Her gazetecinin arzusudur onunla mülakat yapmak. Çünkü 3 dönem üst üste Türkiye'nin Başbakanlığı'nı yapan Tayyip Erdoğan'ın hayat arkadaşının, yol arkadaşının yapacağı herhangi bir yorum kamuoyunda muhakkak ilgi uyandırır. Ama o konuşmaz. Daha doğrusu konuşur ama o konuştuklarının kayıtlara geçilmesini ve yazılmasını istemez. Anlayacağınız aşağıda okuyacağınız söyleşi Emine Erdoğan'la eşi Başbakanlık koltuğuna oturduğundan beri yapılan ilk söyleşi. Tabii ben yalnız değildim mülakat sırasında. Benimle birlikte Myanmar'ın Arakan Bölgesi'nde yaşayan Müslümanların zor yaşam koşullarını görmeye giden 4 kadıngazeteci daha vardı. Zor ikna ettik ama kısa da olsa hep birlikte yaptık bu söyleşiyi. Keyifli okumalar efendim...
Arakan'da gördükleriniz sizde nasıl bir etki bıraktı?
Ben daha önce de mağdur ülkelere, başka bölgelere gittim ama burası bir başka oldu. Ben burada hani sözün bittiği yer denir ya! İşte onu yaşadım. Yüreğim parçalandı, duygularımı anlatacak kelime bulamıyorum şu anda. Orada başka bir şey var. Sadece yoksulluk değil meseleleri o insanların. Siz de gördünüz. Yardım falan umurlarında değil, 'bizi kurtarın' diyorlar. Arakanlıların bir kimliksizlik sorunları var. Güven sorunları var. Şu anda korku içindeler. Resmen suyun, çamurun içinde yaşıyorlar. Emin olun. Gördüğümüz o manzara karşısında ben insanlığımdan utandım. Ve hayret ettim nasıl buna seyirci kalabiliyor bazı insanlar?
Myanmar Devlet Başkanı Thein Sein ve eşiyle de görüştünüz. Nasıl karşıladılar sizi? Ne dediniz onlara bu durumlarla ilgili?
Çok zor bir durumdu bizimkisi aslında. İki tarafla da görüşme vardı. Biliyorsunuz ilk kez bir yabancı ülkeyi kabul ettiler kendi ülkelerine. Ve ilk kez Türkiye'den gelen heyetin Arakan'a gitmesine müsaade ettiler. Bu önemliydi bizim için. Ve biz bunun öneminin farkında olduğumuz için dikkatli davrandık. Çünkü amacımız bir yardım koridorunun açılmasına öncülük etmekti. Biz bu koridorun devam etmesi için iyi ilişkiler kurmak zorundayız. O nedenle onlara insani yardım için gittiğimizi hissettirmeye çalıştık. Bunda da başarılı olduk.
First Lady ile görüşmenizde neler konuşuldu?
Bir kere Hanımefendi çok sıcak karşıladı. Çok ilgi gösterdi. Kızımın (yanındaki Sümeyye'ye dönerek) bu işlere çok meraklı olduğunu anlattım ona. Kızımın üniversitede sivil toplum kuruluşları ve kalkınma üzerine master yaptığını söyledim. Ben bunları anlatınca, 'Umarım benim kızlarım da sizin kızınızdan ilham alır' dedi. Yanımızda götürdüğümüz Sivil Toplum Kuruluşları'nı anlattım. Somali örneğini verdim. Orada neler yaptığımızı aktardım. Ve amacımızın aynı orada olduğu gibi Arakan'da da insanlara 'balık yemeyi değil, balık tutmayı öğretmek' olduğunu ifade ettim.
YARDIM KORİDORU
Görüşmeleriniz Arakan'daki kampları ziyaret etmeden önceydi. Gördükten sonra serzenişte bulundunuz mu hükümet yetkililerine
Hayır! Çünkü Arakan'a yardımın devam etmesi için iki ülke arasındaki ilgi ve alakanın devam etmesi gerekiyor. Buna da pişman değilim. Öyle davranmamız gerekiyor çünkü bir yardım koridoru açtık. O koridorun kapanmasını istemeyiz. Oraya yeniden gideceğiz. Hizmetlerimiz gidecek. Söyledim kendilerine de. İnşallah Sayın Başbakan'da gelir ve ben de onunla yeniden Arakan'a gitme fırsatı yakalarım.
Sizce olayların kökeninde Myanmar hükümetinin Müslümanlara karşı ayrımcı bir tutum içinde olması var mı?
Ben sizin bu söylediğinizi düşünmek bile istemiyorum. İnşallah değildir. Bu hükümet yeni bir hükümet. Cunta rejiminden henüz çıkmış. Demokratikleşme çabası var. Sorun olduğu bir gerçek ama Arakan'daki olayların tamamını onlara yükleyerek haksızlık etmek istemiyorum.
Peki sizce bu çatışmaların kökeninde ne var?
Bir provokasyon olduğunu hissettim. Arakan'da Müslümanlarla Budistleri birbirine düşürüp oradan atmak niyetiyle bir gayret var sanki. Tabi bunun üzerine bir de cehalet eklenirse şiddet katlanabiliyor. Din adamlarının bu işin içinde olması beni çok şaşırttı. Demek ki terörün dini imanı yok!
Sadece Müslüman mültecilerin değil Budistlerin kampını da ziyaret ettiniz. Nasıl buldunuz?
Bizim gayemiz ayrım yapmadan, iki tarafa da yardım etmekti. Bunu da gösterdik. Gerçi Budistler biraz çekimser davrandılar ve mesafeli durdular ama bu galiba onların kültürlerinden kaynaklıydı.
Arakan'a yaptığınız bu ziyaret Türkiye'de bazı çevrelerde eleştiri konusu oldu. "Bölgemizde bu kadar sorun varken neden Arakan?" diyenler var.
Ben bu soruyu anlayamıyorum. İmkanlarımız aynı anda birkaç bölgeye ulaşmaya yetiyorsa niye gitmeyelim? "Bu bitsin sonra öbürünü yaparım" diyemezsiniz. İmkanımız varsa neden koşmayayım? Bir de tabi işin bir diğer boyutu var. Oraya gitmemiz Türkiye'nin gücüyle, gündem belirleyici olmasıyla da alakalı. Arakan'a giren ilk devlet olduk. Bu önemli bir durum değil mi ülkemizle ilgili?
Somali, Pakistan, şimdi Arakan. Bu tür insani yardım amaçlı gezileriniz devam edecek mi?
Sürekli olsun diye bir niyetim yok. Ama biraz da dünyadaki durumlar bizi oraya götürüyor. Sonuçta ben sade vatandaş Emine Erdoğan değilim ki! Zaten bir aktivist kimliğim var benim. Başbakanın eşi kimliğimle ikisi bir arada olunca dünyanın dikkatini çekebiliyorum. İnsan hakları, yoksulluk, açlık meselelerinde bu kimliğimi sonuna kadar değerlendiriyorum. Değerlendirmeye de devam edeceğim.
'Keşke Türkiye'ye gelseydi!'
Emine Erdoğan, yaşanan olaylar karşısında duyarsız kalışına şaşırdığı Esma Esad için "Keşke Türkiye'ye gelseydi!" dedi. Erdoğan, Esma Esad'ın anne ve babasını Türkiye'de ağırladığını açıkladı.
Arakan'da zor koşullarda yaşayan Müslümanları ziyaretinin ardından dönüş yolunda uçakta kadın gazetecilere konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan bir dönem yakın dostluk kurduğu Suriye Devlet Başkanı Besar Esad'ın eşi Esma Esad'la ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Erdoğan, "Ülkesinin demokratikleşmesini arzulayan bir insandı. Yaşanan olaylar karşısında duyarsız kalışına inanamıyorum!" dediği Esma Esad için bir de şu temennide bulundu: "Keşke Türkiye'ye gelseydi!"
Suriye'de yaşananlar malum. Esma Esad ile geçmişteki dostluğunuzu biliyoruz. Olan biten konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ahhh hiç sormayın! Suriye olayı beni çok yıktı. Bizler amatör insanlarız. Dost olarak insanları kalbimizin içine sokuyoruz ve gerçekten dost oluyoruz. Esma Esad'a da kalbimi açtım. Dost oldum onunla. O nedenle son yaşananlar benim için büyük bir hayal kırıklığıdır.
En son ne zaman görüştünüz, aradınız mı kendisini?
Olaylar başladıktan sonra uzun zaman gözükmedi ortalarda. Şahsen ben; "Esma bu yaşananları asla kabul etmez! Reddeder" diye düşündüm ve hatta çocuklarını da alıp İngiltere'ye, babasının yanına gitmiştir diye düşündüm. Kendisiyle görüşemedim. Sanırım geçen yılın Temmuz-Ağustos aylarında eşimin Beşar Esad ile görüştüğü dönemde Esma Esad'a beni araması için eşiyle mesaj gönderdim. Ama aramadı. Dönmedi bana.
Neden hayal kırıklığı yaşadınız Esma Esad konusunda?
İnanamadım. Çünkü biz çok samimiydik. Dosttuk. Protokol filan yoktu aramızda. Düşünün bu işler başlamadan evvel Esma, annesi, babası, çocukları, kardeşi, gelini hep birlikte bize geldiler. Misafirimiz oldular. Biz onları tatilde ağırladık ve basının bundan haberi bile olmadı. (Araya giren Sümeyye Erdoğan da "Senede en az 3 defa ailece görüşürdük. Hatta ben arkadaşlarımla Şam'a gittim. Orada da bizi Esma Hanım ağırladı" diye ekledi.)
Sizi geri arasaydı ne yapardınız?
Keşke arasaydı. Keşke ilk başta, o zaman arasaydı. Hatta gelseydi keşke. Arasaydı derdim ki; 'Çocuklarınla beraber Türkiye'ye gel. Seni koruma altına alalım' İnanın gelip çocuklarıyla burada yaşamasını çok isterdim.
Başbakan Erdoğan ne derdi buna?
Başbakanın da böyle düşüneceğini sanıyorum.
Esma Esad nasıl bir kadındır? Kibirli midir?
Kesinlikle değildi. Çok candan bir insandı. Sıcak ve samimi bir insandı. Ülkesinde demokratikleşme, çağdaşlaşma isteyen bir kadındı. O nedenle zaten inanamıyorum bütün bu olup bitenlere duyarsız kalmasına...
Röportaj: Sevilay Yükselir/Sabah