Başbakan Erdoğan, 3 ülkeyi kapsayan Avrupa seyahatinin ikinci durağı olan Macaristan'da beraberindeki gazetecilerin sorularını yanıtladı.
İmralı ile yürütülen görüşmeler konusunda da bilgi veren Başbakan Erdoğan, Ada'ya gidecek heyetle ilgili 2 kriteri açıkladı.
Erdoğan, "dağda PKK'lı teröristlerle kucaklaşanla, şu ana kadar verdikleri mesajla bu ülkenin hassasiyetlerine darbe vuranları İmralı’ya göndermeyiz" dedi.
Başbakan Erdoğan, İmralı dönüşünde Diyarbakır'da yaptığı konuşmada "Barışı isteyen Başbakan, Kürt kardeşlerimizi bombalıyor" diyen Ahmet Türk'ün de sözlerinin kabul edilemeyeceğini belirtti.
Böylece İmralı için başvuruda bulunan 3 isim, Gültan Kışanak ve Aysel Tuğluk (teröristlerle kucaklaştığı için), Ahmet Türk de hassasiyetlere uygun davranmadığı için veto edilmiş oldu.
İşte Başbakan Erdoğan'ın İmralı görüşmeleriyle ilgili yeni açıklaması;
* İmralı sürecinde gelişme var mı?
Başlattığımız süreci gelişen şartlara göre devam ettiriyoruz. Sürecin tıkanması söz konusu değil. Sürecin içinde MİT, devletin şu anda süreci yönetmekle görevlendirdiği birimidir. Ve İmralı'nın talebi üzerine de kendisinin belli yerlere mesajını ulaştırması bakımından kendinin güvenebileceği siyasi talepleri vardır. Ama bu siyasi talepte de bizim özellikle koyduğumuz bazı şerhler vardır. Nedir bu? Bir, biz dağdaki ile kucaklaşanı İmralı'ya göndermeyiz. İki, şu ana kadar verdikleri mesajla bu ülkenin hassasiyetlerine darbe vuranları İmralı’ya göndermeyiz. Çünkü onların, oradan aldıkları mesajı farklı şekilde götürme ihtimalleri olabilir.
Dolayısıyla biz hassasiyetlerimizi koruyoruz. Adalet Bakanlığımız ve MİT tüm hassasiyetleri göz önünde bulunduruyor. Ve bu şekilde bir sürecin içindeyiz. Mesela illa eşbaşkanlar diye bir mecburiyet söz konusu olamaz.
Adalet Bakanlığımız, bu konuda yapılan müracaatları alıyor. Bunlar, değerlendirme akabinde karara bağlanıyor. Yani her isteyenin oraya gönderilmesi söz konusu olamaz. Kendi akrabaları, abisi, kardeşi, annesi, babası, eşi gidebilir tabii ki. Ama siyasilerin gidişi izne tabi bir konudur. Uygun görülene izin verilir, görülmeyene de izin verilmez.
Cenaze törenlerine izin vermeyebilirdik
Geçenlerde iki siyasetçi gönderildi nitekim. Kardeşi belli aralıklarla gidiyor. Biz gerilim olmaması için olumlu yaklaşımın önemli olduğunu düşünüyoruz. Mesela (Paris'teki hadisenin akabinde) o gün üç cenazeyi Diyarbakır'a getirmek zorunda değildik. Ama gerek ailelerin gerek siyasilerin talebine, bir gerilim olmasın anlayışıyla olumlu yaklaştık. Olması gereken neydi? Defnedileceği yere direkt gitmeleriydi.
Bununla birlikte gösterdiğimiz anlayışı dillendirenler olduğu gibi hiç dillendirmeyenler de oldu. Kimileri cenaze üzerinden rant sağlama derdine düştü. Bunları umursamadık. Biz, sadece herhangi bir eyleme fırsat vermeden mesele hallolsun istedik. Bu da başarıldı.
Güvenlik güçlerinin olayı kontrol altında iyi tutuşu, karşı tarafın da bu anlayışa aynı şekilde mukabele edişi sayesinde o süreç atlatılmış oldu. Bunun anlayışla karşılanması gerekirken, takdir edilmesi gerekirken, biri orada yaptığı konuşmada, "Barışı isteyen Başbakan, Kürt kardeşlerimizi bombalıyor" diyebiliyor! Kürt kardeşlerimi niye bombalayayım, biz teröristi bombalıyoruz. Zira o terörist benim vatandaşlarımı, güvenlik güçlerimi öldürüyor, arkadan vuruyor. Onlara karşı eli kolu bağlı mı duracağız. Bu sorumluğumuz bize bu görevi yerine getirmeyi emrediyor.
Dolayısıyla, bu tür konuşmalar karşısında, ister istemez hassasiyetimizi korumaya mecburuz. O tür bir konuşmayla bir yerlere mesaj verme gayretine girilmesi elbette son derece yanlış. Tüm bunlara karşılık biz doğru olan neyse onu yapmak durumundayız.