İşte Mutlu Tönbekici'nin yazısı:
Gül ilk ziyaret ettiği çadırda, Sarpkaya ailesinin afacan kızı Helin’le tanıştı. Minik Helin, Cumhurbaşkanı’ndan çorap istedi. Gül hemen talimat verdi: “Helin’e çorap temin edilsin.” Helin’i bulduk, çadırlarına misafir olduk...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bayramın birinci günü Van ve Erciş’te, depremzedeler için kurulan çadır kentlerdeydi. Günlerdir zaten bunun hazırlığı yapılıyordu. Yollara kilittaşları döşeniyor, tuvaletler ekstra bakıma alınıyor, her yere “Hoş Geldiniz” pankartları asılıyor, güvenlik birimleri dirülülü dirülülü öten telsizleriyle ve şahin gözleriyle ortalığı kolaçan ediyor...
Ve sonunda o gün geliyor.
Cumhurbaşkanımız ilk olarak Van’ın havaalanına giden yol üzerinde İŞGEM diye bilinen mahallesinde, bir halı saha üzerinde kurulu “Mevlana Çadır Kent”e geliyor.
Kızılay görevli ve gönüllüleri bir tarafta, basın mensupları bir tarafta, güvenlik görevlileri ve halk her tarafta bekliyoruz. Önce kibarca Kızılay çalışanlarına dönüp teşekkür ediyor sonra basın bulutu ile prefabrik evleri geziyor.
Lütfen çocuksuz bayram, bayramsız da çocuk olmasın!
Zira minicik bir çocuk sayesinde tüm Türkiye’nin günü şenleniyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ilk ziyaret ettiği Sarpkaya ailesinin afacan kızları Helin, koskoca Cumhurbaşkanı’ndan ne istiyor dersiniz?
Çorap!
Sabahki amca
Haber ajansa ben Erciş’teyken düşüyor. Erciş’ten son kalkan minibüse, yollarda durdurmacasına yetişip, Van’a Mevlana Çadırkent’e geliyorum ve Helin’i sosyal aktiviteler çadırında çizgi film izlerken buluyorum.
Diyorum “Helin sen ne istemişsin Cumhurbaşkanından?”
“Ne istemişim?” diyor.
“E çorap istemişsin diyorum...”
“Hee” diyor tatlı tatlı kıkırdayarak.
“Kimdir Cumhurbaşkanı?” diye soruyorum..
“Sabahki amca” diyor.
“Ne iş yapar o?” diyorum...
“Çocukları sever, oyuncak dağıtır” diyor. Sonra gidip yeni pembe çantasını ve barbisini gösteriyor.
Helincik, Sarpkaya ailesinin ikinci kızları. Ablasının adı Yaren, kız kardeşini ise Havva. Henüz beş yaşında, okula başlamaış. Hülya ve Nedim Sarpkaya genç bir çift. Beni tertemiz tuttukları, mis kokulu prefabrik evlerine buyur ediyorlar. Hemen demledikleri çaydan ve Kızılay’ın bayram hediyesi muzlu lokumlardan ikram ediyorlar. Hülya Hanım, konuşkan ve cana yakın bir kadın. “Bizim kız çorap mı istemiş?” diyor. “Ajans öyle diyor” diyorum, başını gülerek iki yana sallıyor.
Evleri ağır hasarlı
Daha bir ay önce kiraya çıktıkları evleri oturulamaz hale gelmiş. Duvarlarda on on beş santimlik çatlaklar açılmış. Eşyalarını da alamıyorlar çünkü merdiven de kalmamış kendi katlarına çıkacak.
“Burada çok şükür hiçbir eksiğimiz yok. Devlet ve Kızılay bize çok sahip çıktı. Cumhurbaşkanını gördüğüm için de çok mutluyum. Hakikaten çok güzel bir duyguymuş. Allah razı olsun, yardımımıza koştu. Allah hepsinden razı olsun.”
Sonra “ama” diyor “esasen istediğimiz çorap değil iş...”
“Deprem, Cumhurbaşkanını ayağımıza kadar getirmiştir. Bir de eşime iş getirse...”
Boyacı olan Nedim, depremzedelerin çoğu gibi işsiz. Veya daha tercih ettikleri deyimle “serbest meslek yapıyor”. Mesleği atmak, serbesti tamamen özgür olarak anlamak gerektiğini ikinci günün sonunda anladım.
Nedim aylardır çalışmıyormuş. Eskiden çalışmak için İstanbul’a İzmir’e gidermiş ama artık ailesini bırakmak istemiyormuş.
“E ne yapacaksınız, burada sonsuza kadar kalamazsınız ki” diyorum “evet” diyor Hülya hanım, gözümün içine bakarak.
Anlıyorum ki bir B planları yok...
Esasen A planları da yoktu.
Deprem belki de yüzlerce aileye olduğu gibi onlara da, hadi “nimet” demeyeyim ama “bir yeniden başlangıç umudu” oldu diyeyim...
Umut için bir neden var
Zira hayatları boyunca görmedikleri ilgiyi bu on beş günde gördüler. Sadece barınma, üç öğün yemek ve basının ilgisinden söz etmiyorum. Hastane yüzü görmemiş, görememiş yüzlerce insan, ayağına kadar gelmiş sağlık birimlerinden sağlık hizmeti gördü, görmeye de devam ediyor. Herkesin diş dahil, sağlık taramasından geçmesi hedefleniyor. Psikoloji kelimesini bilmeyen çocuklar deprem travmasını atlatabilsinler diye bölgeye gönüllü gelen psikologlar sayesinde grup aktiviteleri yaparak hem durumu hem kendilerini hem başkalarını tanımaya başlıyor. Türkiye’nin her yerinden akan cömert yardımlar sayesinde alışık olmadıkları birçok eşya ile tanıştılar. Cumhurbaşkanı, Helin’in annesi Hülya Sarpkaya’nın dediği gibi ayaklarına kadar geldi.
Özetle: Bazen usulüne uygun, bazen üslupsuzca, yetkililerden bir şey talep ettiklerinde talep ettikleri yapılıyor. Değerini yarısı biliyor, yarısı bilmiyor belki ama bunun “yeni” bir şey olduğu kesin.
Umut etmeleri için artık bir neden var.
VATAN