Neşe Düzel'in röportajı
“Geldiğimde öyle bir demokrasi kuracağım ki, herkes şaşıracak, dedi. Önce önüne gelen ‘sistemi iyileştirici kanunları’ onayla ve şunları, şunları yapacağını söyle de, bizi bugün şaşırt.”
“CHP’de tek adam yönetimi var ama o da yönetemiyor. Eski partimiz, ülkede tek muhalefet partisi var dememeliyiz. Artık söylemek lazım. CHP’de liderlik sorunu var, parti yönetilemiyor.”
“Erdoğan bazı şeyleri çok doğru yapan ama bazı şeylerde de dinî nedenlerle ipin ucunu kaçıran bir adam. Ya CHP iyi yönetilmeli veya 13 haziranda yeni demokrat bir parti kurulmalı.”
***
NEDEN TARHAN ERDEM
Seçimlere dört buçuk ay kaldı. AKP, oyların yüzde ellisini almayı hesaplıyor. Çok sayıda yapılan kamuoyu araştırmaları da bu yönde işaretler veriyor. AKP, bu seçimlerde sadece her iki kişiden birinin oyunu almayı hesaplamıyor, Türkiye’de başkanlık sistemine geçmeyi de planlıyor. Bunun için tartışmalar başlattı ve Başbakan Erdoğan bu tartışmaya neredeyse her gün yeni bir öneriyle katılıyor. CHP’nin ise gündemdeki konularla ilgili ne düşündüğü, seçim stratejisinin ne olduğu belli değil. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, 27 Mayıs çağrışımları yapan garip konuşmalarıyla pek demokrat görünmeyen izler bırakıyor, CHP’li milletvekilleri Mısır’dan hareketle halkı sokak sokak direnmeye çağırıyor.
CHP yöneticilerinin açıklamaları birbirini tutmuyor. Partinin Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Ergenekon’un Güneydoğu kolunun yargılanması için faili meçhullerin araştırılmasını ve bir hakikatler komisyonunun kurulmasını isterken, partinin diğer tepe ismi Süheyl Batum Ergenekon sanıklarının bu seçimlerde CHP’den milletvekili adayı gösterilmesini öneriyor. CHP ne yapmak istiyor? Nasıl bir seçim stratejisi oluşturacak? Kılıçdaroğlu partiyi yönetebiliyor mu? Seçimleri kazanabilir mi? Partinin içi dağınık mı? İktidar mücadelesi var mı? Bütün bunları CHP’yi çok iyi tanıyan, yarım asır CHP üyeliği yapmış olan ve bir dönem CHP Genel Sekreterliği görevini üstlenen, son seçimlerde de kamuoyu araştırmacısı olarak Türkiye’nin nabzını en iyi tutan, köşe yazarlığını Radikal’de sürdüren, siyaset, basın ve kamuoyu araştırması alanlarının en itibarlı isimlerinden biri olan Tarhan Erdem’e sorduk.
***
NEŞE DÜZEL: Son zamanlarda CHP’de, siyaset dışı bir sertleşme gözüküyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Menderes’le Başbakan Erdoğan arasında paralellikler kurarak, 27 Mayıs türü bir darbenin meşru olabileceğini ima ediyor ve CHP milletvekilleri halkı sokağa çağırıyor. Ne oluyor CHP’ye?
TARHAN ERDEM: CHP, bütün bunları düşünüyor, taşınıyor, karar veriyor ve yapıyor değil. Öyle olsa, diyeceğim ki, madem düşünüyorlar, ileride daha iyi şeyler de düşünebilirler ve daha iyi şeyler yapabilirler. Ama öyle değil. Onlar, bu gibi şeyleri günlük yapıyorlar. Ben, Halk Partisi’ndeki son durumu, siyasette acemilik ve siyaset bilmemek olarak görüyorum.
Devleti kuran ve bu ülkeyi otuz yıl tek parti olarak yöneten CHP mi siyaset bilmiyor?
Evet, bu hale geldi maalesef, siyaset bilmiyor. CHP, halkın meseleleri konusunda ne yapması gerektiğini doğru teşhis edemiyor. Sadece milletvekili seçilmek istiyorlar. Halkla ilgisi o kadar. CHP, halkın okuluyla, suyuyla, yoluyla meşgul değil. Eğer milletvekili seçilmek için her gün köprübaşında ekmek satması gerektiğine inansa, gidip her gün köprübaşında ekmek satacak. Seçim kazanmak için ne yapması gerektiğini bilemediği için de bunları yapıyor. Seçim kazanmak için sertleşiyor.
CHP’li üyeler, Meclis Adalet Komisyonu’ndan ayrıldıktan sonra halkı sokakta direnişe çağırdılar. Adalet Komisyonu’ndan niye ayrıldılar?
“Ak Parti iktidarı halka ve siyasetçilere baskı yapıyor, milletvekillerini konuşturmuyor” mesajını halka vermek için ayrıldılar.
CHP’li üyeler Danıştay ve Yargıtay kanunlarını değiştiren tasarı hakkında Adalet Komisyonu’nda konuşturulmadılar mı?
Efendim bu gerçek değil tabii. Dört yüz sayfalık komisyon tutanağını istedim. Komisyon cuma günü toplanmış, önce Yargıtay ve Danıştay’dan gelen görevliler, ardından da Halk Partililer konuşmuş. Halk Partisi üyelerinin konuşması bitince hadise çıkmış.
Konuştuktan sonra mı?
Evet, konuştuktan sonra, “Biz ayrılıyoruz. Siz, bizi konuşturmuyorsunuz” demişler. Aynı gün Meclis’te basın toplantısı yaptılar ve “Ak Parti kendi derin devletini inşa etmiş durumdadır... Faşizmi kural haline getiren siyasi iktidarın önündeki en önemli engel yargıdır. Önce Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üye sayısını ve yapısını değiştirdi. Şimdi Danıştay ve Yargıtay’ı değiştiriyor. Ak Parti yargıyı ele geçirmeye çalışıyor” diyerek halkı sokakta direnmeye çağırdılar. Düşünebiliyor musunuz...
Neyi düşünebiliyor muyum?
Hem Danıştay ve Yargıtay Başkanları için, hem de Halk Partisi için, HSYK üyelerini 11 bin hâkimin seçmesi, HSYK’ya el koymak anlamına geliyor. Şimdi de Danıştay’da ve Yargıtay’da üye sayısının arttırılmasını ve yeni dairelerin kurulmasını istemiyorlar. Çünkü bu kurumlarda üye sayısı artınca, iyi kötü bir özgürlük oluyor. İşte buna itiraz ediyorlar. Bütün mesele bu. Halkı, bunun için sokak sokak direnişe davet ediyorlar. Mısır’daki gençler Türk gazetecilerin kendilerine uzattıkları mikrofona, “Biz Türkiye’ye benzemek istiyoruz” derken, bizimkiler de , “Biz şu anki Mısır’a benzeyelim. Biz Mübarek rejiminden daha kötü bir idare altındayız” diyorlar. ‘Baskı var şovu’na halkın itibar edeceğini ve seçimlerde CHP’nin oyunun artacağını düşünüyorlar.
CHP bir politikası olmadığı için mi sertleşiyor?
Evet, aynen öyle. Mesela yarın, çok farklı bir politika içinde de görebiliriz onları. Özellikle de Kemal Bey’i. “Geldiğim zaman öyle bir demokrasi kuracağım ki, herkes şaşıracak” dedi geçen gün. Nasıl şaşıracaksak... Önce önüne gelen sistemi iyileştirici kanunları onayla, şunları şunları yapacağını halka söyle de bizi bugün şaşırt. Halkı şaşırtmak, bunları yapmaktır. Ama onlar, yoksullukla bile ilgili doğru dürüst hiçbir şey söylemiyorlar.
Siz gerek CHP üyesi, yöneticisi olarak gerek kamuoyu araştırmacısı olarak bugüne dek pek çok seçim izlediniz...
Bana, böyle bir parti gördünüz mü diye soruyorsanız... Hayır, ben böyle parti görmedim. Hâlbuki, İsmet Paşa’nın deyimiyle başını iki elinin arasına alıp ne yapacağını düşüneceksin. CHP düşünmüyor. Parti olarak ne söyleyeceğine o gün karar veriyor. OSTİM’de patlama oluyor. Onu konuşuyor. Yarın bir yer yıkılacak. Onu konuşacak. Seçimlere dört buçuk ay kaldı, CHP’nin bir seçim stratejisi henüz yok.
AKP’nin hangi politikalarını eleştiriyor CHP?
Bütün politikalarını eleştiriyor. Hepsini eleştiriyor demek, bir manada hiçbirini eleştirmiyor demektir. Bugün söylediklerini, yarın değiştirebilir, daha ilginç geldiği takdirde tam tersini söyleyebilir. Çünkü Halk Partisi günlük yaşıyor, günlük konuşuyor. Seçime dört buçuk ay kalmış, Parti Meclisi daha bir kez toplandı. Oysa Parti Meclisi stratejiyi tasdik eder. “Kürt meselesi hakkında rapor hazırlıyoruz,” dediler.
Hazırlamıyorlar mı?
Ortada bir rapor yok. “Ekonomik ve sosyal politikalarla ilgili çalışıyoruz,” dediler. Ortada bir şey yok. Ortada, parti adına ne yapacaklarını açıklayan bir siyasi belge yok. Anayasa hazırlığı da yok. Ellerinde, Türkiye’nin ekonomik durumunu tesbit eden beş altı ay evvel hazırlanmış bir rapor var, onu okuyorlarmış. Böyle hiçbir şey yönetilemez. Böyle siyasi parti değil, şirket bile yönetilemez. Bu bir yönetim değil çünkü.
AKP, askerî vesayete göz kırpan iki yasa hazırladı. Biri Sayıştay Yasası, biri ombudsmanlık yasası. İkisinde de CHP’nin sesi çıkmadı. Hatta bir CHP’li milletvekili Sayıştay Yasası için AKP’yi eleştirenlere karşı AKP’yi savundu televizyonda. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
CHP bu işlerle meşgul değil diye yorumluyorum bunu. Çünkü sözünü ettiğiniz kanunlar tümüyle değiştirilip eskiye dönülmedi. AKP, eskiyle yeninin ortasında bir yerde kaldı. Eğer CHP bu işlerle meşgul olsaydı, demek ki o kadar değişiklik bile yapılamayacakmış. Ama CHP’de bir düzen yok. Parti bunu yapsın, şunu takip etsin, bu milletvekili şu işi üstlensin, izlesin diyen yok.
CHP’de liderlik mi yok? Kılıçdaroğlu’nun liderliğiyle mi ilgili bir sorun var sizce?
Liderliğiyle ilgili sorun var. Bunu söylemek lazım artık. Eski partimiz ve ülkede bir tek muhalefet partisi var diye düşünmemek gerekir. Açık konuşmak lazım. Halk Partisi’nin bugün bu durumda olmasının sonucunda AK Parti’nin bazı hataları ortaya konulamıyor ve halk bu hatalardan habersiz yaşıyor. Halk Partisi’nin asıl zararı budur. Ak Parti de başını almış gidiyor. Oysa iktidar partisinin yaptıklarının doğru dürüst izlenip teşhis edilmesi, neyi yanlış neyi doğru yaptığının halka söylenmesi gerekir. Halk Partisi bunu yapmıyor, Ak Parti’nin geri adımlarını bu ülkede bugün sadece bazı aydınlar, demokratlar halka söylüyor. Halk Partisi’nde, programa bağlı bir muhalefet ve tutarlılık yok. Bu olmayınca da, Ak Parti, karşısında hiçbir siyasi güç bulunmayan, bütün siyasi kararları tek başına alan bir iktidar partisi görünümünde bugün. Ortada bir Halk Partisi var ama fonksiyonu yok.
Yapmakta olduğunuz kamuoyu araştırmaları bu tabloyu yansıtıyor mu peki?
Kamuoyu yoklamalarıyla ilgili bir şey söyleyemem. Şu anda siyasi tecrübelerime dayanarak konuşuyorum. Halkın bu dağınıklığı, kararsızlığı görmemesi ve seçimlerde buna göre davranmaması mümkün değildir. Halkta, kime oy vereceği konusunda bir çaresizlik var şu anda. CHP’nin iktidara gelmesi için oy verilebilecek bir partiye dönüşmesi ve bir program ortaya koyması lazım. Muhalefetin görevi, iktidarın yaptıklarını sonradan konuşmak değildir. Hükümet bazı planlar programlar açıklıyor. Bu ülkede altı ay sonra nelerin yapılacağı belli. Ama CHP altı ay boyunca o konularda hiç konuşmuyor. İşler yapıldıktan sonra konuşuyor.
Bu dağınıklık devam ederse, CHP mevcut oylarını koruyabilir mi?
CHP, bu seçimlerde de kendisi sayesinde değil, AK Parti’den ötürü oy alacak. Seçmenin Ak Parti’yi değerlendirmesi sonucunda CHP oyunu arttıracak veya kaybedecek. Halk Partisi, şu anda iktidar olmayı isteyen bir parti görünümü vermiyor.
AKP, Kürt açılımını durdurmuş gözüküyor. CHP’nin bu konuda bir eleştirisi ya da muhalefeti var mı?
Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu “Hakikatleri soruşturma komisyonu kuralım” dedi. Kılıçdaroğlu buna hayır demedi ama tam sahiplenmedi. Bu önerinin dile getirilmesi iyiydi ama... Eğer bir parti böyle bir komisyon kurulmasını istiyorsa bugün de yapabilir bunu. Ak Parti’ye ihtiyaç yok. Eğer istenilen partilerarası bir komisyon ise, bunu Meclis Başkanı’yla gidip konuşmak, çalışmasını yapmak lazım. Ama ortada bunlar yok.
CHP, Ergenekon sanıklarının çok uzun tutuklu kaldıklarından yakınıyor. Ama 14 yıldır tutuklu olarak hapiste yatan PKK’lılar var. Onlar için seslerini çıkarmıyorlar. CHP’nin bütünlüklü bir hukuk anlayışı var mı?
Yok. Neşe Hanım kusura bakmayınız ama bazı basınımızın ve değerli hukukçularımızın Yargıtay ve Danıştay’ın daire ve üye sayısının arttırılmasıyla ilgili yazdıklarını okuduğumda fevkalade utanıyorum. Bir yerden birisinin söylemesiyle yazı yazmak çok ayıp bir şey! Ak Parti’ye karşı olmak, onun her yaptığına karşı olmak manasını alıyor bu. Düşünün bugün değiştirilen kanun, 1982-83 yılında çıkarılmış Yargıtay ve Danıştay kanunlarıdır. Hiçbir gazeteci, “Beyler, bunlar beş generalin hazırladığı kanun!” diye yazmadı. Üstelik o sırada daha Danışma Kurulu bile yoktu. Beş generalin hazırlattığı kanunu savunuyorsun. Hiç değilse çıkıp şunu söyle. “Kardeşim aynı kanunu yazalım ama bugünkü tarihle basalım” de. Bir gazeteci için 1982’de çıkmış bir kanunu savunmak ayıp değil mi?
Ayıp tabii...
Darbeciler, Danıştay’ı, 1972’de 12 Mart’tan sonra Anayasa’yı rezil ederken de mahvettiler. Danıştay’ı mahvettiler. Yoksa 12 Mart’tan önce çok güzel bir Danıştay’ımız vardı.
Kılıçdaroğlu, AKP’nin Hizbullah’la ilişkisi olduğunu iddia etti. Sonra bununla ilgili yasadışı bir kaset bulunduğunu söyledi. Sonra da bu kaseti kendisinin dinlemediğini açıkladı. Bütün bunlardan nasıl bir sonuç çıkartıyorsunuz?
Sizin soruyu sorarken çıkardığınız sonucu çıkarıyorum. Yazık bu memlekete. Bununla ana muhalefet mi yapılır?
Enflasyon son kırk yılın en düşük düzeyinde, küresel krizi iyi atlatmış gözüküyoruz, büyüme hızımız yüksek, ihracatımız atıyor. Ama bu arada cari açık da hükümeti bile endişelendirecek ölçüde tehlikeli biçimde büyüyor. CHP’nin ‘yoksullar’ dışında ekonomik bir politikası ve muhalefeti var mı bu tabloya karşı?
CHP’nin sadece ekonomi politikası değil yoksullar için de bir politikası yok ki. Yoksullukla mücadele politikası, gelir dağılımındaki adaletsizliğin azaltılması için çalışmaktır.
AKP, sağlık politikasıyla başarılı işler yapıyor ve oy alıyor bu politikayla. CHP’nin sağlık politikası nedir?
Hanımefendi Halk Partisi’nin hiçbir politikası yok. Hakikaten yok! Siz şimdi beni zorlayarak, “politikası var” dedirtemezsiniz ki bana! “Bizim 350 sayfalık parti programımız var” diye cevap verecekler. Politika, teşkilatın, tabanın katılımıyla oluşur. Bugün de geçerli olan 350 sayfalık parti programı 2008 kurultayında bir saat içinde kabul edildi. O programı, 1200 kişilik kurultayda 20 kişi bile okumamıştır. Bunların hiçbiri program falan değil. Uydur kaydır yazılmış şeyler bunlar. O programı bir kişi yazdı, bastırdı, tashihini de kendisi yaptı.
CHP’nin içinde bir bütünlük de gözükmüyor. Süheyl Batum, Balbay’la Özkan’ı aday yapabileceklerini söylüyor, ardından Gürsel Tekin onu yalanlıyor. CHP’nin içinde ne oluyor?
Halk Partisi’nde yönetimsizlik var. Açıkçası durum bu. Yönetim yok! Parti Meclisi, Genel Başkan’ın hazırladığı listeyle seçildi. Listenin içinden 17 kişi seçti Genel Başkan. Şimdi o adamların hepsi biliyor ki, tüzüğe göre Genel Başkan onları her an değiştirebilir. Bunun nesi yönetimdir? Bunların hiçbiri bir rapor yazıp Genel Başkan’ın önüne koyamıyor. Koyarsa, Genel Başkan bana yanlış yunluş bir şeyler verdi diyebilir ve yönetimden alabilir.
Tek adam yönetimini getiren tüzük değişikliğini Baykal yapmadı mı?
Kendi yönetimini güçlendirmek için, Cumhuriyet Başsavcısı’nın da yardımıyla tüzüğü değiştirdi ama o tüzüğü kullanmak ona nasip olmadı. Yoksa, eskiden merkez yönetim kurulu seçilirdi. Şimdi partide tek adam yönetimi var ama o da yönetemiyor. Ben artık, Halk Partisi’nin çağdaş, demokrat bir parti haline getirmenin mümkün olmadığına inanıyorum. 12 haziranda seçimler yapılacak. Bizler 13 hazirandan itibaren Halk Partisi’ni düzeltmek yerine, oturup yeni bir çağdaş, demokrat parti kurmak için uğraşmalıyız. Kurulacak böyle ciddi bir parti, altı ay sonra iktidara talip olur. Din ve vicdan hürriyeti dâhil, hak ve özgürlükleri, ileri demokrasiyi, hukuku ve laikliği savunan böyle bir partiye halk oy verir. Muhafazakârlar da oy verir.
Peki, Kılıçdaroğlu, tartışmasız biçimde kabul ettirebildi mi liderliğini CHP kadrolarına?
Hayır... 12 hazirandaki seçime kadar kimse karşı çıkamaz ama, 13 haziranda herkes düşünecek.
CHP’nin yeni kadrolarının performansı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Parti Meclisi ve Merkez Karar Yönetim Kurulu çok kötü. Kimin ne yapacağının belli olmadığı bir dönem bu. Normal bir demokrasideki iktidar-muhalefet mücadelesi yerine, herşeye kötü diyen negatif bir muhalefet yapılacak. Ak Parti’nin her yaptığına karşı çıkarak yapılan bu negatif muhalefet, bu ülkede gerçekten demokratik, laik bir hukuk devleti isteyenlerin elini zayıflatıyor. İçki düzenlemesine ve Kars’taki heykeli yıkmasına, dinî reflekslerle uygulamalar yapmasına ben de karşıyım. Ama 2009 yılında yürürlüğe girmiş olan Yargı Reformu Stratejik Belgesi’ne karşı olmayı, hukuk devletinin kurulmasını istememeyi anlamıyorum.
CHP’nin bir Kürt politikası var mı?
Hayır yok. Bir rapor yazıyorlar... “Bizim 1989 Kürt programımız var” diyorlar. Peki, sizin 1989 programınız var da, niçin o programdakileri takır takır söylemiyorsunuz da, tam tersini savunuyorsunuz?
CHP, AKP’yi barış aradığı için mi, yoksa barış için yeterince aktif davranmadığı için mi eleştiriyor?
Efendim, Halk Partisi’nde herkesin kendine göre bir Kürt politikası var. Kılıçdaroğlu’nun yönetimi toplayıp da ne yapacağız dediğini sanmıyorum. Ama Genel Başkan Kürt meselesine şöyle bakıyor. “Bana Kürt diyorlar. Eğer ben Kürtlerin haklarını açıkça savunmaya başlarsam, diğer oylarımı kaybederim. İyisi mi, bu konuyu tartışmaya açtırmayayım” diye düşünüyor ve Kürt kelimesini kullanmıyor. Alevilik konusunu da konuşmuyor. Aslında Halk Partisi’nin Kürt politikası yok da, sağlık politikası, konut politikası, büyük şehirler politikası mı var? Yok.
CHP, AKP’yi yeterince demokrat olamadığı için eleştirse, Kürt meselesinde, AB meselesinde, askerî vesayet konusunda daha demokrat ve radikal adımlar atmasını savunsa, seçmenlerinin desteğini kaybeder mi?
Aksine kazanır, çok kazanır. Bugün CHP’yi tutanlar, Ak Parti’yi sevmedikleri için tutuyorlar. O zaman, politikalarına inandıkları için CHP’yi tutacaklar.
CHP seçmeni ne istiyor?
Kutuplaşma o hale geldi ki sadece Ak Parti’nin gitmesini istiyor.
Kılıçdaroğlu’nun seçim çalışmalarında yalnız bırakıldığı söyleniyor. Yalnız mı Kılıçdaroğlu partisinin içinde?
Halk Partisi’nde herkes yalnız! Bir yönetim yok. Üç kişi oturup da şöyle yapalım diyemiyor.
Haziran seçimleriyle ilgili bir tahmininiz var mı?
8 hazirana dek, bu konuda hiçbir şey söylemeyeceğim.
CHP’nin seçimi kazanması mümkün mü?
Zor görünüyor.
Türkiye’de bir parti aşırı büyüyor. Üstelik bu arada başkanlık sistemi de tartışılıyor. Ak Parti’deki büyüme devam ettiği takdirde nasıl bir politik hayat ortaya çıkacak Türkiye’de?
Ak Parti’deki büyümenin asıl sebebi, büyümenin dinamiği Halk Partisi’dir. Halk Partisi’nin bugünkü gibi devam etmesini savunmak, gerçekte Ak Parti’yi savunmak demektir ey ümmeti Muhammed diyorum ben... Bakınız... Bu seçimler çok önemli.
Hangi açıdan çok önemli?
Erdoğan’ı yalnız bırakıp bırakmayacağımıza karar veriyoruz. Seçimlerden yüzde 40’a karşı yüzde 35 oy gibi bir denge ortaya çıkarsa, bu durum insanları korkutmaz. Böyle bir denge durumunda Ak Parti gene iktidar olur ama, insanlar da rahatlar. Çünkü Erdoğan bazı şeyleri çok doğru yapan ama bazı bazı şeylerde de dinî nedenlerle ipin ucunu kaçıran bir adam. Mesela içki konusunda satış yerleriyle sunum yerlerinin birleştirilmesi ve 24 yaş sınırının getirilmesi, endişeli modernlerin endişelenmekte haklı oldukları bir karar. Dinî kuralların toplum hayatını etkilemesi, yaşam tarzımıza müdahale etmesi bakımından, Erdoğan’ın ne yapacağı belli değil. Bu nedenle ya yeni çağdaş demokrat bir parti kurulmalı, ya da eldeki ana muhalefet partisi doğru yönetilmeli.
Seçim sonuçlarıyla ilgili bugün görünen tabloyu radikal biçimde değiştirecek bir şey olabilir mi peki?
Ben hayalci bir adamım... Olabilir... Mesela hiç ümit etmediğimiz bir parti, kırk kişi bulur ve bu kırk kişi Türkiye’nin problemleriyle ilgili doğru şeyler söyler ve politikalar önerirler. Bir deklarasyonda bulunurlar. O parti seçime böyle girer. Türkiye’de bir sürü parti var. Böyle bir şeyi ya bir parti yapar ya da birkaç parti bir çatı altında biraraya gelip yaparlar. Bunu bir hayal olarak söylüyorum...