti bu sürede?
Çok şey değişti. Zaten bir toplum değişirken içindeki toplumsal aktörlerin değişmemesi söz konusu olamaz. Sosyalisti, İslamcısı, sağcısı, solcusu, liberaliyle bizim toplumumuz dünyada değişime en fazla ayak uydurabilen toplum.
“Muhafazakâr medya”nın bu kesimin değişimine katkısı ne olmuştur?
Bence çok büyük bir katkısı oldu. Türkiye’de yaşanan değişimler bir siyasi kadroyla yakından ilişkiliyse, o siyasi kadronun başarısında onlara destek veren medyanın büyük katkısı var. Onların fikirlerinin oluşmasında, daha öncelerde yanlış istikamette oluşmuş siyasi çizgilerini yenilemelerinde, onlara yakın medya organlarında yazanların, yorum yapanların, eli kalem tutanların büyük katkıları var. Bugünden geriye genel bir değerlendirme yapılacak olursak, Zaman gibi Yeni Şafak gibi gazetelerin bulundukları dönemde o dönemin yaşanan gerçekleriyle ilgili yaptıkları değerlendirmelerin bugünü çok derinden etkilediği görülecektir. Bu bilimsel araştırmalara da mutlaka yansıyacaktır. Siyasilerin dünkü ile bugünkü fikirleri arasında büyük farklılıklar görülüyorsa bu farklılıklar biraz da, onlara yakın duran medyada yazanların etkisiyle açıklanabilir.
KARAALİOĞLU BENİMLE BAŞLAMIŞTI ŞİMDİ YAYIN YÖNETMENİM
Ne kadar oldu mesleğe başlayalı?
30 yılı aştı. (Burada Mustafa Karaalioğlu giriyor söze. Gazeteciliğe ilk kez Fehmi Koru’nun yayın yönetmeni olduğu Zaman gazetesinin arşivinde çalışarak başladığını, Koru’nun bir gün kendisinin bir hatasını bularak “bunu yeniden yap” dediğini, heyecandan elinin ayağının birbirine dolandığını anlatıyor. Fehmi Koru gülüyor ve gururla:) Bakın eski arkadaşımız bugün yayın yönetmeni. Ne mutluluk. O kadrodan başka yayın yönetmenleri de çıktı.
Sizin bir gazeteden ayrılışınız, bir başka gazeteye geçişinizin ardında mutlaka siyasi bir neden aranıyor. Neden sizce?
Hiçbir şeye bağlayamıyorum. Gıyabımda olanları bilemem. Yeni Şafak’tan ayrılmamda herhangi bir siyasi neden bilmiyorum. Ama ben siyasi yazılar yazan birisiyim. Dolayısıyla bir yerden ayrılıp bir yere gitmem böyle yorumlara yol açabilir, bunu da normal karşılıyorum.
Peki. Sizinle birlikte Star’da ne değişecek?
Star’da gördüğüm bu heyecan daha da artar diye düşünüyorum. (Karaalioğlu onaylıyor: Evet kesinlikle.)