Beyaz TV ekranlarında yayınlanan 'Dinamit' adlı programda yazar Rasim Ozan Kütahyalı, yazar Oktay Ekşi'nin yazısında iktidara yönelik hakaretlere sert tepki gösterdi.
Hürriyet Gazetesi Başyazarı Oktay Ekşi'nin hidroelektrik santrallerle ilgili yazdığı “Az Demişiz” başlıklı yazısında kullandığı “Şimdi, analarını bile satan işte o zihniyetin marifetlerini görüyoruz” ifadesine program konuşmacıları büyük tepki gösterdi.
Ekşi’nin ifadelerini ‘haysiyetsizlik’ olarak gören Beyaz Tv Dinamit Programı programcılarından aynı zamanda Taraf gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, Ekşi’ye zehir zemberek sözler sarf etti. Kütahyalı “Her türlü eleştiri yapılabilir ancak, kime olursa olsun bu yapılan ahlaksızlıktır, namussuzluktur, haysiyetsizliktir. 80 yaşına basmış, üstat olacak bir gazeteci bunu yapamaz” dedi.
Rasim Özan Kütahyalı şöyle devam etti: “Oktay Ekşi’ye ben yarın yazsam, ‘Sen ananı satmış adamsın’ desem Oktay Ekşi memnun olacak mı? Ananı satmak ne demektir. Anadolu’da anasını satan adama dürzü derler. Ben Oktay Ekşi’ye dürzü mü deyim? Bu denmez. Diyenin karşısında dikiliriz. Kılıçdaroğlu’na diyenin karşınsa da dikiliriz, Başbakan’a da diyene de. Öyle bir nefret ki isimlerini de veriyor. Oktay Ekşi bunun bedelini ödeyecek."
“ŞEREF UĞRUNA EKŞİ’NİN YAZILARINA SON VERİLMELİ”
"Aydın Doğan’a da sesleniyorum. Zaten emekliliği de gelmiş Ekşi’nin haysiyet uğruna şeref uğruna, namus uğruna yazılarına son verilsin. Başbakan’ı ya da başka bir insanı, analarını satmakla itham eden adam yazmamalıdır. Yarın Oktay Ekşi’nin kapısına millet dayansa
‘Sen ananı satmış bir insansın’ dese ne hisseder. Yaşından başından utansın. Bu adam 27 Mayıs’tan bu yana bu ülkenin gazetelerinde yazı yazıyor. Kaç sene olmuş hala yazıyor ve buna duayen mi diyeceğiz. Basın Konseyi denen ahlaksız bir kurumun da başında, bir de millete ceza kesmeye çalışıyor, sen kimsin. Oktay Ekşi denen zihniyetle, hükümete gerek kalmadan kamuoyu mücadele etmelidir."
İşte Oktay Ekşi'nin yazısı:
"GEÇENLERDE bir tepkimizi dile getirirken Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu'nun “neyin bakanı?” olduğunu sormuştuk. Meğer bu laf tam yerine oturuyormuş. Onu da Çevre Bakanı'nın, “cennet” güzelliğindeki İkizdere Vadisi'nde 22 adet hidroelektrik baraj yapılmasını engelleyen sit kararına gösterdiği tepkiyle anladık.
Konunun bir “hukuki” tarafı da var ama, ona gelmeden değinelim:
Veysel Eroğlu'nun aslında Çevre Bakanı anlayışıyla değil “Çevre Düşmanlığı Bakanı” gibi görev yaptığını gösteren son haberi, arkadaşımız Nuray Babacan dün bildirdi:
İkizdere Vadisi'nde Hidroeldektrik Santrallar (HES) kurmak için baraj inşa edilmesine biliyorsunuz önce yöredeki bilinçli insanlar karşı çıktı.
Çünkü her barajın yöredeki tabiatı mahvedeceği aşikârdı. İkizdereliler belki de Veysel Eroğlu'nun sıfatına bakıp kendilerini destekleyeceğini sanmışlardı.
Oysa Eroğlu kendisini hâlâ Devlet Su İşleri Genel Müdürü koltuğunda oturuyor sandığı için tam tersini yaptı:
Tam bir çevre düşmanı gibi HES yapımında ısrar etti. Ama Trabzon'daki Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu geçen gün İkizdere Vadisi'ni “sit alanı” ilan edip de baraj yapımını durdurunca aynen Başbakan Tayyip Erdoğan gibi o da küplere bindi.
“HES'lere karşı çıkanlar Avrupa'dan finanse ediliyor” diyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız gibi (3 Eylül 2010 gazeteler) o da tuttu, “ülkesini seven, enerjide dışa bağımlılığın azalmasını isteyen vatansever çevrecilerin de olduğunu” söyleyerek kendisini eleştirenlerin hareketini “vatan hainliği” ile açıkladı.
Meğer o da yetmemişmiş.
Nuray Babacan'ın haberi işte onu ortaya koyuyor. Çünkü haberde “İkizdere Vadisi”nin “sit alanı” olduğuna karar veren Kurulun elindeki yetkinin oradan alınıp Çevre Bakanlığı'na verilmesini öngören bir yasal değişikliğin Meclis'e sunulduğu bildiriliyor.
Şimdi görürsünüz Türkiye'nin güzelliklerinin ırzına nasıl geçildiğini...
Yukarıda Veysel Eroğlu'nun sıfatı ile yaptığının birbirine zıt olduğundan söz etmiştik. Bunun “hukuki” zeminini de söyleyelim:
Biliyorsunuz devletin her kurumunun varlığı, onunla ilgili yasa hükmüne dayanır. Açın Çevre ve Orman Bakanlığı'nın kuruluş yasasını okuyun. Burada Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, “baraj” yapmasına izin veren tek kelimelik bir hüküm yok.
Tam tersine yasa, Çevre Bakanı'na, bu sıfatıyla ilgili tam 13 adet görev vermiş. Onlardan biri olarak da “Çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti ülke bütününde izlemesini ve denetlemesini” emretmiş.
Ama anlaşılan bir kararla Devlet Su İşleri'ni Çevre Bakanı'na bağlamışlar yani “kümesi tilkiye teslim edip” meseleyi çözmüşler.
Biliyorsunuz “ileri demokrasi” ve yeni “hukuk devleti” anlayışıyla yönetiliyoruz ya...
Bu anlayış, Anadolu'daki 2000'den fazla akarsuyu, o yörenin tabiatına ne zarar vereceğini hesaba katmadan tuttu “Baraj yapıp elektrik üreteceğim, bunu da devlete satacağım” diyen şirketlere 49 yıl için peşkeş çekti.
Şimdi, her şeyi satan işte o zihniyetin marifetlerini görüyoruz."
Hürriyet'in internet sitesinde "Şimdi, her şeyi satan işte o zihniyetin marifetlerini görüyoruz." cümlesiyle biten yazının taşra baskısında "Bu zihniyet analarını da satar" ifadelerinin yer aldığı, bu ifadelerin daha sonra şehir baskısından çıkartıldığı öğrenildi.