Geçtiğimiz yıl 30 Ağustos resepsiyonu da ilklere sahne olmuştu.
Askerlerin ev sahipliğinden, başkomutan sıfatıyla Cumhurbaşkanı'nın ev sahipliğine geçen 30 Ağustos resepsiyonu, Çankaya Köşkü'nde ilk kez 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül tarafından verilmişti.
Önceki akşam Çankaya Köşkü'ndeki davet de bu ilkin itici gücüyle Türkiye'yi başka ilklerle tanıştırdı.
Örneğin, halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı'nın verdiği ilk 30 Ağustos resepsiyonu gibi.
Erlerle Genelkurmay komuta kademesinin, muhtarlarla kabine üyelerinin aynı özenle ağırlanması gibi.
Koşan, terleyen ve 'türkü söyleyen' Cumhurbaşkanı gibi.
Geçmişte uzun yıllar Cumhurbaşkanlığı muhabirliği yaptığım için rahatlıkla söyleyebiliyorum:
Önceki akşam gerçekleşen davet, benim Çankaya Köşkü'nde tanık olduğum en renkli; sohbeti, fotoğrafı, selfie'si, şarkısı, türküsü, kucaklaşması ve kahkahası en bol davetti.
'Kalmalıydım'
Bu ortamın en çok ilgi gösterilen isimlerinden biri de kuşkusuz Başbakan Ahmet Davutoğlu ile eşi Sare Hanım'dı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, çok sevdiği üniversite hayatına dönmek isteyen Davutoğlu'nu aktif politika için nasıl ikna ettiği yolunda El Cezire'ye yaptığı açıklamanın dumanı tütüyordu.
Erdoğan, Davutoğlu'na, 'Artık buraya kadar danışman olarak geldin. Bundan sonra sizi çok daha farklı görevler bekleyecek. Bugüne kadar teorisyendiniz. Bundan sonra bu işin pratiğini de yaparak ülkemize, milletimize çok daha faydalı olacaksınız' demişti.
Yeni Başbakan'a bu sözleri hatırlattık. '2007 seçimleri yaklaşırken niye danışmanlık görevinizden sonra üniversiteye dönmediniz de, politikayı seçtiniz' diye sorduk.
Şöyle dedi:
'Doğru. Ben o dönem üniversiteye dönmeyi çok arzu ediyordum. Bunu da beyan etmiştim. Ancak o kararı vereceğim dönemde, Türkiye'de hukuka uygun olmayan gelişmeler yaşandı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 garabeti baş gösterdi. Dağlıca baskını oldu, içimiz yandı. Sonra 2008'in başında AK Parti'yi kapatma davası açıldı. Milli iradeye büyük bir müdahale vardı. Bu durumda üniversiteye dönemezdim. Bırakıp kaçmak olurdu. Yapamazdım. Bu davanın içinde kalmam gerekiyordu. Öyle yaptım.'
Davutoğlu, o gün verdiği kararın ardından önceki akşam Başbakan sıfatıyla sohbet ediyordu ama hocalıktan ve üniversiteden kopmaya pek niyetli görünmüyordu.
Sohbetimiz sırasında, hükümet programını sorduğumuzda, Genel Başkan seçildiği kongredeki konuşmasına atıf yaptı. Programa yoğun bir mesai harcadıklarını söyledikten sonra kurultay konuşmasının da aslında ders niteliğinde olduğunu belirtti.
Hoca her zaman hoca
Hocalıktan kopamayacağını söyleyerek, 'Fırsat buldukça ders vermek istiyorum' dedi.
Zaten, yazılmamak kaydıyla yaptığı önemli değerlendirmelerde de, hocalık alışkanlığıyla, 1,2,3,4 diye analitik sıralamalar yapmaktan kendisini alıkoyamadı.
Dışişleri Bakanlığı döneminde, kendi deyimiyle evi uçaklar olan Davutoğlu Başbakan olarak mecburen daha çok içe dönecek.
Dış temaslarda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yeni Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ağırlığını daha çok göreceğiz.
Davutoğlu, bunun bir zorunluluk olduğunu belirtirken il kongreleri nedeniyle 81 kentin tamamını ziyaret edeceğini vurguladı.
Bakanlar Kurulu'nu istisnasız her hafta toplayacağını söyledi.
'Saat gibi işledi'
Gece boyunca, rahat ve kafasındaki planlamaları yapmış bir Başbakan portresi çizen Davutoğlu, sohbetimiz sırasında bunun en önemli gerekçesini de aslında şu ifadeyle ortaya koymuş oldu:
'Herşey tıkır tıkır, saat gibi işledi.'
Kastettiği, Türkiye'yi yeni Cumhurbaşkanı, yeni Başbakan ve yeni AK Parti Genel Başkanı'yla tanıştıran sıcak süreçti.
Sürecin saat gibi işlemesinin nedenlerini anlatırken, üç temel gerekçeyi şöyle anlattı.
1) İlk kez, iktidar partisindeki Genel Başkanlık değişimi bir sorun yaşanmadan, bir kriz çıkmadan gerçekleştirilmiş oldu. Geçmişte bunu hiç bir parti böyle başaramadı.
2) Cumhurbaşkanlığı seçimi, sorunsuz, sıkıntısız, bunalımsız tamamlandı.
3) Aynı partiye, aynı geleneğe mensup iki isim arasında Cumhurbaşkanlığı devir-teslim töreni gerçekleşti. Orta çıkan tablo iktidar partisinde bir soruna yol açmadı.
Nur Vera'yla kaçamak
Başbakan'la sohbetimizin, en tebessümlü bölümü ise torunu minik Nur Vera'yla ilgili kısmıydı.
Nur Vera Davutoğlu çiftinin gözbebeği.
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Erdoğan'ın katıldığı son miting Konya'daydı. O günün sabahında Davutoğlu çifti gazetelerin Ankara Temsilcileri'ni güzel bir sohbet ve sofra etrafında ağırlamışlardı.
Nur Vera da dedesinin kucağındaydı. En sevdiği şey 'kaçamak' yapmaktı.
Kaçamaktan kasıt, dedesiyle bir köşeye çekilip, annesinin yasakladığı Türk kahvesini içmekti.
Davutoğlu, Nur Vera'nın 'dede kaçamak yapalım mı' sözlerini cep telefonuna kaydetmişti. Belli ki terapi niyetine zaman zaman dinliyordu.
'Herhalde ne olup bittiğinin farkında değildir' diye sorduğumuzda, 'Telefonda görüştüm. Bana 'yine televizyonlardasın dede' diye laf atıyordu' dedi. Nur Vera ile o küçük kaçamaklarının süreceğini söylerken gözlerinin içi gülüyordu. (Milliyet)