Sanıklar 12 Eylül’ün lideri Kenan Evren ve Milli Güvenlik Konseyi üyesi, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, sağlık nedenleriyle duruşmaya katılmadılar.
TBMM, Başbakanlık, CHP, MHP, BDP siyasi kurum olarak, DİSK, TMMOB, Çağdaş Hukukçular, sendika ve sivil toplum kuruluşları da müdahil olarak duruşmaya katıldılar.
12 Eylül askeri müdahalesinde Başbakan olan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, davaya müdahil olmadı.
“Barışçı yol bulunmalı”
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e dünkü görüşmemizde, 12 Eylül darbesinde Başbakanlık’tan uzaklaştırıldığı halde davaya neden müdahil olmadığını sordum. Demirel, şu yanıtı verdi:
“Ben ihtilallere, karşı ihtilallerle veya bu tür davalarla karşılık verilmesini düşünen biri değilim. Barışçı bir yol bulmak lazım. Halkın bir kısmı istiyor, bir kısmı istemiyor. Bir kısmının istediği şeyi yaparsanız istemeyen kısmı; istemeyenlerin dediğini yaparsanız isteyen kısmın duygularını incitir, onları karşı karşıya getirirsiniz. Bundan da faydalı bir sonuç çıkmaz. Bu sebeple uzlaşma yaratmak, barışçı bir yol bulmak gerekir. Bu tür olaylarda yapılacak iş sadece mahkemeye gitmek değil, toplumda uzlaşmayı, barışı sağlamaktır.”
“Sadece Evren ve Şahinkaya desteklemiyor”
Demirel, bu dava görülürken halkın 12 Eylül’deki tavrını da hesaba katmak gerektiğini vurgulayarak şöyle devam etti:
“Şimdi mahkeme görülüyor. 12 Eylül benim elimden Başbakanlığı aldığında, halk alanlara alkış tuttu. 12 Eylül idaresinin yaptığı anayasaya yüzde 92 oy verdi. Anayasayı kabul etti, ondan sonra kanunlar çıkarıldı. Hükümetler kuruldu. 12 Eylül’ü yapan Kenan Evren’i Cumhurbaşkanı seçti. O da 7 yıl Cumhurbaşkanı olarak görev yaptı. 12 Eylül’ü destekleyenler şimdi mahkemeye sevk edilen Evren ve Şahinkaya’dan ibaret değil. Yani 12 Eylül’ü hâlâ destekleyen iki kişi değildir. Hâlâ o zamanın şartlarında gerekliydi, başka çare yoktu diyen bir halk kesimi var.”
“Ben hesaplaştım”
Demirel’e, anayasanın geçici 15. maddesinin referandumla kaldırıldığını ve 12 Eylül’le hesaplaşma gerektiğinin savunulduğunu anımsattığımda ise, şu karşılığı verdi:
“Ben, 12 Eylül’le hesaplaştım. 12 Eylül’le siyasi olarak hesaplaşmak gerekiyordu, ben de bunu yaptım. Nasıl yaptım? 12 Eylül’de ben Başbakan’dım. Başbakanlık elimden alındı. Siyasi yasak getirildi. 1987’de siyasi yasakların kaldırılması için yapılan referandumda meydanlara çıktım, 12 Eylül’le meydanlarda hesaplaştım. Sonra bu halk benim yasağımı kaldırdı. Bu halk beni önce Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı yaptı. Böylece 12 Eylül’le hesaplaştım ve beni yeniden Başbakan ve Cumhurbaşkanı seçen halk, 12 Eylül’ü tekzip etmiş oldu. Hesaplaşma budur.”
Caydırıcı olmaz mı?
9. Cumhurbaşkanı Demirel’e, 12 Eylül’ün yargılanmasının bundan sonrası için caydırıcı bir etkisi olacağı düşüncesinin de hakim olduğunu anımsatarak görüşünü sordum. Şu yanıtı verdi:
“Ben o kanaatte değilim. Gemi azıya almış at gem dinlemez. Geçmişte de örnekleri görüldü. Tarihe bakmak gerekir. Önemli olan toplumda huzuru, barışı, uzlaşmayı devamlı kılmaktır. Ülkeyi o noktalara sevk etmemektir.”
“Ölümler ve işkenceler”
9. Cumhurbaşkanı Demirel’e, 12 Eylül sürecinde idamların, işkencede hayatını kaybedenlerin, sakat kalanların, işinden olanların hak ve hukukunun takip edilmesi konusundaki görüşünü de sordum:
“Tabii o başka. Elbette bu şekillerde kişisel hukuku zayi olanların hakkını aramak gerekir. Bunların takipçisi olmak gerekir. Hayatını kaybeden, işkence, kötü muamele gören, diğer hak kayıplarına uğrayanların haklarının, hukukların takip edilmesi lazımdır. Kim cinayet işlemişse, kim suç işlemişse takip edilmelidir. Bu yaşananlarda sorumluluğu tespit edilenler -nasıl tespit edilir bilemiyorum ama- edilirse elbette takibinin yapılması gerekir. Tabii bunun da hukuk içinde yapılması gerekir, hukuk dışında intikam duygusuyla hareket edilmesi yine yanlış olur. Yeni kayıplara sebebiyet verilmemesi lazımdır.”
“Bölünmeye yol açılmamalı”
Demirel, 12 Eylül’le hesaplaşıyorum diyerek toplumda yeni bölünmelere yol açmamak gerektiğini savundu ve şöyle konuştu:
“Şimdi ben hesaplaşıyorum diye toplumda bölünmeye yol açarsanız bundan bir fayda çıkmaz. Toplum zaten bir kutuplaşmanın içinde. Bugünlerde Türkiye’ye en çok lazım olan şey birlik ve beraberliktir. Bunun için gayret etmek gerekir. Türkiye’yi bölmenin, kutuplara ayırmanın manası yoktur.”
Kaynak: Fikret BİLA / MİLLİYET