Sibel Üresin’in yeni kitabı “Nikâhta Keramet Var” çıktı!
Aile Danışmanı ve Nefes Terapisti Sibel Üresin, “Nikâhta Keramet Var” isimli yeni eseriyle okuyucularıyla tekrar buluştu. Ahir Zaman Yayınları’ndan çıkardığı kitabında Sibel Üresin, günümüz evliliklerinin tahlilini yapıyor ve aile danışmanı kimliğiyle de okurlara, evliliklerini nasıl koruyacaklarına dair önemli bilgiler verirken, aynı zamanda evliliğe adım atacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor. Peygamber Efendimiz’in “Evlenin, evlendirin, nikâh ve evlilik benim sünnetimdir.” hadisinden hareketle ilişkilerin ancak sağlam temeller üzerine oturtulmuş olan nikâh merciî ile sağlanabileceğini ifade eden yazar, düşüncelerini şöyle dile getiriyor:
“Günümüzde evlilikler bir hiç uğruna yıkılıyor; yüksek egonun getirdiği ‘ben merkezli’ bir fikir dünyasına sahip insanlar, empati kavramından yoksun bir vaziyette, dünyanın kendi merkezi etrafında döndüğüne inanıyor. Bu nedenle eşler birbirini anlayamıyor, dinlemiyor; çatışıyor, kavga ediyorlar. Hâlbuki biraz sabır, anlayış, hoşgörü ve empatiyle nice mutluluklar yakalanabilir. Bunları yapabilene ne mutlu! Böyle güzel, huzurlu ve mutlu bir beraberliğe sahip evli çiftlerin söyleyeceği tek şey var: ‘Elhamdülillah evliyim!’”
Sibel Üresin ile yeni kitabına dair çok güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Evlilik, nikâh, huzurlu ve mutlu bir beraberlik, cennet yuvası bir aile için neler yapmamız ve nelere dikkat etmemiz gerektiğine dair oldukça faydalı püf noktaları bulacaksınız bu söyleşide…
Bir insan neden evlenmek ister?
İnsanların evlenme isteğinin altında genellikle, “doğru” insanı bulma ihtiyacı yatar. Peki, “doğru” nedir? Bu, her insana göre farklılıklar arz edebilir. Bir kişi için doğru olan bir insan, başka birisi için yanlış olabilir. Dolayısıyla “doğru insan” derken, aslında kendi iç dünyamızda oluşturduğumuz bir standarda göre düşünürüz.
Siz eğer, doğru insanı bulduğunuza inanıyor ve onunla mutlu bir çift olarak güzel günler yaşamaya karar verdiyseniz, o kişiyle güvenli, kendinizi iyi hissettiğiniz, sağlam bir ilişkiniz olacağına kanaat getirmişseniz ve karşınızdaki kişi de öyle düşünüyorsa evlenmeye karar verirsiniz. Eşler arasında uyum ne kadar yüksekse, evliliğin o kadar sağlıklı olduğu söylenebilir.
Nikâhta neden keramet var sizce?
Evlilik kutsal bir beraberliktir. Allah adına söz vererek “evet” demektir. Başlangıçtan itibaren evlilik, kutsallığına gölge düşürülmeyecek şekilde kurulmalı; nişanlar, nikâhlar ve düğünler inancımıza kültürümüze, ahlâk ve edebe uygun biçimde yapılmalıdır. Toplumun temeli olan aile yuvalarının huzur duyulan mekânlar olabilmesi için evlilik kararı çok dikkatli verilmeli ve evliliğe zarar verecek davranışlardan kaçınılmalıdır.
Evlilik dinin bir emridir. Nisa Suresi’nin 3. ayetinde evlilik emredilmiştir. Nur Suresi’nin 32. ayetinde evliliğe elverişli olanların evlendirilme emri vardır. Hz. Peygamber: “Evlenin, evlendirin, nikâh ve evlilik benim sünnetimdir.” demiştir. Nefsine hâkim olamayana, harama düşme tehlikesi olana farzdır. Evini geçindirecek olana evlenmek farzdır.
Hz. Peygamber: “Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin.” buyurmuştur. Gücü yetmediği için evlenemeyen günaha düşmemek için oruç tutacaktır. Peygamberimiz böyle tavsiye etmiştir.
Kişi evlenmekle iffetini, namusunu korur, insanı ve toplumu tehdit eden ahlaksızlıklar önlenir. Sağlıklı bir şekilde neslin devamı sağlanır. Yalnızlıktan kaynaklanan ruhsal bozukluklar önlenmiş olur. En önemlisi de Allah’ın ve Peygamberin emri yerine getirilmiş olur. İşte tüm bu anlattıklarım, nikâhta kerametin olduğunu gayet bariz bir şekilde gösteriyor.
Aslında herkes, mutlu olmak ve huzurlu bir aile yuvası kurmak için evlenir. Ancak günümüze baktığımızda evliliklerin kısa sürdüğünü ve boşanmaların hızla arttığımı görüyoruz. Sizce sorun nerede?
Elbette insanlar gerçekten iyi niyetle ve mutlu olmak için evlenmektedir. Ancak zaman içerisinde duyguların, düşüncelerin ve yaşanılan olayların getirdiği sonuçlar yüzünden bakış açılarının değişmesi gibi nedenlerle bazı problemler de yaşanabilmektedir. Aslında şunu kabul etmek gerekir ki, çatışmalar ve anlaşmazlıklar hayatımızın bir parçasıdır. Kimse, kimsenin bir kopyası olmadığına göre ve herkes aynı olaylar karşısında aynı şeyleri düşünemeyeceğine göre, bu durumu kabullenmeli ve çatışmaları etkin iletişim yöntemleriyle çözebilmek için gayret etmelidir. Boşanmaların birçok nedeni var. Bence bunun en önemli sebebi, çiftlerin “ben” merkezinden sıyrılıp “biz” merkezine geçiş yapamamalarındandır. Kitabımda, eşler arasında boşanmaya kadar varan çatışmaların nedenlerini 7 başlık altında topladım:
1. Farklı Aile Yapıları
2. Eşit olmayan görev dağılımı
3. Değişim talebi
4. Gerçek dışı beklentiler
5. Zamanla değişen duygu ve düşünceler:
6. Otorite Savaşı
7. İletişim kopukluğu
Bahsettiğiniz nedenler, günümüzde yuvaları yıkan en etkili faktörler olarak gözümüze çarpıyor. Mesela farklı aile tipleri boşanmalarda nasıl etkili olur ve bunun için nelere dikkat etmek gerekir?
Çiftler, öncelikle kendilerinin bir aile olduğunu, bilmeleri gerekmektedir. Kendi aile birliklerini ve düzenlerini kurmak yerine iki yabancı olarak kalıp, önceliği yetiştiği aileye veren çiftler, hâlihazırda aile olmayı da başaramıyorlar. Dolayısıyla iki farklı aile yapısından gelen bireylerin, öncelikle kendi evlerinde yeni bir yapı belirlemeleri, aile birliklerini dışarıdan gelecek müdahalelere karşı korumaları gerekmektedir.
Eşit olmayan görev dağılımı derken neyi kastediyorsunuz?
Evin ihtiyaçlarına, eşlerin çalışma düzenlerine, becerilerine bakılmaksızın yapılan kalıplaşmış bir iş bölümünü kastediyorum burada… Çünkü böyle olunca bir süre sonra çatışmalar başlıyor. Oysa kişiler kendi ihtiyaçlarını, beklentilerini, yapıp-yapamayacakları şeyleri birbirlerini suçlamadan orta noktada buluşabilecek şekilde konuşabilirlerse, çatışma daha büyümeden önlenebilir. Beraber bazı görevleri paylaşmak, aynı zamanda çiftler arasındaki bağı da artıracaktır.
Eşini değiştirmek isteyenler haklılar mı sizce?
Çiftler, genellikle eşlerinin olumsuz davranışları karşısında kendilerini kurban olarak görüyor ve onların değişmesini istiyor. Karşıdan da aynı talep ile geldiğinde, değişime hazır bile olsalar, önce değişim talebiyle gelen kişinin ilk adımı atmasını istiyorlar. Bu da ilişki içinde işbirliği kurulamamasına ve uzlaşma sağlanamamasına neden oluyor. Bununla birlikte, pek çok kişi evliliklerine ‘evlenince değişir’ mantığı ile başlıyor ve değişmediğinde hayal kırıklığı ile birlikte eşine karşı yoğun bir öfke duyuyor. Bu hususta, evlilik öncesinde alınacak en önemli önlem, evleneceğiniz kişiyi iyi ya da kötü yönleriyle tartıp, kötü yönlerini kabul edip edemeyeceğinize karar vermektir.
Çiftler arasında en sık rastlanan sorunlardan birisi de eş ile ilgili gerçek dışı beklentilerin olması. Bu hususta neler diyorsunuz?
Eşler birbirlerinden yapabildikleri kadarını değil, en mükemmelini istediklerinde kriz yaşanmaya başlanır. Yapılanın takdir edilmesi yerine, sürekli olarak ‘olması gereken’ vurgusu yapıldığında, eşler arasında hayal kırıklıkları, umutsuzluk ve gerginlik yaşanabilmektedir. Eşler, olması gereken yerine; olumlu olaylara odaklandıklarında, düşünce ve duygularını karşı tarafa net bir biçimde aktarabildiklerinde ve en önemlisi de beklenti düzeyini eşin özelliklerine göre ayarladıklarında, krizleri daha az hasarla atlatabilmektedirler.
Bir de zaman içinde değişen beklentiler var. Bu durumda neler yapmalı eşler?
Duygular, hiçbir zaman ilk günlerdeki gibi yoğun bir şekilde kalmamaktadır. Ancak yine yanlış bir inanışla eşler “sevgi, romantizm ve heyecanımız hep aynı kalmalı” beklentisi içine girdikleri için hayal kırıklığı yaşamaktadırlar. Oysa bu değişim, sevginin bittiği ve ilişkinin bitmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Bu süreyi uzatmak yine çiftlerin elindedir. İlişkiye verilen emek, özen ve özveri sürdükçe, sevginin tazelenmesi daha kolay olacaktır. Bununla birlikte, ilişkilerin hep aynı düzlemde gitmeyeceğini, insan hayatı gibi ilişkilerde de inişler ve çıkışlar olabileceğini kabul etmek en doğrusudur.
Bir de “patron benim” sorunu oluyor eşler arasında. Bu durumu nasıl ayarlamalı eşler?
Çiftlerden birinin ilişkiyle ve yaşamla ilgili konularda karar alırken daha etkin olması, kendi başına çözüm bulup uygulaması ve eşini de bu kararı uygulamaya zorlaması sorun çıkarır. Bu durum, bazı çiftler için eve alınan basit bir obje konusunda yaşanabiliyorken, bazıları için de çocukları konusunda alınan kararlarda görülebilmektedir. Otorite savaşına girildiğinde, çiftlerden biri her ne kadar görünürde kazanan olsa da, aile birliği zarar gördüğünden, maalesef kazanan olmamaktadır. Otorite savaşı vermek yerine, çiftler kendi güçlü oldukları alanda, eşlerini destekleyici bir duruma geçebilirse çok daha fazla yol kat edebileceklerdir.
Her şeye rağmen olmuyorsa ne yapmalı peki?
Önemli olan yuvayı kurtarmak olsa da, eğer eşlerden birisinin kendi öz benliğini, kimliğini, varlığını yok etmeye başlayan bir aileye de artık yuva denilemeyeceği gayet açıktır. Çiftler, bazen eşlerinin kendilerinden çok fazla şey talep ettiğini düşünmektedirler. Ya da eşlerden biri diğerinin yeteri kadar açık olmadığından ve düşüncelerini paylaşmadığından şikâyet edebilmektedir. Bunun nedeni, eşlerin genellikle sorunlarını konuşmaktan, paylaşmaktan ve tartışmaktan kaçınmalarından kaynaklanmaktadır. Bu da eşlerin birbirleri ve ilişkileri hakkında olumsuz düşünceler geliştirmesine neden olabilmektedir. Aile içi problemler, ilerlemiş düzeye geldiğinde eşlerin karşılıklı çabası yeterli olmamaktadır. Boşanmaya karar vermeden önce, evlilikteki sorunları aşma sürecini daha kolay ve daha kısa atlatabilmek için bir uzmana danışmak daha yararlı olacaktır. Unutmamalıyız ki, her şeye rağmen evlilik en güzel imtihandır!
Söyleşi: Emine Ateş