Bazı TSK mensuplarının darbe ve örgüt davalarından yargılanmasının, 'orduda moralleri bozacağı' söylemlerini “dezenformasyon kuvvetleri'nin psikolojik harekâtları" olarak nitelendiren Taraf Yazarı Namık Çınar, dünkü analizinde önemli tespitlerde bulundu.
DARBE DAVALARINDAN 400 KİŞİ YARGILANIYOR
Davalardan etkilenenlerin dört yüz kadar kişi olduğuna dikkat çeken Çınar, gerideki kırk bin subay ile doksan beş bin astsubayı hatırlatarak, zaafiyetin olmayacağına belirtti ve sordu: "Kaldı ki, o dört yüz kişinin yarısı da emeklilerden oluşuyor zaten. Emeklilerin ordu ile ne alâkası var da, gücünü etkilesin onun?"; "Otuz senedir ne zaman bu denli yakınlaşılmıştı, şimdiki gibi bir barışa?"
"Başbakan Erdoğan, hakkını teslim edelim ki, öyle tehdide, korkutmaya filan pabuç bırakacak bir adam değildir. Eğer endişeye kapılmışsa, yanlış bilgilendiriliyordur da ondandır." diyen Çınar, "Bu yüzden, darbeci generallerden hesap sormaktan vazgeçerek askerî vesayetin tümüyle silinip süpürülmesini yarı yolda keserse; tarihin kimi affetmeyeceğini, işte o zaman görecektir asıl." dedi.
İşte Namık Çınar'ın analizi:
Darbeci generaller ceza davalarını bir bir kaybetmeye başlayınca, “dezenformasyon kuvvetleri” psikolojik harekâtlarını şimdi de “orduda morallerin bozuk olduğuna” kaydırdı.
ORDUDA MORAL BOZUK YALANI
Onların yaymaya çalıştıkları gibi, generaller yargı önünde hesap veriyor diye, gerçekten de huzursuzluk içinde midir ordu?
Her şey bir yana, eşitsizliklerin ve ayrıcalıkların had safhada olduğu bir meslek grubunda geniş kitlelerin, kendilerine köle gibi davranan aristokrasilerine yazık oluyor diye dövündükleri nerede görülmüş?
ASTLARINA ÇOK MU İYİ DAVRANDILAR
Astlarına müşfik davranmanın kırıntısını taşısalar, hadi biraz olsun anlayacağım; insanları karşılarına alıp titretmekten, hakaret etmekten ve onlara korku salmaktan başka ne yaptılar, ömürleri boyunca?
Yüz kasları dumura uğradığı için zayıflık belirtisi saydıkları küçücük bir gülümsemeyi bile çok gördükleri gergin suratlarıyla, sadece orduda değil sivil toplumda dahi, “ne şeytanı gör, ne salâvat getir” dedirtecek bir kültür inşa etmediler mi; ne çabuk unuttunuz?
Film şeridi gibi şöyle bir anımsayın son elli yılın general simalarını, bakalım nasıl imgeler uçuşacak gözlerinizin önünde?
Darbeciler resmigeçidi
27 Mayıs’ın cuntacı albayları... 21 Mayıs’ın Talât Aydemirleri... sonra da hastaneleri ve postaneleri dahi denetlemeye kalkışan Cemal Turallar... ardından 12 Mart faşizminin Memduh Tağmaç ve Faik Türünleri... nefes almaya fırsat olmadan bu defa da Kenan Evren’in 12 Eylül çetesi... akabinde 28 Şubat’çılar, hepimize ayar vermeye kalkan Çevik Birler, Erol Özkasnaklar ve onları maşa gibi kullanan daha yukarıdaki orgeneraller... “acıma değil, artık sadece tepeleme var” diyen 2003 yılının darbe delisi Çetin Doğanları... 27 Nisan bildirisine uzanan ve... ve sonuç olarak buz dağının sadece bu görünen yüzü bile, sorarım size, bir erdemlilikler silsilesi midir ki, hoş bir hâtıranın simgeleri olarak iz bıraksın belleklerimizde?
ARINDIKÇA GÜRBÜZLEŞİYOR
Nasıl ki İstanbul için hani “yıkıldıkça daha da güzelleşiyor” deniyorsa; zayıflamak şöyle dursun, ordu da arındıkça pisliklerinden, bilesiniz ki daha da güçlenip gürbüzleşiyor.
Darbecilerden temizlenmeyi, “eriyip gitmesine seyirci kalmak” olarak niteleyenlerdir asıl, orduya zarar verenler.
Böyle kimselerin eski günlere özlem duymalarının nedeni, ülkeyi değil kendi çıkarlarını düşünmelerinden, yahut da en iyi olasılıkla demokratik bir bilinci taşımamalarından gelmektedir.
DÜŞMANA DEĞİL KENDİ HALKINA KORKU SALAN ORDU
Düşünsenize, düşmana değil de kendi halkına korku veren bir orduyu güçlü bulmak, aklı başında bir insanın ileri süreceği şey midir?
Keşke generaller yargılanabilseydi sadece
Gerçekte masum olmaları ihtimal dâhilinde olan küçük rütbeliler yüzünden değil, ordunun başına daima çorap örmüş o yüksek generalleri kurtarmak için, dört yüz kadar kişi etrafında dönen bu yargısal süreci bulandırmaya uğraşanlar, geride daha kırk bin subay ile doksan beş bin astsubay olduğunu bilmezler mi de, terörle mücadelenin zayıfladığından dem vururlar?
Üstelik otuz senedir ne zaman bu denli yakınlaşılmıştı, şimdiki gibi bir barışa?
Kaldı ki, o dört yüz kişinin yarısı da emeklilerden oluşuyor zaten. Emeklilerin ordu ile ne alâkası var da, gücünü etkilesin onun?
İç Hizmet ve Askerî Personel kanunları, emeklileri asker kişiler olarak saymıyor; onlar da herkes gibi sivil kimselerdir artık.
Ne ki, özellikle emekli generaller ve albaylar, fiilî olarak ordunun yakasını bırakmıyorlar bir türlü. Bu bağı kurma ve iletişimi sürdürme olanağı buldukları yerler ise, unlarını eleyip eleklerini de duvara asmış olmaları gerekirken hâlâ eskisinden de yoğun bir şekilde yaşam sürdürdükleri askerî mıntıkalar içinde yer alan general lojmanları ile orduevi ve askerî kamplar olarak karşımıza çıkıyor.
Hâlbuki ordudaki bütün sosyal tesisler esasında muvazzaf kadrolar içindir. Eh, emekliler de yararlansın diye düşünülmüşken, âdetâ onlar tarafından ele geçirilmişlerdir.
Hiçbir askerî sorumlulukları kalmadığı hâlde, toplum tarafından da neredeyse sanki hâlâ asker imişler gibi algılanarak TSK’yı siyasallaştırmalarına göz yumulmaktadır.
O yüzden ordu, acilen bu emekli unsurların hâkimiyetinden ve etkilerinden kurtarılmalıdır.
Başbakan Erdoğan, hakkını teslim edelim ki, öyle tehdide, korkutmaya filan pabuç bırakacak bir adam değildir.
Eğer endişeye kapılmışsa, yanlış bilgilendiriliyordur da ondandır.
Bu yüzden, darbeci generallerden hesap sormaktan vazgeçerek askerî vesayetin tümüyle silinip süpürülmesini yarı yolda keserse; tarihin kimi affetmeyeceğini, işte o zaman görecektir asıl.