Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Strasbourg ziyaretinin son gününde gazetecilerle sohbet etti. Akşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya Abdullah Gül'ün sözlerini bugün köşesine taşıdı...
İşte Küçükkaya'nın bugünkü yazısı...
(...) BAK BABA NASIL KONUŞMUŞSUN
Evet geçmişte biz de farklı bakıyorduk. Geçenlerde oğlum Ahmet, bir video gösterdi. Gümrük Birliği'ne giriş günlerinde...
İtiraz ediyorum. Ama baktım konuşmaya, tutarlı konuşmuşum. Avrupa Birliği'ne bizi almazlar, yörüngede tutarlar demişim. Ahmet de 'Baba tutarlısın ama' dedi.
TÜRKİYE YÜZDE YÜZ DEĞİŞTİ
Cumhurbaşkanı, kendisi açısından okul gibi gördüğü iki tecrübesinden bahsetti. İslam dünyasıyla ilişkileri kurmasını sağlayan İslam Kalkınma Bankası ve Avrupa siyasetini öğrendiği Avrupa Konseyi günleri. Nereden nereye tonunda karşılaştırmalar yaparken son derece iddialı şu sözü geldi: 'Türkiye yüzde yüz değişti. Son 20, hatta son 10 yılda inanılmaz bir gelişme yaşandı.'
Ve sohbet bu minvalde giderken, peş peşe sorularla Türkiye'nin gündemini değiştirecek, hatta uluslararası ilgi çekecek bir yöne girildi: Hrant Dink konusu. Gül'den belki de her şeyin akışını değiştirecek açıklamalar geldi.
OLMAZ DİYE BİR ŞEY YOK
Tablo net görülsün diye anlatmalıyım, Dink meselesi tamamen gazetecilerin ısrarlı soru ve hatta talepleriyle gündeme geldi.
Sedat Ergin dosyaya hakimiyetiyle en az beş kez aynı soruyu yönelterek, ardından Ali Bayramoğlu ve Cengiz Çandar tarihi bir rol üstlenmiş oldular. Sorular, Muhsin Yazıcıoğlu'nda olduğu gibi Devlet Denetleme Kurulu'nun Dink dosyasını da soruşturup soruşturamayacağıydı. Gül önce öneriye mesafeliydi. 'DDK soruşturma makamı değil, her problemli konuya bakması mümkün değil' dedi. Ardından, 'Konu mahkeme safahatında olduğu için aklımıza gelmedi' diye devam etti. Soru, daha doğrusu talepler peş peşe gelince 'Olmaz diye bir şey yok' cümlesiyle kapıyı araladı.
BAŞKANA SORACAĞIM
Cumhurbaşkanı, Türkiye'ye döner dönmez DDK Başkanı Cemal Boyalı ile görüşüp, 'Dink konusu görev alanınıza girer mi?' diye soracağını açıkladı. Gül, yargılamada aksaklık olmasına izin vermeyeceğini de şöyle vurguladı: 'Bir taraftan göz göre göre gitmiş (Dink), diğer taraftan yargılamada aksaklık olursa utanç verici. Şaibe bırakmamak önemli, ayrıca bu benzer olayların tekrarını önler, caydırıcı olur.'
KENDİMİ MAHCUP HİSSEDERİM
Gül'e, AİHM'in verdiği mahkumiyet kararları hatırlatıldı. İleride Dink konusundaki ihlaller için yeni mahkumiyetler çıkarsa, sorusuna da tonlamayı yükselterek yanıt verdi, şunları söyledi: Bu bizim başımızı dik tutmaz. Böyle bir mahkumiyet... Böyle rezalet olmaz. Zaten kendi vatandaşımızı koruyamamışız. Zanlılar yakalanmış ama mahcup hissederim. Savunamam burada, hem mahcup, hem pişkin, olur mu? Bunların Türkiye'ye zararı o kadar büyük ki...
HABLEMİTOĞLU'NDA İPUCU
Ve Dink cinayetine benzeyen bir başka karanlık dosya... Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesi... Anladık ki Gül, bu konuyla özel olarak da ilgilenmiş. 'Kısa başbakanlık dönemimde olduğu için' sözüyle bu özel ilgisini açıkladı. İçinde ayrı bir dert, üzüntü hissediyor. Hablemitoğlu'nun eşini iki üç kez Köşk'e davet etmiş. Başta MİT olmak üzere bütün ilgili devlet kurumlarını tek tek çağırarak 'aydınlatın' talimatı vermiş. Tam bu esnada 'İpucu var mı?' diye araya girildi. Yüz ifadesi sertleşen Gül, birkaç saniye sustu ve tek kelime söyledi: 'Var.'
İkinci soru geldi, 'Yurtdışı bağlantısı?'
Cevap yine kısaydı: 'Hayır.'
HER ŞEYİ ALTÜST ETMEKLE İLGİLİ
Dikkatli konuşuyordu, iki düşünüp bir söylüyordu. 'Hala takip ediyorum' dedi. Noktayı şöyle koydu: 'Her şeyi altüst etmekle ilgiliydi o iş.'
Son derece dikkat çekici açıklamalar. Saatler ilerlemişti. İstirahat saati gelmişti. Başdanışman Ahmet Sever ayağa kalktı, 'son bir soru anlamındadır'.
Yargı tartışmalarına değinildi. Gül açık bir tavır takındı...
EN KÖHNEMİŞ YAPI YARGI
'Açık söylüyorum' dedi, Yargıtay Başkanı ile görüşmesinde de ifade etmiş. 'Türkiye'nin en köhnemiş yapısı yargıdır, köklü reforma ihtiyaç var.'
Çarpıcı sözler değil mi?
Arkası var...
'On yılda asacaksan as, keseceksen kes, serbest bırakacaksan bırak.'
Sorunu biraz da yargının fazla içe kapanık olmasında görüyor. Askerlerin NATO kapsamında sürekli dış dünyayla irtibatı olduğunu, akademisyenlerin, kaymakamların, emniyetin dışa açık olduğunu hatırlatıp, 'Hayatında yurtdışına çıkmayan hakimlerimiz var. Biz bir keresinde lisan bilen üç hakim bulamadık da hukuk fakültelerinden yurtdışındaki bir programa yolladık' sözleriyle sohbetimizi bitirdi. Üç dört dakika da ayaküstü sohbet ettik, 'Bunları yazmayın artık' diye rica etti. Saat gece 01.00'i gösteriyordu, bunları yazmak üzere bilgisayarımın başına oturdum. Uçak programı Ankara yerine İstanbul olarak değiştirildi de bu sayede Beşiktaş-Trabzon maçına yetişebilme şansımız doğdu.