Kutlu zamanın aydınlığı kendini ilk hilal ile gösterir. Gökyüzü engin bir deniz, ufuklar sahil, hilal de bu sahillerde dolanan ve şafak vakitlerinde bu denize batan bir gemidir:
Mâh-ı nevden Dicle'de gösterdi zevraklar misâl
Kim görüptür kim ola bir âsumanda bin hilal
(Fuzûlî)
Aydınlık yüzüyle gelen Ramazan bir "ruh şöleni"dir. Ruhun aslına rücû etme; Allah'a dönme vaktidir. Çünkü o ruhlara Râb kendi ruhundan üflemişti:
Ramazan
Yâ Rab, şu muazzam Ramazân hürmetine,
Kaldır aradan vahdete hâil ne ise.
Yâ Rab, şu asırlarca süren tefrikadan
Artık ezilip düşmesin ümmet ye'se
Mâdâm ki verdin bize rûh-ı nevîn
Yâ Rab, daha bir nefha-i te'yîd insin.
(Mehmed Akif Ersoy)
Çamurdan beden oruçla yoğrulmuştur. Dönüşüm başlamıştır. Ruhun dönüşü(mü) bedeni de beraberinde sürükler. Şimdi oruçlu bedenlerin her biri birer tapınaktır. Ten kendini ruha teslim ettiğinden artık "insan olma" fırsatına ermiştir:
İnsan ve Oruç
Oruç, ruhun sesi gelir her yıl
Gümüş topuklarını dokundurur kalbimize
Vücut dönmeğe başlar bir tapınağa kurban gibi
Yapılır örtülür uçurumları yakan dualardan
Ten ruhun avuçlarının içinde
Hilkat günlerinin yeniden oluşun terlerini döker
İnsan gecesini değiştirir gündüzüne erer
Bir mevsime döndürür zamanı hiç değişmeyen
İnsanın olma vaktidir bu erme fırsatı
Ruh emzirir anne gibi yeri göğü fecri
Yeni bir insan gelip nöbete duracaktır
Eskisi çürümüş bir heykel gibi devrildiğinden
Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı
Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından
Kevser içir, âbıhayat boşalt kristal bardağından
Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına
(Sezai Karakoç)
Ezanlar imsaktan iftara bu kutlu yolculuğun müjdecisi, kandiller yola çıkan ruhların rehberidir. Bir tepeden ezanla işaret verilir; diğer tepeye nurların inmesi için:
Ramazan Akşamı
İftar topu aksedince İhsâniye'den
Seslendi ezanlarım, Süleymaniye'den
Altında ve üstünde yanıp bin kandil
Nûr indi civâra Nuûruosmaniye'den
(Arif Nihat Asya)
Yola düşenlerden geri kalanlar da vardır. Tenha sokaklarda oruçsuz ve neşesiz, gidenleri seyretmektedir biri. Ruhu "gurbet akşamı"nı yaşadığından hüzünlüdür ancak onun da başka bir tesellisi vardır:
Atik Valde'den İnen Sokakta
İftardan önce gittim Atik-Valde semtine,
Kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti
Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;
Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,
Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;
Bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları
Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.
Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;
Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.
Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,
Bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri.
Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!
Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.
Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:
"Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür."
(Yahya Kemal Beyatlı)
Yolculuk bilinmeze doğrudur. Geceler sıralandıkça bilinmeze biraz daha yaklaşılır. İlahî kaynaktan alınan ilhamla tapınaklardan bereketli çeşmeler akmaya başlar:
Bu Ay
Karagöz seyri değil, gözyaşı dökme ayı;
"Bilinmez"i bilirler, bilseler ağlamayı...
(Necip Fazıl Kısakürek)
Nahif bedenler en çok bu yolculukta secdeye gider. Ulu bir mabede Mevlâ'nın iltifatıyla mağfiret iner; çünkü huşû hulus ve hürmetle O'na dönülmüştür:
Ramazan
Tâ çocuklukta mâh-ı gufrânın
Şöyle bir levha-i mutahharda
Bana manzûr olurdu timsâli
İçim samt u sükûn ile mâlî
Ulu bir ma'bed-i münevverede
Nazar-ı iltifâtı Mevlâ'nın
Mün'atıf sâyegâh-ı minberde
Bir vücûd-ı nahîf ü bî-tâbe
Ki darâ'atle ser-be-hâk-i sücûd
Leb-i hâmûşu lerze-nâk-i durûd
Öyle bîgane rahât u hâbe
Bir ümîd-i cinânla perverde
Muttasıl zikr eder ibâdet eder
Bin huşû' u hulûs u hürmetle
Her sücûdunda çeşm-i Hak-bîni...
Sıyırıp perde perde zulmetini
Sermedî bir safâ-yı ru'yetle
Seyr-i firdevs-i mahremiyet eder
(Tevfik Fikret)
Kutlu yolculuğun bitiş vakti gelmiştir. İnananların yüzlerinde gelecek zamanların yolculuklarının tebessümü ve hüznü bir aradadır:
Yine firkat nârına yandı cihân
Hasretâ gitti mübârek Ramazan
Nûruyla bulmuştu âlem yeni cân
Firkatâ gitti mübârek Ramazan
İndi Kur'ân sende ey nûru güzel
Leyle-i Kadrinde ey kadir güzel
Gitti ey tehlîl ü tekbîri güzel
Elvedâ gitti mübârek Ramazan
(...)
Cem olup Hakk'a münacât edelim
Nûr-ı Kur'ân ile doğru gidelim
Bilmedik kadrin Niyazî nidelim
Pek yazık gitti mübârek Ramazan
(Niyazî-i Mısrî)
Zamanı mekânı ve bedenleri dönüştüren Ramazan artık gitse de, yolculuk bitti sanılsa da söylenecek son bir söz, edilecek son bir dua daha vardır:
"Alnımız secdede bulsun bizi her lahza ezan
Ve hazin ömrümüzün her günü olsun Ramazan"
Zikrimiz Arş'-ı geçip fecre kadar yükselsin
Mâveralardan ümîd ettiğimiz ses gelsin
(Faruk Nafiz Çamlıbel)
Kaynak: www.sonpeygamber.info