LAHEY (AA) - SELMAN AKSÜNGER - Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği New York Ofisinin eski direktörü Craig Mokhiber, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki tutuklama emrinin "tarihi" nitelikte olduğunu belirterek, devletlerin bu kararı uygulamaktan yasal olarak kaçamayacaklarını söyledi.
BM'nin Filistin'le ilgili yetersizliğine tepki gösterip 32 yıllık kariyerini bırakan Mokhiber, AA muhabirine yaptığı açıklamada, UCM'nin Netanyahu ve Gallant hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle verdiği tutuklama kararının "tarihi" nitelikte ve uluslararası adalet çalışanlarının uzun zamandır beklediği bir adım olduğunu söyledi.
Mokhiber, Roma Statüsü'ne taraf 124 ülkenin bu kararı uygulamakla yükümlü olduğunu belirterek, bazı ülkelerin dokunulmazlık gibi yasal olmayan gerekçelerle yükümlülüklerinden kaçmaya çalışmalarının kabul edilemez olduğunu vurguladı.
- "İsrail'in cezasızlığında ilk gedik"
UCM'nin aldığı kararın önemine dikkati çeken Mokhiber, "Dosyanın açılmasının üzerinden 10 yıl, savcının talebinden bu yana da görülmemiş şekilde, 6 ay geçmesine rağmen, bu tutuklama kararlarının çıkması çok önemli. Artık İsrail'in liderleri savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle aranan kişiler. Aynı zamanda İsrail, Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nda soykırım suçlamasıyla yargılanıyor. Bu gelişmeler, İsrail'in korkunç uluslararası suçlar zinciri için 77 yıldır süren kesintisiz cezasızlığının sonunun geldiğini gösteriyor." ifadelerini kullandı.
Mokhiber, uluslararası adalet alanında çalışanların, bu kararı uzun zamandır arzuladığını ve bunun için mücadele verdiğini belirterek, "Uluslararası toplumda bu tutuklama kararlarının hiç gelmeyeceğine dair bir kanı vardı çünkü. UCM'nin Filistin dosyasında 10 yıldan fazla bir süredir hareketsiz kaldığını görmeye alışıktık." dedi.
Mahkeme ve savcılık makamının, ABD gibi Batılı hükümetlerin yanı sıra, İsrail istihbarat servislerinin yoğun baskı ve müdahalesiyle karşı karşıya olduğuna dikkati çeken Mokhiber, "Son açıklamalar, İsrail'in mahkeme personelini tehdit ettiğini ve UCM’nin çalışmalarını engellediğini ortaya koydu." diye konuştu.
Mokhiber, Roma Statüsü'ne taraf 124 ülkenin Netanyahu ve Gallant'ı tutuklamakla yükümlü olduğuna vurgu yaptı.
- "Batılı ülkeler yasal boşluk arıyor"
ABD’nin tutuklama kararı öncesinde ve sonrasında UCM’ye saldırılarını ve Batılı ülkelerin bu konudaki tutumunu da eleştiren Mokhiber, "Asıl tehlike, ABD gibi açıktan saldırmak yerine yasal olmayan yolları yasal göstermeye çalışan ikiyüzlü Batılı devletlerden geliyor. Son günlerde Fransa ve İngiltere'den Netanyahu'ya dokunulmazlık tanınabileceğine dair açıklamalar geldi. Bu ikiyüzlü bir tutum. Roma Statüsü'nün 27. maddesi açık; bu davada dokunulmazlık söz konusu değil." ifadelerini kullandı.
Mokhiber, ABD'nin G7 ve NATO müttefiklerini uluslararası yükümlülüklerini ihlal etmeye teşvik ettiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Sadece Roma Statüsü'ne taraf 124 ülkenin değil, uluslararası insan hakları anlaşmalarını ve insancıl hukuku onaylayan tüm devletlerin yükümlülükleri var. Cenevre Sözleşmeleri uyarınca Gazze'deki insancıl hukuk ihlallerine karşı önlem almak zorundalar. Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülükler, Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) geçici tedbirleriyle daha da güçlendi. Bu yükümlülüklerden kaçmanın yasal bir yolu yok."
- "BM sistemi bölünmüş durumda"
Mokhiber, uluslararası sistemin işleyişine ilişkin yaptığı değerlendirmede ise "Uluslararası sistemin UCM ve UAD gibi aktif kurumlarının yanı sıra, BM İnsan Hakları Konseyinin bağımsız mekanizmaları, antlaşma organları ve özel prosedürleri ilkeli tutumlar sergiliyor. Soruşturma komisyonları ve özel raportörler kanıt topluyor, bildiriler yayınlıyor ve İsrail'in işlediği suçlar için kamuya karşı hesap verebilirlik oluşturuyor. Sistemin bu kısmı iyi çalışıyor." açıklamasında bulundu.
Öte yandan, BM Genel Sekreterliğinin, yükümlülüklerini yerine getirmekte büyük ölçüde başarısız olduğunu söyleyen Mokhiber, "Özellikle siyasi kanat, ABD, İngiltere ve Almanya gibi güçlü devletlerden gelecek tepkiden ve İsrail lobi örgütlerinin baskısından korkuyor. Soykırım meselesine değinmeden silahlı çatışma gibi güvenli bir dil kullanmaya çalışıyorlar. Etnik milliyetçilik, ırkçı rejimler, yabancı işgali, sömürge hakimiyeti ve apartheid gibi temel nedenleri konuşmaktan kaçınıyorlar." ifadelerini kullandı.
-"ABD soykırıma ortak"
Mokihber, ABD'nin vetosu nedeniyle Güvenlik Konseyinin tamamen umutsuz durumda olduğunu belirterek, "ABD, soykırıma suç ortağı çünkü suçların işlenmesine doğrudan dahil oldu. Para, silah, istihbarat desteği, diplomatik koruma ve veto kullanımıyla sürekli destek sağladı, hatta bazı birlikleri bu suçların çevresinde konuşlandırdı. Bunun tek bir okunuşu var: ABD, Soykırım Sözleşmesi kapsamında suç ortaklığından suçlu." değerlendirmesinde bulundu.
BM Genel Kurulunun yeterince etkili olamadığını ve elindeki tüm imkanları kullanmadığını kaydeden Mokhiber, "Genel Kurul geçen yıl birkaç kez harekete geçti ancak yeterince ileri gidemedi. Barış İçin Birlik kararı kapsamında İsrail'e yönelik yaptırımlar, silah ambargosu, ekonomik ve diplomatik yaptırımlar ile kültürel, sportif, akademik, ekonomik boykot ve yatırımların geri çekilmesi çağrısı yapabilirdi. UAD'nin tavsiye görüşünde bunların hepsi zaten vardı." diye konuştu.
- "İsrail'in üyeliği askıya alınmalı"
Mokhiber, Genel Kurulun UAD'nin kararlarını yineleyen önemli bir karar aldığını ancak bunun bir yıllık bir süreçte kademeli olarak uygulandığını belirterek, şu öneride bulundu:
"Tazminat mekanizması, kayıt sistemi, kanıt toplama, Genel Sekreter'den 3 ay sonra rapor isteme ve İsrail'e işgali sonlandırması için bir yıl süre verme gibi adımlar normal şartlarda iyi olabilir ancak sahada gerçek bir soykırım varken bir yıl beklenemez. Güvenlik Konseyi ABD vetosu nedeniyle İsrail'i BM'den ihraç edemez ama Genel Kurul, apartheid dönemindeki Güney Afrika gibi İsrail'in katılımını askıya alabilir. Güney Afrika'dan öğrendiğimiz gibi, böyle bir durumda ilerlemenin tek yolu rejimi izole etmek ve etnik milliyetçi projesinden vazgeçmesi için her türlü baskıyı uygulamaktır."