28 Şubat darbesi, dünya siyasi tarihinde misali çok az sayıda olan “açık darbe” türündendir. Askerler ve onların sivil saz ekibi tarafından kapalı kapılar arkasında planlanmış olması, gizli darbe mahiyeti taşıması için kafi değil. En azından uygulama, açıktan yapılmıştır.
Açık darbe misallerinden biri olmasından dolayı 28 Şubat darbesinin yargılaması kolaydır. Belge, bilgi ve delil, mebzul miktarda mevcuttur. Yapılması gereken, bu belgeleri ve bilgileri, donanımlı hukukçuların ciddi bir hukuk değerlendirmesine tabi tutmasıdır. Belge ve bilgileri doğru “hukuki değerlendirmeye” tabi tutamayan kifayetsiz hukukçular yürütürse bu davayı, ortaya adalet değil de başka bir şey çıkar.
28 Şubat darbesinin başı, Demirel’dir. Bu hususta kimsede tereddüt olmasa gerek. Açık darbe misallerinin orijinallerinden olan bu darbe, tüm milletin gözü önünde cereyan ettiği için, cuntanın başının da Demirel olduğu hususu, şüpheden uzaktır.
Soruşturmaların dalga dalga yürümesine alıştık. Şimdi merak edilen en önemli soru, asker dışındaki işbirlikçilere kadar uzanır mı, uzanmalı mı? Kamuoyunun bazen seslendirilse de çoğunlukla sessizce merak ettiği esas soru ise “Demirel’e kadar uzanır mı?” Uzanıp uzanmayacağı hususu en çok da “cumhurbaşkanının sorumsuz” olmasından kaynaklanıyor. Gerçekten bu ülkede on milyonlarca insan soruşturma dalgalarının Demirel’e kadar uzanmasını içten içe istiyor fakat önlerine cumhurbaşkanının sorumsuzluğu problemi çıktığı için duraklıyor.
Demirel yargılanabilir mi? Evet, yargılanabilir. Bilindiği üzere cumhurbaşkanları, sadece “vatana ihanetten” yargılanabiliyor. İşte meselenin düğümlendiği nokta burası... 28 Şubat soruşturmasından ve devamında gelecek olan davadan, “vatana ihanet” çıkar mı? Bu soru sadece Demirel için değil, 28 Şubat faillerinin tamamı için geçerli. Hatta 12 Eylül yargılamaları içinde geçerli.
12 Eylül darbesi “gizli darbelerden” olduğu için, o davada “vatana ihanet” suçunun unsurlarını bulup çıkarmak ve davayı o merkezde yürütmek kolay olmaz. Fakat 28 Şubat açık darbesi için “vatana ihanet” suçunun sayısız delili var. Delilleri burada tek tek saymaya gerek yok, kamuoyunu birkaç gün takip eden herkes çok sayıda “vatana ihanet” suçunun delilini bulabilir. Sadece Çevik Bir’in İsrail ve ABD devletleri ve o devletlerin içindeki istihbarat ve sair birçok kuruluş ile münasebetler ağını ortaya çıkarmak, yüz defa “vatana ihanet” suçuyla yargılanmasına kafi. Kaldı ki Çevik Bir’in darbe sürecinde ve darbeden sonraki yıllarda yazdığı yazı ve konuşmalarını, mesleğe bir hafta önce başlamış olan bir savcı masasına aldığında, “vatana ihanet” suçunun malzemelerini açıkça görür.
“Çevik Bir ve çevresindeki askeri cuntanın vatana ihanet suçu Demirel’e yansır mı?” diye soracak kişiler çıkabilir. Suçların ve cezaların şahsiliği prensibinden hareketle, Çevik Bir’in vatana ihanet suçunu işlemesi onunla ilgili ve sınırlı değil midir? Bu tür sorular ve itirazlarla karşı karşıya kalacağımız açık. Peki cevap ne? Cevabı vermeden önce, “vatana ihanet” suçunun anatomisini yapalım. Bu suç üzerinde fazla çalışılmadığı için tarifi ve şartları nedir, tatbikatı nasıl yapılır, pek bilinmez. Tarifi bile yapılmamış olan bir suç üzerinde tartışmak zordur. Bu sebeple önce bu suçun anatomisini tetkik edelim, sonra cevabı verelim.
“Vatana ihanet” suçunun anatomisi nedir? Hangi hadise, hangi noktada vatana ihanet suçu haline gelir? Cumhuriyetin hukuk tarihinde bunun misali olduğunu hatırlamıyorum. Vatana ihanet suçundan dolayı yargılananlar oldu ama Cumhurbaşkanı, genelkurmay birinci ve ikinci başkanı böyle bir suçtan dolayı yargılanmadı. Özellikle cumhurbaşkanının “vatana ihanet” suçundan yargılanması hususu, mevzuatta kafi derecede izah edilmemiş, tatbikatta ise misali ve içtihadı oluşmamıştır. Misali ve mevzuatı kifayetsiz olan konuda soruşturma açmak ve yargılama yapmak hukukçular için zordur.
Vatana ihanet suçu, kamu görevlilerinin, yabancı bir devlet lehine olmak üzere, Türkiye Cumhuriyetinin menfaatlerine zarar vermektir. Zararın sadece maddi çerçevede olması gerekmez, manevi çerçevede olması da mümkün. Bu cümleden olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Cumhurbaşkanının, Hükümetinin, Hükümet başkanının (Başbakanının) veya diğer müesseselerinin itibarını, yabancı devlet nezdinde ve lehinde, yok etmek, tahkir etmek, tahfif etmek ve benzeri neticeleri doğuracak her türlü fiil manevi zarar listesindedir.
Ülkedeki meşru hükümete karşı darbe yapmak için yabancı ülke yetkilileriyle veya yabancı ülkedeki sivil kuruluşlarla görüşmek bile vatana ihanet suçunu teşkil eder. Darbe suçu, yabancı devlet ve sivil kuruluşlarıyla birlikte işlendiğinde açıkça “vatana ihanet” suçu mevcuttur. Ülkenin meşru hükümetini devirmek için yabancı unsurlarla işbirliği yapmak, işbirliği yapılan ülkenin menfaatlerini gözettiği için vatana ihanet suçudur. Yabancı bir ülkenin, Türkiye’deki hükümeti düşürmek istemesinde mutlaka menfaati vardır.
Türkiye’deki darbelerin tamamı dış kaynaklıdır veya dış irtibatları mevcuttur. Bu konuda ülkenin efkar-ı umumiyesi ittifak halindedir. Tabii ki mahkeme yargılamayı efkar-ı umumiyeye göre değil hukuka göre yapacaktır fakat bu hususta kafi derecede bilgi, belge ve delil olduğu unutulmamalıdır. Bu sebeple darbe soruşturmaları ve davalarının tamamının dış irtibatları özellikle incelenmeli ve kafi delil temin edildiğinde “vatana ihanet” suçuyla da yargılanmaları sağlanmalıdır.
Şimdi Demirel’in vatana ihanet suçunu işleyip işlemediği hususuna bakalım. 28 Şubat sürecindeki hadiselerin kaçta kaçı gizli yapıldı? Adamlar bağıra bağıra, hatta naralar atarak ve salyalar saçarak darbe yaptılar. 28 Şubat darbesinin yüzde doksanı “açık kaynaklardan” elde edilebilecek bilgi ve belgelerle kayıtlıdır. Türkiye’de vatandaşın bile yüzde doksanını bildiği bir darbenin, Demirel, yüzde yüzüne vakıftır. 28 Şubat darbesinin her söz ve fiili vatana ihanet suçunu teşkil etmektedir. Demirel, Cumhurbaşkanı olarak, katkıda bulunmadığını iddia edemez. Kaldı ki, katkıda bulunmadığını iddia etse bile, “rıza göstermesi” dahi aynı suçun faili olduğu manasına gelir. Cumhurbaşkanlığı makamı, vatana ihanet suçunu görüp de, engellememenin izah edilebileceği bir yer değildir.
*
Bir ülkeye (vatana) ve millete yapılabilecek en büyük kötülük, işgaldir. Darbe ise vatanın kendi öz silahlı kuvvetleri tarafından işgalidir. Bu sebeple darbelerin dış irtibatları olmasa bile yaptıkları iş, mahiyeti gereği “vatana ihanet” suçudur. Mesele bir ülkenin işgal edilmesidir. Bu işgali hangi ordunun yaptığı önemli değildir. Milletin öz silahlı kuvvetlerinin yapmış olması, olsa olsa ağırlaştırıcı sebeptir. Milletin kendini koruması için beslediği ve silahlandırdığı bir ordunun, namlusunu millete (velinimetine) çevirmesi, milletin, kendini koruyacağına inandığı için hazırlıksız ve tedbirsiz bulunduğundan dolayı ağırlaştırılmış işgaldir. Başka bir ifadeyle millet, kendini, silahlandırıp hazırladığı ordusuna emanet etmiştir, darbe, ordunun emanete ihanet etmesidir. Darbe, milletin tamamına ihanet etmektir. Bundan daha büyük vatana ihanet mi olur? Sonra vatan nedir ki? Esas olan millet değil midir? Milletin tamamına ihanet eden vatana ihanet etmiş olmaz mı? Bir meskeni, içinde yaşayan insanlardan bağımsız şekilde düşünmekte nedir? İçinde yaşayan aileye ihanet sözkonusu ise, meskene ihanet edilmediğinden bahsedilebilir mi? Ya da boş mesken ihanete konu olabilir mi?
Yabancı bir ordunun işgali ile milli ordunun işgali arasındaki fark, bir kıza yabancı bir erkeğin tecavüz etmesi ile babasının tecavüz etmesi arasındaki fark gibidir. Genç kıza tecavüz eden baba, kendini, “ben onun babasıyım, ne karışıyorsunuz” diye savunamaz. Böyle bir duygu ve düşüncenin kırıntısı bile, “çılgınlık” halidir. Yeryüzündeki en sapık, en hastalıklı, en gayriinsani bir durumdur. Darbe, sadece vatana ihanet değil, insanlığa ihanettir.
Bir ordunun, kendi vatanını, başka bir ülkenin menfaatlerine uygun olarak işgal etmesinin vahametini düşünebiliyor musunuz? Bir ülkenin tepesinde oturan cumhurbaşkanının bu ihanete katkıda bulunmamış olsa bile, göz yumması ihanetin ta kendisi değil midir? Halkın zekasıyla alay ediyorlar. ABD ve İsrail başkentlerindeki toplantılarla darbe kararı alan adamlar vatana ihanet suçunu işlemediyse, böyle bir suç yoktur.
Darbeler, dış irtibatlarına bakılmaksızın “vatana ihanet” suçu kapsamında yargılanmalıdır. Dış irtibatı varsa, bu özellik, ağırlaştırıcı sebep olarak değerlendirilmelidir.
*
Darbenin vatana ihanet suçu olduğunu kamuoyu neden düşünemez? Çünkü darbe bu ülkede gelenek haline geldi. İnsanlar geleneğin dışına çıkamıyor. Süregelen bir işin (fiilin, davranışın) suç olduğunu farketmek fevkalade dikkatli bir tefekkür faaliyeti gerektirir. Hem de içinde yaşanılan cemiyetten etkilenmeksizin “saf tefekkür” maharetine sahip olmayı şart kılar. 28 Şubat darbesinin hem açıktan yapılması ve hem de cuntanın daha sonraki açıklamalarına dikkat edilirse, adamlar, o kadar normal ve tabii bir işten bahseder gibi konuşuyor ki, yaptıkları işin suç olduğunu hem de en ağır suçlardan biri olduğunu kimse düşünemiyor. Diğer taraftan, Kemalistlerin, ülkenin, devletin ve milletin sahibi gibi davrandığı, insanların da bu davranışı kanıksadığı görülüyor. Bu kanıksama, Kemalistlere her şeyi yapma salahiyeti veriyor ve onların yaptıkları suç da olsa, normal karşılanıyor. Darbelerin ülkedeki en büyük tahribatı da zaten bu; zihinleri ve akılları işgal etmek… Bu tesiri ve zararı defetmek için, darbeler, aslına uygun olarak, “vatana ihanet” suçundan yargılanmalıdır.
Kötü zihni alışkanlıkları temizlemek ve sıhhatli bir zihni organizasyona kavuşmak için konuyu misal ile izah edelim. Yabancı bir ülke Türkiye’ye savaş ilan ediyor, orduları ülkemizi işgal etmeye başlıyor. İşgale karşı mukavemet etmesi, savaşması gereken ordu ise mesuliyetini yerine getirmiyor ve işgal ordusu ile birlikte hareket ediyor. Bu muhayyel misal de ordu “vatana ihanet” suçunu işlemiş olmuyor mu? Daha küçük çaplı bir misal verelim. Edirne’den işgal harekatını başlatan Yunan ordusuna karşı, oradaki birliklerimizin komutanı, savaşmak yerine Yunan ordusuna yardım ediyor, o komutanı ne yaparsınız? Yani o komutan hangi suçu işlemiş olur?
Bu misallerdeki davranışlar “vatana ihanet” suçu ise, Türk Silahlı Kuvvetlerinde kurulan “cunta”, ABD ve İsrail’in kuytu köşelerinde darbe toplantıları yapıp, orada alınan kararları ülkemizde uyguluyorlar ve darbe neticesinde elde ettikleri güç ile ABD ve İsrail ile onların lehine birçok anlaşma yapıyorlar. 28 Şubat darbesi özet olarak bu değil mi? Öyleyse bu uygulamaların toplamı nasıl olur da “vatana ihanet” suçunu oluşturmaz?