Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Osmanlıca tartışmalarına bu kez İstanbul'dan cevap verdi. Osmanlıca'nın öğretilmesinden korkulmaması gerektiğini ifade eden Erdoğan, bu yazıların eski değil eskimeyen yazılar olduğunu söyledi. Ülkede isminin başında profesör yazan; ancak hala Osmanlıca'nın yazı dili olmadığını bilmeyenlerin olduğunu söyleyen Erdoğan, "Ne yapacağım mezar taşını okuyup? diyerek hiçkimse kompleksini böyle cesaretle itiraf etmesin" diye konuştu.
Erdoğan, Üsküdar Belediyesi'nce Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Hattat Hasan Çelebi'ye Saygı Gecesi"ne katıldı. Geceye eşi Emine Erdoğan ile birlikte gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine, "Hattat Hasan Çelebi üstadımıza, hocamıza huzurlarınızda hürmetlerimi sunar, kendisine Rabbimden uzun ömür dilerim" diye başladı.
"Hat, sadece güzel yazı değildir. Hat, coğrafyadır. Hak, haritadır. Hat, büyük bir medeniyetin, kadim bir medeniyetin, sınırları olmayan bir coğrafyanın ortak dilidir. Batılı bir aydın, 'Kullandığınız kelimelerin sayısı neyse, dünyanız, tefekkürünüz işte odur' demiştir. Kim derse ki dil sadece bir iletişim aracıdır, inanın dile büyük haksızlık eder. Dil medeniyettir, dil hafızadır" dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bir toplumun diline kast edersiniz, o toplumun diline, dinine, sanatına, edebiyatına da kast etmiş olursunuz. 1. Dünya Savaşı'nda çok kan akmıştır. Çok masum katledilmiştir. Sınırlar yeniden çizilmiştir. Yeni sömürü alanları ihdas edilmiştir. Bunlar inanın gelir geçer. Ama bir milletin diline de kastedilmiş, dil üzerinde de kurgular yapılmak istenmiştir, en tehlikelisi budur. Allah bizi bundan muhafaza etsin. Yapılan o kadar saldırıya rağmen Arapça ayaktadır. Osmanlıca ayaktadır. Türkçe ayaktadır. Örselenmiş, törpülenmiş olabilir; acımasızca hızarlardan, değirmenlerden geçirilmiş, öğütülmüş olabilir. Ama dilimiz, dillerimiz büyük bir medeniyet olacak kadar dimdik ayaktadır."
OSMANLICA TARTIŞMASI
Son dönemdeki Osmanlıca tartışmasına değinen Erdoğan, isminin başında profesör olan, ama Osmanlıcanın bir yazı dili olduğunu bilmeyenlerin bulunduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Bizim medeniyetimiz kılıçlarla şekillenmiş değil, kalemle, kağıtla, hokkayla şekillenmiş bir medeniyettir. İstanbul yazının merkezidir. İstanbul her köşesiyle yazıdır, hattır. Ben işte burada şu soruyu sormak isterim: Dünyada hangi millet vardır ki, medeniyetinin üzerine inşa edildiği yazıyı okuyamaz? Var mı böyle bir millet? Dünyada hangi millet vardır ki dedesinin mezar taşını okuyamaz? Dünyada hangi millet vardır ki, iftihar ettiği şairleri, yazarları, münevverleri, alimleri ilk kaynağından öğrenemez? Yazının merkezi bir şehirde, devasa arşivlerde bulunan milyonlarca arşivi okuyamaz? George okur, Hans okur, ama Ahmet, Mehmet, Hüseyin okuyamaz. Bugün bile evimizin kapısına asılan "Ya Hafız" lafzı anlayamaz bir nesil vardır. Hamdolsun, içimizden bazıları bunları okuyabiliyor. Okuyabilecek talebeler yetiştirebiliyor. Hiçkimse bundan farklı manalar çıkarmaya kalkışmasın. Meseleyi farklı zeminlere çekip, böyle hayati bir meseleyi kör ideolojik bir zeminde lütfen ele almasın. Hele hele, dedesinin mezar taşını okuyamadığı için mahcup olmak yerine, 'Ne yapacağım mezar taşını okuyup?' diyerek hiçkimse kompleksini böyle cesaretle itiraf etmesin. Bırakınız bu üslubu, müstemlekeciler, oryantalistler kullansın. Bu toprağın evladı, dedesiyle, ecdadıyla, kendi öz medeniyetiyle irtibat kurmaya yönelik her gayret karşısında azıcık da olsa heyecan duyar. Ne diyorlar, 'El uzaya gidiyor, biz Osmanlıcayı tartışıyoruz' diye meseleyi sulandırmaya çalışanlar var. Eğer sen, yüzlerce yıllık hafızanı, birikimini, medeniyetini siler atarsan, işte sadece bazılarının uzaya gidişini seyredersin. Mesele budur. Üstelik daha nice asırlar boyunca seyretmeye devam edersin."
"KİMSE OSMANLICANIN ÖĞRETİLMESİNDEN KORKMASIN"
"Kimse Osmanlıcanın öğrenilmesinden ve öğretilmesinden korkmasın. Bana bir harf öğretenin kölesi olurum. Bizim çocuklarımız bırakınız öğrensinler. Biz o imkana sahip olamadık, onlar öğrensinler. Eski yazı yoktur, eskimeyen yazı vardır. Bırakalım çocuklarımız o eskimeyen yazıyla yeniden buluşsun. Allah'ın izniyle, asırlar da geçse, 'Edep ya hu' yazan eskimeyen yazılarınız, medeniyetimizin levhaları olarak kalmaya devam edecek. Cezaevinden çıkarken, bana bir tablo hediye ettiler. Üzerinde 'Bu da geçer ya hu' yazıyordu. Hamdolsun geçti."
Konuşmanın ardından, Hattat Hasan Çelebi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, üzerinde "Allah bütün işlerinizde yardımcınız olsun" yazılı bir hat eserini armağan etti.