Ergenekon davasını itibarsızlaştırmaya çalışanlara tokat niteliğindeki yazısında Övür, hafızamızı tazeleyen tespitlerle; 1991’de MKE’de yürütülen, Irak sınırında sonuçlanan “gizli” silah operasyonu ile Uğur Mumcu’nun katledilmesine kadar uzanan süreçteki ihanetin boyutlarını gözler önüne seriyor.
İşte Mahmut Övür’ün yazısı:
Ergenekon’da Uğur Mumcu suikastı
Bir süre önce Ergenekon'un "Öteki Yüzü: Faili Meçhuller ve Kayıplar" başlıklı çalışmadan söz etmiştim.
Avukat Gülçin Avşar, o çalışmasında Ergenekon dava dosyasını didik didik inceleyerek, 90'larda devletin hukuk dışına çıkışının, faili meçhullerin ve kayıpların izini sürmüştü.
Bugünlerde Ergenekon davasıyla ilgili hafızam ızı silmeye, davanın içini boşaltmaya çalışanlara Türkiye'nin yakın tarihinde neler olup bittiğini ısrarla anlatmakta yarar var. Yarar var çünkü ilginç biçimde mahkûm olanlar ve o davayı itibarsızlaştıranlar arasında ne yazık ki bizzat o yapının kurbanı olanların yakın arkadaşları da var.
Alın Uğur Mumcu olayını... Birkaç gün önce Ali Bayramoğlu Aktüel dergisinde yazdı. Mumcu'nun öldürülmesinden birkaç gün önce neler yaşandığını; okudukça insanın kanı donuyor. Birbirinden ilginç olaylar zincirini özellikle o dönem iktidar ortağı olan sosyal demokratların ve Mumcu severlerin dikkatine sunuyorum.
Tarih: Ocak1991... Yer: Makine Kimya Endüstrisi. MKE yetkililerinin eline gecen mesaj oldukça ilginçtir. Çünkü 100 bin adet silahın üzerinden seri numaralarının "çok gizli" yürütülecek bir işlemle silinmesi isteniyordu. Alışılagelmiş bir emir olmadığından MKE yetkilileri "emir tekrarı" istedi.
İkinci emrin ardından faaliyete geçen yetkililer, fabrikada çalışanlar içinden güvenilir dokuz kişi seçip, "Bu silahları bir kuzey ülkesi için fason ürettik. Ama damgalanmaması ve numaralanmaması gerektiğini unuttuk" diye yönlendirip dört gece süren bir çalışma sonucunda silahları hazırlattılar.
Birkaç gün sonra MKE'ye 11 kamyon eşliğinde gelen üst rütbeli bir subay "Jitem komutanıyım. Silahları ve size gelen yazılı emri almaya geldim" dedi. MKE yetkilisi silahların hazır olduğunu ancak "yazılı emri" vermesinin mümkün olmadığını söyleyince, kendini Jitem komutanı olarak tanıtan subay, elindeki dosyadan bir başka "yazılı emir" çıkartıp gösterdi ve daha önce gelen "yazılı emir"i geri alıp silahları 11 kamyona yükletip MKE'den ayrıldı.
Tarih: 15 Ocak 1991. Yer: Irak sınırı. 700 kadar PKK militanı Jandarma Albay Coşkun Durmuş Kıvrak komutasındaki kuvvetlerce sarılmıştı, kaçacak küçük bir delik dahi bırakılmamıştı. Albay Kıvrak, son darbeyi vurmak üzere harekete geçecekti ki "Ankara bağlantılı" bir "telsiz emri" geri çekilmelerini deklare etti. Beyninden vurulmuşa dönen komutan Kıvrak, hayatında belki de ilk kez bir emre itiraz ediyordu. Ancak telsiz emri "geri çekilin" diyordu ve öyle de yapıldı.
Tarih: 16 Ocak 1991. Yer: Irak sınırı. Adana, Urfa ve G.Antep illeri sorumlusu Jandarma Albay Durmuş Coşkun Kıvrak'a gece gelen gizli bir emir, bir gün önceki "Geri çekilin" emrinin nedenlerini kavramasına yol açtı. Sınırdan kamyonlarla silah sevkıyatı yapılıyordu. Sevkıyatın sağlıklı biçimde gerçekleşmesini sağlayan "yazılı emirlerin" olduğu dosyayı incelediğinde şaşkına dönmüştü. Dosya daha önce MKE yetkililerine giden "yazılı emirler" dosyasıydı. O gece orada olup bitenleri bilen çok az sayıda asker vardı. İçlerinden biri bu dosyanın fotokopisini çekti ve gazeteci yazar Uğur Mumcu'ya gönderdi.
Tarih: 16 Ocak 1991. Yer: Irak sınırı. Gece Irak sınırında bir hareketlilik göze çarptı. Askeri araçların motor gürültüleri Türkçe ve Kürtçe konuşmaları perdeliyordu. Yaklaşık üç saatlik bir çalışma sonucunda sınırda gürültüler kesildi. Güneş doğduğunda yalnızca tekerlek izleri ve sigara izmaritleri göze çarpıyordu.
Tarih: 23 Ocak 1993. Albay Kıvrak ısrarla Uğur Mumcu'yu arıyor. Ama bir türlü ulaşamıyor. Gazeteye ve sekreterine "not" bırakıyor. "Hayati bir konu, onu mutlaka benimle görüştürmelisiniz" diyor. Ne yazık ki görüşme gerçekleşmiyor.
Tarih: 24 Ocak 1993. Yer: Ankara. Sabah Uğur Mumcu, otomobilinin marşına basıyor ve bilinen bombalı suikast gerçekleşiyor.
Ergenekon davasının önemli tanıklarından Albay Kıvrak'ın anlattığı gerçeklerle yüzleşmeden "taptaze bir başlangıç" olabilir mi?
HABER10