"Şimdi Ece Temelkuran merkezinde propaganda faaliyetleri devam ediyor. Başlangıçtaki cümle Temelkuran'ın ağzında bir emzik gibi.
Basılmamış denilen kitap raflarda ve internette duruyor deseniz de emziğini değiştirmez. Ekip yenilenince taktik de değişti.
Türk kamuoyu artık Ergenekon konusunda ikna edilemez düzeyde inanç boyutuna ulaştığı için Ece, uluslararası çalışıyor."
Yener Dönmez Ergenekon'un yeni stratejisini ve yeni stratejistini yazdı;
"Nedim Şener ve Ahmet Şık basılmamış kitapları nedeniyle tutuklandılar, AKP dikta rejimi kurdu bütün muhalifleri susturuyor, cemaat her yeri ele geçirdi."
Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı, Askeri Casusluk Çetesi gibi davalarda topraktan fışkıran silahlar, belgeler, ses kayıtları, sanık itiraflarıyla artık mızrak çuvala sığmaz hale geldi.
Ekip de hayli yıprandı tabii.
Ergenekon davasını sulandırmak için devreye giren kalemlerin yazdığı argümanlar teker teker çökertildi.
Önce; "Üç beş silah ve bombayla darbe mi yapılır" dediler.
Silahlar çıktıkça çıkmaya başladı.
Ardı arkası kesilmediği gibi, depolardan yüzlerce silahın kayıp olduğu ortaya çıktı.
Sonra; "Bu silahlar TSK'ya ait değil" dediler.
Jandarma Kriminal dahil sayısız raporla TSK'ya ait olduğu envanter numaralarıyla ortaya çıktı.
Ardından ortaya Tuncay Güney'i attılar ve Ergenekon davasını "meczuplaştırmaya" çalıştılar.
Ama Ergenekon'un "Tuncay Güney değil Veli Küçük" olduğu kısa sürede berraklaştı.
Yetmedi; "İrticayla Mücadele Eylem Planı'na kağıt parçası" dediler.
Bir meçhul subay çıktı kağıt parçasının ıslak imzalı orijinal halini gönderdi.
Bu sefer, "İmza sahte" dediler.
Emniyet Kriminal, Dursun Çiçek'in 15 ayrı imzasıyla karşılaştırdı, imza birebir aynı çıktı.
"Polis AKP'ci, inanmayız Jandarma Kriminal baksın" dediler.
Jandarma Kriminal'in raporu da "ıslak imza Dursun Çiçek'e ait" dedi.
"Balyoz toplantısı darbe değil, bir savaş oyunu semineriydi" dediler.
Balyoz'un TSK tarafından tutulan resmi ses kayıtları bulundu.
Kayıtlarda, adım adım darbenin nasıl yapılacağı anlatılıyordu.
"O da bir iç tehdit semineriydi, hem Genelkurmay'ın haberi vardı" dediler. Genelkurmay'ın "İç tehdit konuşulmamalı" diye resmi yazı gönderdiği ortaya çıktı.
Bütün söylemleri bitince, bu süreçte ölümüne Ergenekon'u savunan kalemlerin de itibarı iki paralık oldu.
Kimse laflarına inanmaz oldu.
Yapıyı yenilediler hemen.
Devreye karanlık ODATV ekibi girdi.
Soner Yalçın ve askerleri oluşturdukları "Medya 2010" planı çerçevesinde yapıyı yenilediler.
Hedefleri belirginleşmiş ve değişmişti.
Ergenekon Davası'nı değil, Ergenekon Davası'nı yürüten ekibi hedef aldılar.
Yani Savcı Zekeriya Öz, Polisler Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek'i...
Soner Yalçın'ın kitap yazan elemanları, internet sitelerindeki uçları, gazetelerdeki köşe yazarları, sayısız yazı, kitap, makale ve haberle bu üç ismi öylesine çok konuşulur ve tartışılır hale getirdiler ki, üç isim iddialara cevap vermeye kalksa iş yapamaz hale geleceklerdi.
Dolayısıyla iddialar, suçlamalar, tartışmalar birikti birikti ve şimdi Ergenekon Operasyonu'nun asıl ekibi olan bu üç önemli isim şu an bu operasyondan çok uzak noktada kaldılar.
İyi insanlar başka görevlere kaydırılırken, Soner Yalçın ve karanlık ekibi bu işi yaparken öylesine "örgütlü ve yasadışı" işlere bulaştılar ki bataklıktan çıkamaz hale geldiler.
Nihayetinde, örgütlü faaliyet içinde olduğu Ahmet ve Nedim dahil ekibiyle içeriden çıkamaz haldeler şimdi.
Haklı olarak ahtapota benzetilen Ergenekon hemen yeni sürgünlerini devreye soktu.
Şimdi Ece Temelkuran merkezinde propaganda faaliyetleri devam ediyor.
Başlangıçtaki cümle Temelkuran'ın ağzında bir emzik gibi.
Basılmamış denilen kitap raflarda ve internette duruyor deseniz de emziğini değiştirmez.
Ekip yenilenince taktik de değişti.
Türk kamuoyu artık Ergenekon konusunda ikna edilemez düzeyde inanç boyutuna ulaştığı için Ece, uluslararası çalışıyor.
Varlığını Avrupa-ABD-İsrail kamuoyunu Türkiye'ye ve Hükümet'e düşmanlığa adamış durumda.
Bilenmişliği ve kini öyle bir boyutta ki, kendisini Taksim meydanında yakabilir