Nesrullah SONAY'ın haberi
İTO Meclis Üyesi İşadamı Mehmet Fatih Oruç, 60 üyenin imzasıyla darbelerin ekonomik tahribinin incelenmesi için yönetime başvurdu. Tek amaçlarının 'toplumsal menfaat' olduğunu belirten Oruç, Türkiye'nin kaybını göreceklerini dile getirdi.
Gayrisafi Katma Değer'in yüzde 27'sini İstanbul'un oluşturduğunu ve vergi gelirlerinin yüzde 43'ünün bu kentten karşılandığını belirten Oruç, "İthalatımızın yüzde 53'ünü ihracatımızın da yüzde 46'sını gerçekleştiriyor. İTO olarak 313 bin üyesi ile Türkiye'nin en büyük meslek örgütüyüz. İTO, tüccarın ve işadamlarının vergilerinin nasıl harcandığının başlıca takipçisi olmalı. Darbelerin ekonomisini araştırmak da be nedenlerden dolayı İTO'nun görevi olmalı" dedi.
Darbelerin ekonomik yönden değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Oruç, bilançonun ortaya çıkarılması gerektiğini ifade etti. Millete kesilen faturanın fotoğrafının gelecek nesillere örnek olması için çekilmesi gerektiğini kaydeden Oruç, "Bir sivil toplum örgütü olmamıza rağmen rahat hareket etme imkanımız olmadı. Zaten Türkiye'deki STÖ'lerin en büyük sorunu sivilleşme. Hiçbirimiz sivilleşme olgusunu yakalayamadı. Halen Meclis üyelerinin içinde darbe heveslileri var" şeklinde konuştu.
SİLAH ALIMLARINDA NELER DÖNDÜ?
Darbe dönemlerinde ülke kaynaklarının talan edildiğini ve soygunların yaşandığını dile getiren Oruç, darbenin gelir dağılımını bozduğunu ve faturanın fakire çıkartıldığını söyledi. Oruç, şöyle devam etti: "Özelleştirmeler, döviz hareketleri, uyuşturucu ve akaryakıtla olan ilişkiler, büyük sermaye grupları ile medyanın çıkar ilişkileri, askerlerin statükoları bunların hepsinin irdelenmesi gerekir. 12 Eylül'den 1983'e kadarki askeri ihalelerde silah alımlarında neler döndüğünü bilemiyoruz. TİME dergisi 12 Eylül cuntası Hava Kuvvetleri Komutanı'nın dünyanın en zengin generallerinin arasında olduğunu yazmış ama o derginin de Türkiye'ye girmesi yasaklanmıştı. F-16 uçaklarının alımındaki 23 milyon dolarlık yolsuzluk iddiaları da aydınlatılamamıştır."
APOLETLİLER BODYGUARD
12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan 2007'deki e-muhtıra döneminde vatandaşın gelirlerinin heder edildiğini ifade eden Oruç, 28 Şubat öncesinde makro ekonomik dengelerin olumlu olduğuna ve kişi başına milli gelirin 3 bin 245 dolar seviyesine yükseldiğine işaret etti. Oruç şöyle devam etti: "Süreç sonrası dengeler bozuldu. Birtakım güç odakları ülke kaynaklarına saldırmaya başladı. Bankaların yönetim kurullarına meslekleri ile ilgisi olmayan emekli generalleri getirerek dokunulmazlık zırhları oluşturdular. Bu apoletliler bodyguard işlevi gördü. Akabinde de bankaların içlerini boşalttılar. Bir otomobil parasına bankalar el değiştirdi. Yaklaşık 70 milyar dolar ile devlet hortumlandı."
KAYNAKLAR NASIL TALAN EDİLDİ?
Hukuk devletlerinde askerin siyaset ve ekonomiyle uğraşmasının dahi tasavvur edilemeyeceğini vurgulayan Oruç, "İnsan hakları dernekleri, darbe dönemlerine ait hak ihlallerini sorgularken bizler de İTO olarak ülke kaynaklarının talan edilmesini ve parasal meselelerini sorgulamalıyız” görüşünü dile getirdi.
‘28 Şubat’ta paranın izi sürülmeli
Meclis'in 28 Şubat darbesiyle ilgili yaptığı araştırma ekonomik alanda derinleşiyor. Darbe Komisyonu'nun sürecin aktörlerinin hesap hareketlerine yönelik incelemesine MHP'den tam destek geldi. MHP İstanbul Milletvekili Celal Adan, 28 Şubat’ın bedelini asıl ödeyenlerin ülkenin yoksul vatandaşları olduğunu belirterek "AK Parti Hükümeti 28 Şubat ile millet adına hesaplaşmak istiyorsa, paranın izini sürmelidir" dedi. 28 Şubat darbesinin ‘kodlarının’ açıklıkla ortaya konmasının zaruri olduğunu vurgulayan Adan, Başbakan Erdoğan'ın '28 Şubat’tan kimlerin maddi çıkar sağladıklarını, kimlerin zengin olduklarını biliyoruz' şeklindeki sözünü manidar bulduğunu kaydetti.
KİMLER ZENGİN EDİLDİ?
Adan şöyle devam etti: "Eğer AK Parti Hükümeti, gerçek anlamda 28 Şubat ile hesaplaşmak istiyorsa, bu hesabı kendisi için değil millet adına yapmak durumundadır. Çünkü bu sürecin gerçek mağduru Türk milletidir. 28 Şubat sürecinin çok farklı boyutlarının ve etkilerinin olduğu muhakkaktır. Darbeden sonra Türkiye ekonomisi tarihinin en büyük bunalımlarından birini yaşamıştır. Ekonominin bu tarihi bunalıma girmesinin nedenlerinin başında bankacılık ve finans sektöründeki gizli kapaklı yaşananlar gelmektedir. O dönemde rastgele kurulan bankalar, yönetici olarak atanan emekli asker veya sivil kişiler ve akabinde farklı senaryolarla yandaş şirketlere aktarılan krediler ülkenin ekonomisine onarılmaz yaralar açmıştır.
28 Şubat döneminde batan Etibank, Interbank ve Sümerbank'ın yönetiminde bulunanların kimler oldukları bilinmektedir. Bu bankalardan türlü yollarla başka yerlere aktarılan paraların büyüklüğünden sıkça bahsedilmektedir. 28 Şubat öncesinde ve sonrasında kimlerin haksız yere zengin olduklarının izi sürülmeden, o dönemin rant ilişkileri tam olarak ortaya çıkarılmadan darbe ile hesaplaşılamaz. Siyasi istikrarsızlıkla ekonomik istikrarsızlığın birbirlerini nasıl desteklediklerinin ve ekonomi çevrelerinin siyaseti hangi şekillerle manipüle ettiklerinin üzerine cesaretle gidilmelidir. Çünkü o dönemde sadece darbe mühendisliği değil daha ötesinde finansal mühendislik de yapılmıştır.”
28 Şubat’ın ardından Türkiye’nin küçüldüğüne, kişi başına gelirin azaldığına, bireysel borçlarda patlama yaşandığına işaret eden Adan, "O dönemin kirli ekonomik ilişkilerinin ve siyasi bağlantılarının üzerine gidilmelidir. Aksi halde millet vicdanı tatmin olmayacak ve havanda su dövülmeye devam edilecektir"dedi.
Kaynak: BUGÜN