Hayatta gaye; şu dünya imtihanını kazanmak ve Allah'ın rızasına ermektir. Bu sonucu elde eden kula ne mutlu! Aksine, Allah'ın sevdiği, razı olduğu bir kul olmayana yazıklar olsun!
İnsanların çoğu aldanıyor, yanlış gayelerin peşine düşüp, ömür boyu sahte hedeflere doğru boşuna koşuyor. Cehennemlik olmaktan kurtulamadıktan, Cenneti kazanamadıktan sonra insanın şu iki paralık dünyada zengin olması, izzetli olması, sahte bir takım zevklerle mutlu olması; mevki makam sahibi ağa, paşa, müdür, vekil, başkan, hâkim, vezir, padişah... olması aslında hiçbir değer ifade etmez. Ahirette ebedî hüsrana sebep olacak fani bir sultanlığın yüzüne aklı olan kim bakar? Sonsuz bedbahtlığın yanında şu üç beş günlük dünyanın zevk ü sefa kırıntılarının ne hükmü olabilir ki?
Hani bunun ilk sahibi
Dünya yersiz yurtsuzların yeridir; kafirin Cenneti müminin zindanıdır; onun başına aklı olmayan sefihler üşüşürler; birbirleriyle itişir, çekişirler, tepişirler. Dünya malı ve hırsı maalesef kardeşi kardeşe düşman eder, bir mera uğruna iki köy birbirine girer, kan döker. Bu köhne ve acuze dünya, ta eski zamanlardan beri nice gafilleri oyalamış, aldatmış, yoldan ve baştan çıkarmıştır. "Mal sahibi mülk sahibi/ Hani bunun ilk sahibi/ Mal da yalan, mülk de yalan/ Var biraz da sen oyalan..."
Dünyada çok meslek ve meşgale var, ama çoğu ahirete yaramaz. Dünya malı, mülkü, müktesebatı dünyada kalır, mirasçıya yarar; ahireti ancak kalb-i selim ile salih amel ile gidenler kazanır. Nice dünya zenginleri ahirette fevkalade fakir ve yoksul kalacak, niceleri müflis duruma düşecek, nice efendiler kölelerinden beter olacaktır. Nice yüzler kararacak, nice saçlar, başlar yolunacaktır.
İnsanoğlu dünyada leziz taamlarla, iştihayla, şehvetle, zevk ü sefayla, eğlenceyle, mal-mülk hırsıyla, mevki-makam arzusuyla, riyaset isteğiyle oyalanır durur. Kendisine yetecek kadar varken, kendisini azdıracak olanın peşine düşer.
Hele hubb-ı riyaset denilen reis, başkan olma hırsı, kör nefsin en korkunç, en ileri, en tehlikeli hastalıklarından biridir. Üstelik tedavisi de pek zordur. Çünkü beyzade(!), etrafında kendine alkış tutan, omuzuna alan, karşısında elpençe divan duran, bir dediğini iki etmeyen yığınları, kuzuları, safları, yardakçı ve dalkavukları görünce öyle bir kasılır ki yanına varılmaz.
Cihadın en üstünü zalim idareciye hakkı söylemektir
Dünyada etrafına tebaa ve avane toplayan nice haris, ahirette kendi öz günah ve seyyiatı üzerine, o tabilerinin veballerini de yüklenerek mahv olacaktır. Böyle kimseler mahkeme-i kübraya elleri zincirle boynuna bağlı getirilecek, hesapları pek çetin geçecektir.
Aslına bakılırsa nasihate, irşada, terbiyeye, mürşide en çok bu mevki makam sahiplerinin ihtiyacı vardır. Çünkü insanların en zavallıları fakat tehlikesi de en çok olanları bunlardır.
Böylelerinin etrafında gerçekleri gören ve düşüncelerini mertçe söyleyen insanlar zaten zor barınır. Birkaç doğru söyleyeni de hemen dokuz köyden kovarlar. Sonuçta mevki makam sahipleri çok feci manevi felaketlere sürüklenir. Hatta dünyada da bir gün Firavunların, Nemrudların, Karunların akıbetine uğrar, yerin dibine geçer helak olurlar; çünkü yüce Allah (cc) mütekebbirleri, zalimleri, sahtekâr ve hainleri hiç sevmez.
Cihadın en üstünü zalim idareciye hakkı söylemektir. Kim olursa olsun, kimseyi putlaştırmayın, hatasını görünce hatırlatmaktan, ikaz etmekten çekinmeyin, iyi işini görürseniz destekçi olun, gıyabında ıslahı için dua edin.
Emr-i maruf nehy-i münker eyleyin; başta en büyük düşmanımız olan nefsimizle olmak üzere her çeşit maddi manevi düşmanla cihaddan geri durmayın ki felah bulasınız.
Esad Coşan, İslam Dergisi, Haziran 1989
Özlem Torun- dunyabizim.com