Dünyaca ünlü Time Dergisi, BM Genel Kurulu için geçtiğimiz hafta New York'ta bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la yaptığı söyleşiden satır başlarını yayınladı.
Tanıtım yazısında Erdoğan'ın özellikle Mısır'da ve diğer Arap ülkelerinde bir rock yıldızı gibi karşılandığını belirten dergi, "Erdoğan Filistin'in Birleşmiş Milletler'e yaptığı devlet olarak tanınma başvurusunun en önemli sözcülerinden biri oldu. 2003 yılından beri yönetimde olan Türkiye Başbakanı çok yakın zamanda bir kez daha seçildi. Türkiye ekonomisi ve etkili olduğu jeo-politik alan kayda değer bir biçimde büyüyor. " dedi.
İŞTE O RÖPORTAJ
TIME: Filisin meselesine ve devletine desteğinizi açıkladınız. BM'deki tüm bu dramanın barış sürecine bir yardımı dokunmayacağını söyleyenler var. Sizce işler nasıl gitti?
Erdoğan: Öncelikle ve en önemli olan BM Güvenlik Konseyi'nin Filistin halkının meşru isteklerine "evet" demesidir. Eğer bunun dışında şu anda bir şey tartışılacaksa bu iki devlet arasında olmalıdır. Ve üzerine düşünmemiz gereken başka bir gerçek de 1967 sınırları öncesidir. İsrail önce 1967 sınırlarına dönmeyi kabul etti, şimdi her nasılda bundan uzaklaşmış görünüyor. Onların önceki tavırlarına geri dönmeleri gerekiyor. Filistin şu anda bir labirent gibi.
TIME dergisi aracılığıyla insanlığa bir çağrıda bulunmak istiyorum: Filistinliler vardır. Onlar (dünyada) açık hava hapishanesiyle mücadele ettikleri için suçlanmak amacıyla bulunmuyorlar. İsrail'in bu konudaki zulmü daha fazla süremez. Ve tabii ki Filistin'in bir devlet olarak tanınmak amacıyla BM Güvenlik Konseyi ve BM Genel Kurulu'na yaptıkları meşru başvurular üzerine düşünülmelidir. Bu taleplere olumsuz yaklaşan hiç kimse tarihe karşı hesap veremez.
"İSRAİL DÜRÜST DAVRANMIYOR"
Dört, beş sene önce Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkiler çok yakındı ve tüm bölgenin dinamiğini değiştirebilirdi. Şimdi ilişkiler geri dönülmez bir şekilde koptu.
İsrail'le olan ortak ilişkilerimiz, ancak İsrail uluslar arası sularda seyreden Mavi Marmara'ya saldırarak pozitif ilişkileri kurban etmeseydi güçlenebilirdi. Filonun yükü oyuncak, gıda ve diğer tür maddeler içeren insani yardımdı. Gemide 32 ülkeden 450 vatandaş bulunuyordu. Hayatını kaybedenlerden biri Türk asıllı Amerikan vatandaşıydı. Şimdi İsrail Başbakanı gemilerin silahla yüklü olduğunu iddia ediyor. Eğer gemilerde silah olsaydı neden geri ateş açmadılar? BM Güvenlik Konseyi ve Cenevre'deki BM Organları tarafından olayla ilgili yayınlanan raporlarda filonun silah taşıdığına dair en ufak bir iz bulamazsınız. İsrail hükümeti burada dürüst davranmıyor. Şu anda hayatını kaybeden 9 Türk vatandaşı için özür dilemeyi, ailelerine tazminat ödemeyi ve Gazze'ye uyguladıkları ambargoyu kaldırmayı reddettikçe iki ülke arasındaki ilişkiler normalleştirilemez."
"ORTADOĞU DÖRTLÜSÜ SORUNU ÇÖZMEK İSTEMİYOR"
Siz ve Fransa Cumhurbaşkanı BM Genel Kurulu'nda yaptığınız konuşmalarda ABD'nin Barış Süreci'nde uyguladığı yaklaşımın iflas ettiğini söylediniz. Barış Süreci'nin ilerlemesi için siz ABD'den farklı olarak ne yapardınız?
Barış sürecine başlamadan önce kendinize bir soru sormalısınız: "Bu meseleyi çözmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz?" Ne yazık ki Ortadoğu Dörtlüsü'nde bunun izini göremiyorum. Eğer Dörtlü bu meseleyi çözmek isteseydi bugün İsrail'e belli konularda baskı yaparlardı. Bugüne kadar BM Güvenlik Konseyi İsrail'e yönelik yaptırım içeren 89 karar aldı fakat hiçbiri uygulanmadı. Ve daha da ötesi, BM Genel Kurulu İsrail'le ilgili 200 karar aldı ve hiçbirine uyulmadı.
İsrail'e neden hiçbir yaptırım uygulanmadığını biri merak edebilir. İran söz konusu olduğunda yaptırım uyguluyorsunuz. Aynı şekilde Sudan'da da. İsrail'le ne oluyor peki? Bu yaptırımlar bugüne kadar uygulansaydı Filistin-İsrail çatışması çok önceden çözülürdü. Bu nedenle tüm tarafların bu kararların arkasında durmalarını ve samimice bu işte yer almalarını istiyorum. Aynı zamanda BM'de de bir reform gerekiyor. BM Güvenlik Konseyi'nde daimi statüleri bulunanların özelliği nedir? Bunlar ortadan kaldırılmalıdır. Tüm dünya bu beş daimi üyenin aldığı kararların kelimenin tam anlamıyla kölesi durumundadır.
"ARAP ÜLKELERİNE REJİM İHRAÇ ETMEK İSTEMİYORUZ"
Arap Baharı'nın yaşandığı ülkelere başarılı bir gezi düzenlediniz ve buralarda diktatörleri ortadan kaldıran halklar Türk modeli bir demokrasiyle ilgileniyor görünüyorlar. Sizin yardımlarınızın, ABD'nin dünyadaki demokratik değişimle ilgili konuştuğu zaman yaşadığı gibi aynı tip eleştirilere maruz kalması mümkün mü?
Diğerlerinden farklı olarak oralara gidip sadece sokaklardaki birkaç kişiyi görmedim. Kasti olarak oradaki yeni partilerin Başkan adaylarıyla görüşmek istedim. Ve durumu anlamak için pek çok insanla bir araya geldim. Buradaki toplantılarda, "Tamam Türkiye bir demokrasi modeli, laik, sosyal bir hukuk devleti. Biz rejim ihraç etmek istemiyoruz, daha az önemseyemezdik." dedim. Fakat onlar yardımımızı istiyorsa, ihtiyaçları olduğunda onlara bu yardımı ulaştıracağız. Ama bizim sistemimizi ihraç etmek gibi bir düşüncemiz yok.
"HALKINI ÖLDÜREN BİR LİDERLE DOSTLUK SÜRDÜRMEM"
Türk modelini takip etmeye eğilimli olmayan ülkelerden biri Suriye. İsrail'le olduğu gibi, Başkan Beşşar Esed'le de ilişkilerinizi geliştirmek için çok çalışmıştınız. Şu anda ilişkiler kopmuş görünüyor. Suriye'de Esed'in görevde kaldığı bir barış mümkün mü, yoksa gitmesi mi gerekiyor?
Ben ilişkileri kişiler üzerinden değil, prensipler üzerinden tanımlamaya eğilimli bir kişiyim. Benim kendi halkına ateş eden, tanklar ve diğer ağır silahları kullanarak saldıran ve lider olduğunu iddia edenlerle kişisel dostluğumu sürdürmem mümkün değil. Suriye'nin önde gelen isimleriyle yakın bir ilişkimiz olduğunda bile onların bizim demokrasi modelimizi uygulamaya niyetleri olmadığını görebiliyorduk. Biz her zaman onlara bazı tavsiyelerde bulunduk ve onlar da asla dinlemediler. Daha önceki görüşmelerimizde o bana pek çok politik tutsağın serbest bırakıldığını söyledi. Esed bana "hapishanelerde sadece 83 politik tutsak kaldı" dedi. Fakat gerçekte hapishanelerde binlerce insan vardı. Bu kişiler şiddet saldırılarına ya da ayaklanmalara katılmamışlardı. Onlar inançları ya da ifadeleri nedeniyle tutuluyorlardı. Ve siz de farkındasınızdır, Suriye rejiminden kaçan ve Hatay'a sığınan 7 bin misafirimiz var.
Fakat siz bizim sorumuzu yanıtlamadınız. Esed için Suriye'de gelecek var mı?
Bununla ilgili yorum yapabilmem için Hatay'da bulunan mültecilerin kamplarını ziyaret etmem lazım. Fakat daha önce de söyledim, bu konuda çok optimistik değilim.
"ABD İLE HİÇBİR GERGİNLİK YOK"
ABD ve Türkiye ilişkilerine yönelik olarak, geçtiğimiz birkaç yılda özellikle yeni yönetimle beraber bir değişim yaşandı mı?
Geçtiğimiz dokuz yılda ABD ve Türkiye ilişkileri hiçbir zaman kötüye gitmedi, fakat istediğimiz ölçüde de gelişmedi. Özellikle Sayın Obama ve bizim ilişkilerimiz hep olumlu oldu. Ne zaman birbirimizle görüşsek, bölgeyle ilgili ya da küresel süreçlerle ilgili müzakereler yapıyoruz. Biz her zaman meseleleri oldukça dürüst bir şekilde konuşuyoruz. Fakat tabii ki ilişkilerimizi olabildiğince güçlendirmek istiyoruz, özellikle ekonomi ve ticaret alanlarında. Çünkü Türkiye'nin bu konularda büyük avantajı bulunuyor. Biz daha çok ABD girişimcisinin ülkemizde yatırım yapmasını arzu ediyoruz. Gelecek için oldukça iyimserim. Şunu size samimiyetle söylüyorum, aramızda hiçbir gerginlik yok.
Peki ya İsrail konusunda?
Belki farklı bakış açıları olabilir. Bazı konularda anlaşmazlığa düşeceğimizi kabullendik. Fakat bu anlaşmazlıklar ilişkileri koparmak için nedenler değiller. Türkiye ABD gibi bir egemen devlettir. Belki izlenimlerimiz ve fikirlerimiz açısından farklı yönlere gidebiliriz, fakat her zaman dost kalacağız.
"AB'DE HİÇBİR LİDER SONSUZA DEK KALAMAZ"
Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolü arttıkça, AB'ye üye olma isteğinde bir azalma mı oldu? Avrupa ile entegrasyon şu ana kapanmış bir başlık mı?
Eski Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ve Eski Almanya Başbakanı Gerhard oradayken, Türkiye Avrupa Liderleri'nin tüm zirvelerine katılırdı. Ne zaman ki Merkel ve Sarkozy göreve geldiler, ambiyans dramatik bir şekilde değişti. Onların tavırlarına rağmen AB üyeliği için yolumuza devam etmek için kararlıyız. Ama halkımızda AB üyeliğine duyulan güven sarsılmaya başladı. Hala kararlıyız, çünkü AB'de hiçbir lider sonsuza dek kalamaz. Bir gün değiştirilecekler. Biz de belki bir gün değiştirileceğiz. Fakat zaman geçtikçe Türkiye de güçlenecek, pek çok Avrupa ülkesindeki durum açıkça ortada.