Bir dönem AİHM’in Türkiye Masası’nda İnsan Hakları Uzmanı olarak görev yapan Avukat Salih Efe, hükümetin millet iradesi üzerindeki ipotekleri kaldırmayı hedeflediği yeni anayasa paketini ve devamında yaşanan gelişmeleri Vakit’e değerlendirdi. Vakit’in sorularını cevaplandıran Efe, “Türkiye'de artık ideolojik hesap ve statükoyla değişimin, gelişimin önünü kimse kesemez” dedi.
ASLAN DEĞİRMENCİ'nin Röportajı
DEVRİM NİTELİĞİNDE OLAN DEĞİŞİKLİKLER
- Hükümet 3’ü geçici toplam 26 maddelik yeni anayasa değişikliği paketini hazırladı ve muhalefet partilerine sundu. Paket hakkındaki düşünceleriniz nedir?
Bu yeni anayasa değişiklik paketi, aslında Türkiye’nin uzun zamandır ihtiyacını hissettiği daha fazla sivilleşme ve demokratikleşme için eksik olsa da devrim niteliğinde değişiklikler öngörüyor. Taslakta 12 Eylül darbecilerine yargı yolunun açılması, askere sivil yargı yolu açılması, YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması, memurlara toplu iş sözleşmesi hakkının verilmesi, HSYK’nın üye sayısının 21’e çıkartılması, parti kapatmanın zorlaştırılması, siyasi yasakların 3 yıla indirilmesi, Anayasa Mahkemesi’nin 3 daire ve 19 üyeden oluşması, gibi çok önemli düzenlemeler bulunuyor. Anayasa’nın 10, 20, 23, 41, 53, 69, 74, 84, 94, 125, 128, 129, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 156 ve 159. maddelerinde değişiklik öngören pakette 3 geçici madde yer alıyor. Teklif taslağının yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi ve halkoylamasına sunulması halinde ise tümüyle oylanması öngörülüyor. Bu değişikliklerin hepsi de Türkiye’nin sivilleşmesi, daha da demokratikleşmesi, AB’ye üye olma yolunda Avrupa Konseyi, AİHM kararları, AB İlerleme Raporları, Venedik Komisyonu Raporları ve imzaladığımız diğer uluslar arası insan hakları anlaşmalarıyla tam olarak uyumlu ve destekler mahiyettedir.
TAHAMMÜLSÜZLÜK MİLLET İRADESİNE
- Anayasa paketine karşı çıkışları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Malum muhalefet sürekli kuvvetler ayrılığı diyor. Dile getirdikleri kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırılık durumu bahanesi ile aslında çağdaş manada demokratik ve hukuk devletinin karşıtı olan esasen bugün Türkiye de fiilen uygulanan yüksek yargı makamlarının yani Jüristokrasinin, yarı demokratik bir idarenin ve hatta militarist bir idarenin ciddi unsurlarını barındıran oligarşik faşist bir rejimin devamını savunmaktan başka bir şey söylemiyorlar. Anayasa Mahkemesi'nin aldığı komik kararlar, mevcut yönetimi çalıştırmamak için yolcu otobüs biletlerine kadar müdahale eden bir yargı, Adalet Bakanı ile adeta rekabet içinde bir HSYK yüksek yargının diğer anti demokratik kesimlerle beraber AK Parti iktidarından memnun olmadığını açıkça gösteriyor. Aslında gösterilen tahammülsüzlük AK Parti'ye değil millet iradesine, demokrasiyedir. Bu paket ile getirilen kriterler evrensel normlardır. TBMM, Anayasa değişikliği yapma iradesi, hakkı ve kabiliyetine de sahiptir. Gerisi boş sözlerdir.
HALK YILLARDIR YARGININ KUŞATMASI ALTINDA
- Değişiklik teklifine yargıdan da sert tepki geldiğini görüyoruz. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Evet yakinen takip etim. Yargıtay Başkanı Gerçeker, “Yargıyla ilgili düzenlemeler Anayasa’ya, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı.” HSYK Başkanvekili Özbek, “Yapılan değişiklikle yürütme, yargıda yer tutma amacını taşıyor” ve “Yargı yürütmenin kuşatması altında” şeklinde yorumlar yapıldı. Ben mevcut muhalefete ve pek saygıdeğer yüksek yargı başkanlarımıza “Çağdaş Anayasanın Temel İlkeleri, Hukukun Temel İlkelerine Giriş, Demokrasiye Giriş” gibi üniversitelerde okunan birinci sınıf derslerini tekrar almalarını öneririm. Bence esas yürütme ve halk yıllardır yargının kuşatması altındadır. İktidar olan partiler sürekli bir şekilde yüksek yargı ve askeri kurumların engellemeleri ile karşılaşmakta, halkın iradesini ve taleplerini maalesef yerine getirmemektedirler.
DEĞİŞİME KARŞI ÇIKANLAR YOBAZLIĞI TEMSİL EDİYOR
- Peki kimi temsil ediyorlar ve kimin talebini yerine getiriyorlar?
Bu kesim çağın gerisinde kalmış esas yobazlığı temsil eden kesimdir. Kendi halkının iradesinin tezahüründen korkmakta, mevcut sistemin devamını isteyerek meclisi ve hükümeti yani halk iradesini bypass etmek, etkisizleştirmek amacındadırlar. Referandumla alınacak sonucu bile bu kesimler tek iradenin hâkim olması ve otoriterlik olarak yorumluyor. Yüksek yargı başkanları, CHP, MHP, Genelkurmay ve bu zümrenin iktidardan yana olan kendini aydın sanan gazeteci ve yazarlar demokrasi ve özgürleşmeyi otoriterleşme, 90 yıllık otoriter yarı militer rejimi ise demokrasi olarak algılıyor. Demokrasi adına bu gerçekten dehşet verici bir durumdur. Bu da onların fikridir, ama artık nesli tükenmişler ve fikirleri çağdaş demokrasilerde olmayan, üçüncü dünya ve otokratik rejimlerde kendilerine yer bulabilirler. Türkiye'de artık ideolojik hesap ve statükoyla değişimin, gelişimin önünü kimse kesemez; çok şükür ki demokratikleşme süreci var, yoksa bunlar zaten hiçbir değişimi yapmayacakları gibi çoktan askeri darbe de yapmışlardı.
İSTEMEZÜKÇÜLERİN AÇIKLAYAMADIĞI KONU
- “Türkiye'nin kendine özgü şartları var” diyerek değişimin önünde durulması demokrasilerde var mı?
Bu şekilde bahaneler ile bu ülke ve milleti ileri demokrasiden mahrum bırakmamalı. Demokrasilerde asker, sivil, bürokrat kimse imtiyazlı durumda olmamalı. En üstün tutulması gereken ilke halk iradesi, hukuk devleti, eşitlik ve insan haklarıdır. Bize özgü model 12 Eylül Anayasası mı? Türkiye’ de 27 Mayıs'tan bu yana siviller anayasa yapamıyorsa, bu ülkenin özel koşulu anayasaların askerlerin yapması mıdır? Demokrasilerde böyle saçmalık olamaz. Öte taraftan bu paketi şiddetle eleştirenlerden hiç kimse veya bir makam yapılan değişikliklerin nasıl bir şekilde demokrasiye tehdit oluşturduğunu, hukuk devleti ile nasıl bağdaşmadığını açıklayamıyorlar, açıklayamazlarda.
HSYK’NIN KARANLIK SİCİLİ
- HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısına dokunulması hakkında neler söylemek istersiniz?
HSYK da ve Anayasa mahkemesinde yapılacak değişikliklerde geç bile kalındı. CHP HSYK’nın “yapısına dokundurtmayız” demişti. HSYK ise şimdiye kadar demokrasi adına ne yapmış? Başkanı bizzat Ergenekon sanığı İlhan Cihaner’i telefonla arayıp ne konuştuğunu halk biliyor artık. Üçüncü Ordu Komutanı Saldıray Berk’i ifadeye çağıran “özel yetkili” savcıların yetkisini de kaldıran HSYK, Ergenekon savcılarının yerini değiştirmeye kalkışan yine HSYK… Her fırsatta “yargı bağımsız olmalıdır” derken, yargı bağımsızlığına en ciddi darbeyi vuran “Genelkurmay brifingleri”ni sorun yapmayan HSYK… Gizli tanık Munzur’a yönelik CHP’nin ilgisine gözünü kapatan da HSYK. HSYK bu işleri yaparken CHP, MHP, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay başkanlarından da bu konularda tek bir ses çıkmadı. Bu parti veya kurumlar Kenan Evren’i hâkim karşısına çıkaracak iddianameyi de savunmadılar. HSYK da iddianame sahibi savcıya yönelik ihraç kararını hiç çekinmeden onayladı. Van savcısı Sarıkaya’yı ise hukuku katl edercesine hiç acımadan hem de Genelkurmaydan gelen talimat üzerine işinden attırırken nerde kalmıştı HSYK’nın ve yargının bağımsızlığı. Yüce yargı makamlarının bugün meydanlara çıkan sayın başkanları sahi neredeydi?
DEĞİŞİKLİĞİ BAŞKA PARTİ YAPSA YÜKSEK YARGI ALKIŞLARDI
- Sonuç olarak…
Esasen yüksek yargının geçmişten günümüze kadar zaten bağımsız, adil ve tarafsız değil. Adalet Bakanı ile müsteşarının HSYK üyelikleri de yeni bir durum değil. Adalet Bakanı ile müsteşarı uzun süredir kurulda oy kullanırken yüksek yargı pek de sesini çıkarmamıştı. Hatta bugün yargının kuşatılması olarak takdim edilen pek çok husus geçmişte yargının bağımsızlaşması olarak görülüyordu. Demek ki ya yargı değişti, ya da hükümetler. Başka bir deyişle bugünkü hükümetin yapmaya çalıştıklarını başka bir parti gerçekleştirmeye kalksaydı yüksek yargıdan alkış da alabilirdi. Bu durumda ortada bir ilkeler savaşından çok, Türkiye’nin daha da sivilleşmesinden yana olanlar ile olmayanların yani daha fazla demokrasiden yana olanlar ile seçkinci, zümreci, otoriter ve askeriyeci taraftan olanların kavgasıdır bu. VAKİT-