Saatçi Musa deyince pek çok kişi hatırlayacaktır Musa Çağıl'ı ve 1970'lerin Ankara'sında entelektüel sohbetlerin merkezi olan, öğrencilerin sığınağı, partilerin, hükümetlerin kurulduğu mekanı; Saatçi Musa'nın dükkanını. Üstad Necip Fazıl'ın, Sezai Karakoç'un sohbetlerinin dinlendiği, Abdullah Gül'den Necmettin Erbakan'a, Turgut Özal'dan Demirel'e pek çok tanıdık simanın gittiği dükkan 1980'lerde kapansa da Musa Çağıl hala Saatçi Musa... Çünkü hala öğrencileri kitapla, ilimle buluşturmaya devam ediyor. İşte kendi ağzından Çağıl'ın hayat hikayesi..
Ankara'nın Saatçi Musa Abisi Malatya'lı değil mi?
1927 Sivas Kangal doğumluyum ama 2 yaşındayken Malatya'ya göçmüşüz.
Saatçiliği nasıl öğrendiniz?
Saatçilik baba mesleğim. İlkokula 1934'te başladım. Lise yıllarım savaş yıllarıydı. Abim askere gidince babama yardım etmek zorunda kaldım ve saatçiliği öğrendim. O zamanlar yedek parça falan yoktu. Kırılan parçaları şemsiye tellerini eğeleyerek yapardık. Alet de yoktu kıtlık yılları.
İlim ve fikir dünyasına ilginiz nereden geliyor?
Abdülhamid, cennet mekan, ilme önem veren bir padişahtı. Medrese talebelerini askerlikten muaf tutmuş. Babam da Divriği'de medreseye gitmiş. Cumhuriyetle birlikte askere alınmış. Yarı mollaydı. Arkadaşlarıyla tefsir okurdu. O havayı kapmışım. 1950'den beri bulduğum kitabı okurum
Üstad ve kültür çevreleriyle nasıl tanıştınız?
İlginçtir beni Büyük Doğu Dergisi ile tanıştıran Cumhuriyet Gazetesi'nin Elaziz temsilcisi Muhsin Parla oldu. Fikri münakaşalar ederdik onunla. Bana bir gün Büyük Doğu'yu gösterip dedi ki “Senin esas düşünceleri savunan bu.” Bir dergi aldım hemen, okudum. Sonra Sait Çekmegil'e götürdüm. Artık Büyük Doğu ekibini kurduk Malatya'da. Daha erken okuyabilmek için dağıtımını üstlendik. Gece gider istasyondan alırdık dergiyi, dağıtırdık, sonra oturup sabaha kadar okurduk.
Büyük Doğu sizi çok etkilemiş…
Malatya Kültür Derneği vardı. Bürokratlar, entelektüel insanlar gelirdi, şiir edebiyat toplantıları yapardık. O zaman kitap dergi yok ki okuyacak. 1947'de Ömer Nasuhi Bilmen'in ilmihali çıktı, Numan Kurtulmuş'un dedesi Amentü Şerhi'ni çıkardı, bayram edip, birbirimize hediye ederdik. Sebilürreşad Ehli Sünnet, Selamet Dergisi var. Bir de Redkit'ler, Hayat Mecmuası var.
Üstad'la nasıl tanıştınız?
Üstad'ı Malatya'ya getirmiştik 1947-1948'de. Çağırdık geldi. Bir hafta kaldı, bazen bizim evde, çoğunlukla Çekmegil'de kaldı. Sonra görüşüyorduk.
Suikast girişimine de karıştınız
Ahmet Emin Yalman Vatan'ın sahibiydi. Üstad'la atışıyor, camilere hakaret eden yazılar yazıyordu. Biz fevkalade infial duyduk. Bir de güzellik kraliçesi seçimi yaptılar. Gelenbir Tayfuroğlu diye bir kız. O da “Rus erkeklerinden hoşlanıyorum” deyince kanımıza dokundu. Yalman'a bir ders verelim dedik. Arkadaşlar domates yumurta atalım dedi ama ben “Olmaz ciddi bir şey yapalım” dedim. Sadece yaralayacaktık ama arkadaşlar tecrübesiz olunca biz de cezaevine girdik. 23 yaşındaydım. Üstad'ı da aldılar. Sererdik kilimleri, Üstad üç saat anlatırdı. Biz de zevkle dinlerdik.
Üstad anlatıldığı gibi sert biri miydi?
Üstad sert görünürdü ama çok yumuşak çok saf bir insandı. Yakasından tut, götür. Şair ruhlu bir insandı…
NİYET İSTANBUL'AYDI
Ankara'ya gelişiniz nasıl oldu?
27 Mayıs ihtilali oldu, Ekim'de afla biz de çıktık. Malatya'ya gittim. 10 ay orada kaldım. Dükkan küçük; abimle aynı anda çalışamıyoruz. “İstanbul'a doğru bir gideyim” dedim, çıktım yola. Ankara'ya geldim, arkadaşları göreyim diye. Hacı Bayram'da Üstad rastladı bize. Yemeğe götürdü. Lokanta sahibi hemşerisiymiş, tanıştırdı. Bir iki kere daha gittim oraya. Borcu varmış, rahatsız ediliyormuş. “Paran varsa ver” diye rica etti. Dükkan için ayırdığım parayı verdim. Adam iflas etti, parasız kaldım. Baktım gidemeyeceğim İstanbul'a, arkadaşlar da “Gel sana burada bir dükkan açalım” dediler. Öyle yerleştim Ankara'ya. Turtes Pasajı Kızılay'da dükkanı tuttuk.
Dükkanınız nasıl cazibe merkezi oldu?
Dükkanı açtık. O zaman böyle kitapçı dükkanları da yok. Arkadaşlar da bizden sıcak bir ilgi gördüler. Merkezi bir yerde de olunca, Ankara'ya her gelene adres olarak benim dükkanı göstermeye başladılar. Maraş'tan Antep'ten Trabzon'dan gelen, “Saatçi Musa'da buluşalım” diye sözleşerek geliyorlardı. İnsanlar fakir. Bir talebenin kahveye, pastaneye gitmesi kolay değil.
Sohbetler mi oluyordu dükkanınızda?
Dükkana Üstad, Sezai Karakoç, falan gelince belli bir tanınma oldu. Bizim orası 16 metre kareydi, sığmazlardı içeri. 20 kişi Üstad'ın sohbetini dinlerdi.
Hangi siyasetçiler gelir giderdi?
Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel. Demirel'i kovaladım zaten dükkandan. Muammer Dolmacı vardı, Tarım Bakanlığı Müsteşarlığı yapmıştı. Ortak dükkanları vardı bizim dükkana yakın. Demirel dükkana geliyor, İslami konular açılınca saçma sapan konuşuyor. “Sen milletin başına bela olacaksın, bir daha buraya gelme” diye kovaladım onu. Recai Kutan zaten arkadaşımız. Turgut Özal, Süleyman Arif Emre, Osman Yüksel Serdengeçti, Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören, Fehmi Koru, Abdullah Gül… Oturup bir liste çıkarmadım kimler gelirdi diye. Mühim olan geride ne bıraktığımız.
PARTİLERİN, HÜKÜMETLERİN KURULDUĞU SAATÇİ
Milli Nizam dükkanınızda kuruldu, Özal kabinesini Saatçi Musa'nın dükkanından topladı deniyor?
İstanbul'da İskenderpaşa, Ankara'da Saatçi Musa derlerdi. Demokrat Parti milletvekillerinden de çok gelen olurdu. Erbakan'la Milli Nizam kuruluşundan görüşürdük. Bu işlerin partiyle olmayacağını biliyordum ama nitekim de olmadı. Erbakan sanayi ve ekonomiyi iyi bilen ve çok büyük enerjisi olan bir insandır. Bu işleri iyi götürebilirdi fırsat olsaydı. Ama şartlar uygun değildi.
Dükkanınız aynı zamanda kitapçı işlevi mi görüyordu?
Dükkana bir yer yaptırdım, yarım ev parasını orada kitaba yatırdım. İstanbul'da yayınevlerinin çoğunu tanıyordum. Fi Zilal-il Kur'an'ın da temsilciliğini aldım. Kitapları toplayıp dağıtıyordum. Öğrencilere kitapları veriyorduk ne zaman paraları olursa getiriyorlardı. O zaman İslami eser çok azdı.
Burs da buluyormuşsunuz.
Bizim oraya geliyordu çocuk, gariban ne yapacaksın? O zaman böyle vakıflar yoktu. Bizi de tanıdıkları için gittiğimiz zaman kırmıyorlardı. Elbise ihtiyaçlarını vs. elimizden geldiğince karşılamaya çalıştık. Sonuçta biz de elimizde tornavida ekmeğimizi kazanmaya çalışıyorduk.
AZ KALSIN EVLENEMEYECEKTİM
Ankara'da başka ne gibi faliyetleriniz vardı?
Gençliğimizde biz Kur'anı anlayamayız ancak erbabı anlayacak bize söyleyecek derlerdi. Ama Allah bize anlayalım diye insan dili ile göndermiş. Kur'an anlaşılmadan Müslümanların kalkınması mümkün değil diye bir Kur'an seferberliği başlattık. Kemal Kelleci, Şeyh Hodaman, Talip Arp'la birlikte. Devlet Bakanı Ahmet Kaleli vardı. Onun geniş bir evi var. Ona “Ahmet, bu eve hayırlı bir hizmet yaptıralım mı?” dedim “hay hay” dedi. Orada Kur'an derslerine başladık. Amatörce, hevesle yapılan işlerdi ama Türkiye'ye Kur'an gündemi düştü. Çanakkale'de, Balıkesir'de, İstanbul'da da dersler başladı.
Bu arada evlenme fırsatı buldunuz mu?
Cezaevinden çıkar çıkmaz evlendirdi babam. Eğer o zaman evlenmeseydim o hengamede evlenemezdim. Eve hep geç saatlerde giderdik. Hanım beklerdi gelmemi. Anadolu kadını.
Dükkanınız ne zaman kapandı?
1980'e kadar açıktı. 75'te deri işine başladım. Benim oğlan biraz devam ettirdi sonra baktık olmuyor bir arkadaşa devrettik.
Emekli misiniz şimdi?
Şimdi İstanbul'da bir çok yerde tanıdıklarım var. Kitap aldırıp onlara, okullara dağıttırıyorum. Doğu'da 4000 okula 50 tanelik bir kitap seti yaptırdım, dağıttım. Safahat, 100 temel eser, Sezai Karakoç gibi kitapları paketleyip gönderdim. 1000 okula daha göndereceğiz.
Dükkanınız yok, eskisi gibi sohbet mekanları var mı?
Şimdi kitapevleri var. Vadi, Akçağ, Fatih kitapevlerinde sohbet oluyor. Her çıktığımda birine gidiyorum.
Gül'ü ziyaret hevesim yok çünkü merasim çok
Saatçi Musa, Turgut Özal'la da yakın arkadaşmış. Sık sık görüşüyorlarmış. Ancak Cumhurbaşkanı iken hiç ziyaretine gitmemiş. Sebep olarak da protokol ve merasimleri gösteriyor. Çağıl, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü de tanıyor ama ona da gitmemiş. “Turgut Özal çocukluk arkadaşımdı. Elektrik Etüd Dairesi'nde çalışırken benim dükkana çok sık gelirdi. Hatta bizim o sohbetlerimize binaen Yedigün Dergisi'nde bir yazı yayınlanmıştı. 'Planlama mı pilavlama mı?' diye. Başbakanken de görüşüyorduk ama Cumhurbaşkanıyken hiç gitmedim. Arkadaşlara soruyormuş, neden gelmiyor diye. Çünkü gitmek merasim. Şimdi Abdullah Bey'i de tanıyorum ama gidip de görüşmek gibi bir hevesim yok.” (Yeni Şafak)