Ertuğrul Özkök, yaklaşık 20 yıl Hürriyet'in genel yayın yönetmenliğini yaptı ve geçen yıl bugün, görevi bıraktığını açıkladı. Bu 1 yıl onun için nasıl geçti? Özkök Akşam Gazetesi'ne anlattı.
Nasıl geçti bir yıl?
Hızlı... Samimi anlatayım. İlk 3 ayı zor geçti. 20 yıl çok yoğun belirlenmiş işi olan bir insanın yeni bir hayata geçmesi kolay değil. İlk günü çok iyi hatırlıyorum. Yazı işleri toplantısına girmedim ve dışarıda yürürken fark ettim ki, Türkiye'de neler olup bittiğini aslında bilmiyorum. Son 20 yıldır dünyaya Hürriyet'in gözünden bakmışım. Büyük bir boşluk önce... Sonra çok hızlı bir çalışmaya daldım. 4-5 ay içinde Tuhaf'ı çıkardım. Tempo dergisi için gazetecilik yaptım. Üniversitede ders veriyorum. Şimdi bir provokatif kitap çalışmam var. 6-7 kişi bir araya geldik, kolektif bir kitap hazırlıyoruz.
Hayat nasıl gidiyor?
Hayatım iyi, kabullenmiş durumdayım, yeni hayatım budur diye. Çok okuyorum, dünya nereye gidiyor, onu takip ediyorum ve çok seyahat ediyorum. Görmek istediğim yeni yerler var.
Neresi mesela?
Yemen'de Şibam'ı merak ediyorum. (Şibam: Dünyanın ilk gökdelenleri olan, Bedevi saldırılarına karşı yapılmış çok katlı kerpiç evleriyle UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası listesine aldığı kent)
Eşiniz Tansu Hanım hala sosyalizme inanıyor sizse liberal ekonomiye. Nasıl anlaşıyorsunuz?
Tansu anlatıyor, ben dinliyorum sadece. Hiç katılmıyorum. O hala sosyalist. Hep şunu söylüyor, 'bu zenginlikler paylaşılmadığı sürece dünyaya huzur gelmez.' Şimdi de gidip CHP'ye üye olmuş... Üye olduktan sonra söyledi bana. Dedim ki, 'Tansu ben gazeteciyim, CHP'ye zarar gelir.' Dedi ki, 'Benim ailem 3 kuşak CHP'li. Babam 3 dönem CHP milletvekilliği yaptı. Hayatım boyunca CHP'ye oy verdim. Kılıçdaroğlu'nun yaptıkları da hoşuma gidiyor.' ' Peki' dedim. Karım CHP'li, ben değilim. Biz, Salih Memecan ile karısı gibi değiliz...
Derim kalındır diyorsunuz ama daha 4 gün önce Haydar Ergülen'in Ece Ayhan'la ilgili yazınıza yönelik eleştirisine yanıt verdiniz...
Derim kalın ama bir kıza Ece Ayhan şiiri okumak için birinden izin mi alacağım? Size devrimci kağıdı getirmem lazım mı, diye sormam kimseye.
Ece Ayhan'ı bir kadına değil de bir erkeğe okumanız daha doğru olabilir...
Bir erkeğe okumam gerekirse de hiç çekinmem.
İnsanlar neye oy veriyor?
İnsanlar Tayyip Erdoğan'ı beğeniyor, etkili bir adam. 10 liberal aydının kafasındaki demokrasi şablonunu konuşuyoruz. Öte tarafta insanlar 3 yıldır içerde yatıyor. Kimse onlarla ilgilenmiyor. Çetin Doğan'ın kızı ve damadı aylardır yalvarıyor bizi dinleyin diye, dinlemiyorlar. Bu, faşizmin davranış kalıbıdır. Ben, senin demokrasi tarifinle mutabık değilim. Benim kafamdaki tarifte, insanların haklarının hukuklarının korunması vardır. Bir insan yargılandığında suçlu değildir benim gözümde. Tayyip Erdoğan'ın İsviçre'de 8 hesabı var dendiğinde de inanmam. İspatlama görevi de iddiayı ortaya atanındır.
FEHMİ, ÇOK RENKLİ BİR KİŞİLİKTİR
Fehmi Koru WikiLeaks'teki iddialar yüzünden Yeni Şafak'tan ayrılmak zorunda kaldı...
Fehmi'yi epeydir okumuyorum. Gazetenin kendi iç meselesidir. Fehmi renkli bir kişiliktir muhakkak bir yerde iş bulur, yazar. Çok da eski arkadaşımdır. Büyük basında onunla ilk mülakatı yaptıran benim. Fehmi'nin sürekli yazdığı o komplo teorileri bana çocukça gelir ama onlar da basının rengidir. Onlara inanan bir sürü insan var. Hakkında yazılar yazılıyor. Bodrum'a tatile, restoranlara gidiyor. Güzel bunlar. Fehmi, benim kadar renkli bir sit-com karakteri. Bakıyorum, kendisinin de hoşuna gidiyor yazılanlar... Bu duruma üzüldüm, bnimle ilgili yazsın dert değil de, 'Aydın Bey iyi, çevresi kötü' yazısını Fehmi'ye değil hiçbir gazeteciye yakıştıramam. Bu, patrona 'bunu işten at' dilekçesidir. Herkese yer var Türk basınında. Bana da yer var.
Sit-com gazetecilik nedir? Bir gazetecinin magazin nesnesi olması değerini düşürmez mi?
Ben ciddi bir gazeteci değilim. Bunu da iftiharla herkese anlattım. Çünkü ciddi gazeteci gibi gezinenlerin nasıl bir kovboy filmi dekoru olduğunu gördüğüm için bu 'ağır ol da molla desinler' türünden gazeteci profilini sarsmak amacıyla birtakım delice işler yaptım, ayıptır söylemesi. Şimdi milyonlarca haberin aktığı, haberin tarifinin bile yapılmasının zor olduğu bir dönemde, 'ben sadece gazetecilik yapacağım' diyen varsa yapsın ben de elini öpeyim. Genel yayın yönetmeninin kimliğini, rengini, bakışını yansıtır gazeteler. O yüzden ben sadece kendi adıma konuşabilirim. Dedim ki, Hürriyet de okuruyla birlikte büyük bir aile, arkadaş grubu olsun. Burada makineler çalışmıyor, insanlar yapıyor bu gazeteyi. Zaafları, kıskançlıkları yansıyor bu gazeteye.
Hangi yazarları beğeniyorsunuz?
Yılmaz Özdil'inkiler gibi Ahmet Hakan da okuması kolay yazılar yazıyor ve çok parlak. Ayşe'nin başarısı her dönemde kendini yenilemesidir. Kanat Atkaya da çok beğendiğim bir isim. Akşam'ı da okuyorum. İsmail Küçükkaya'yı Ankara temsilciliğinden beri izliyorum. Samimi olarak zekasını, yaklaşımını çok iyi buluyorum. Oray da çok parlak biri, yazma yeteneği açısından. Benim profesyonel bir deformasyonum var.
Gazetecilere düşünceleriyle bakmıyorum. Bunda değer nedir, diye bakıyorum. Star'da yazan Ahmet Kekeç mesela. Benim gazetemde olsa ondan çok farklı bir şey çıkarırım. Hasan Karakaya da öyle... Düşüncelerine hiç katılmıyorum ama yazma kabiliyeti açısından fevkalade başarılı. Köşe yazarlarının sayısı arttıkça bazılarının değeri anlaşılıyor.
7 BÜYÜK GÜNAH: LİBERAL AYDINLARIN SEFALETİ
Provokatif kitabımızın adı '7 Büyük Günah'. Biraz sarsacağız paradigmaları. Önümüzdeki yılın ilk 6 ayının sonunda çıkarmayı planlıyoruz. 7 ayrı konu ve 7 ayrı kişi yazacak. İsim söylemeyeyim, çok detay da vermeyeyim. Tartışılacak bir kitap olacak. Sırf bu konuda bir internet sitesi açmayı düşünüyoruz. Türkiye'de düşüncelerin tekeli son 10-15 yıldır liberal aydınların tekeline geçti. Türkiye'nin ayağına pranga gibi yapıştılar. Biraz onların düşünce sefaletlerini ortaya koyan bir kitap olacak...
YENİ YAZARLAR DALGASI
İstanbul-Ankara gazeteciliği yeniden tartışılıyor...
Bence demode bir tartışma. Bana da sordular ben cevap vermedim. Ankara'da kendimi oraya ait hissetmiyordum, İstanbul'da da buraya ait hissetmiyorum. Biliyor musunuz, Sabah'ın genel yayın yönetmeni Erdal Şafak dünyanın en büyük sumo güreşi uzmanlarından biri. Benim için onun en güzel yanı bu. Yazdığı yazıdan başka dünyası olmayan insanlardan korkarım. Dans etmemekle övünen insanlar vardır Türk basınında. 1990'dan itibaren özellikle Hürriyet'te başlayan yeni yazarlar dalgası geldi. Yazdığından başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen yazarları geriye itti. Korkum o eski görüşün geri dönmesidir çünkü hayatımızın renkleri kararıyor onlarla. Şu an gazeteciler dünyasının zombiler dünyasına dönüştüğünü görüyorum. Yaşayan ölüler... Gerçek yaşayanları öldürmeye çalışıyorlar. Ürkütücü...
HATIRALAR; ŞAHSİ KAHRAMANLIK MENKIBELERİ
Geçmiş üzerine konuşmam. Emin yazdı, ben hatıra yazmayacağım. Keith Richards'ın, Eric Clapton'un yaptığı gibi kendi küçüklüklerinizi de yazma cesaretiniz yoksa hatıra, hatıra değildir. Türk basınında yazılanların şahsi kahramanlık menkıbeleri olduğunu düşünüyorum. Hasan Cemal'in yazdığı da Emin'inki de haksızlıklarla dolu. Eric Clapton, George Harrison'un karısını baştan çıkarmak için yaptığı küçüklükleri de yazmış. Özeleştiri değil, kendi yaptığı küçüklükleri anlatma cesareti bu. Gazeteler canlı organizmalardır. Ayrılıklar geçmişte de yaşandı. Çetin Altan Milliyet'ten ayrılıp Akşam'a gitti. Bunları fazla yadırgamamak gerekir.
DELİYİM DALİ'YE DE HAYRANIM
Ertuğrul Özkök, odasındaki onca kitap ve derginin arasında, özel bir köşede duran Dali heykeliyle poz veriyor objektifimize ve ekliyor: 'Ben deliyim. O yüzden de delileri çok severim. Dali de deli, üstelik dahi deli olduğu için ona hayranım.'
Akşam