Mesela, çocuk yanlış bir şey yaptığında ebeveynin çocuğa bağırarak onu rencide etmesi doğru bir yöntem değildir... Bu durumda çocuğa, tasvip etmediğiniz bir davranış yaptığında, bağıracağınızı ve onu rencide edeceğinizi öğretmiş olursunuz. Çocuk, kabul edemeyeceğiniz bir şey yaptığında sakin olun ve çocuğa bu davranışı niçin yapmamasını istediğinizi uygun bir dille anlatın. Eğer çocuğu niçin engellediğinizi ona izah etmezseniz, çocuk bunu bir yere koyamaz ve iç disiplini sağlayamaz. Özellikle üç yaş çocuğu anne babanın kendisini neden engellediğini anlayamaz ve bunu olumlu bir yere koyamaz. Çocuğun bağımsızlık elde etmeye çalıştığı bir süreçte onu engellerseniz, bu ona anlamsız gelecektir.
Birinci yılın sonuna kadar çocuk ben merkezcidir yani her şeyi ben yapacağım tarzında hareket eder. Buna karşın 2-6 yaşa kadar geçen süre, çocuğun suçluluk duygusuna karşı insiyatif duygusunu geliştirdiği bir dönemdir. Çocuk bu dönem etrafını keşfetmekte ve deneyerek öğrenmektedir. Eğer çocuk çevreyi keşfetmeye çalışırken anne ona hiçbir şey anlatmadan cezalandırırsa çocuk ikilemde kalır. Annenin dediği mi doğru yoksa benim mi? diye çelişkiye düşer.
Aile çocukla ilişkilerinde onun gelişim basamaklarını dikkate almalı ve disiplini ceza ile değil, sevgiyle vermeli ve çocuğun kişiliğinin şekillenmesine yardımcı olmalıdır. Anne baba bu süreçte çocukla sağlıklı ilişkiler kurmalı ve onun, yeteneklerine inanmalıdır. Her şeyden önce ebeveynin çocuğun sevildiğini ve kendisine değer verildiğini hissettirmesi gerekir. Aile bu destekleyici tavrıyla çocuğa bir şeyler öğrenebileceğine dair olumlu geribildirimler vermeli ve gelişimine destek sağlamalıdır.
Çocuklar küçük yaşlarda bir davranışın kabul edilebilir ya da edilemez olduğunu öğrenmesi için ebeveynlerini görmeleri ve onların desteğini almaları gerekir. Burada onları görerek neyi yapıp neyi yapmayacaklarını öğrenirler.
Çocuğa temel alışkanlıklar kazandırırken onun gelişim özelliklerine uygun yöntemler seçmekte fayda vardır. Eğer konuşamıyorsa, sözel olarak onu uyarmanız fayda vermeyebilir bunun yerine, duruma müdahale edebilir ve çocuğa zarar verecek davranışı engelleyebilirsiniz. Çocuk konuşulanı anlıyorsa, neleri yapıp neleri yapamayacaklarını sözel olarak ifade edebilir ve yönlendirebilirsiniz.
Mesela bir buçuk yaşındaki bir çocuk, masadaki bardağı alıp yere atmak, televizyonun düğmelerine basmak, çekmeceleri karıştırmak isteyebilir. Burada çocuk etrafı keşfetmek istemektedir ancak elindeki bardağı düşürüp kırabilir ve bu ona zarar verebilir. Bu nedenle ebeveynin çocuğu kendisine zarar vermeyecek alanlara yönlendirmesi ve burada oynamasını sağlaması gerekir.
Nasihat hatırlatmaktır
Nasihat etmek, kişiye doğru olanı, uygun bir dille izah etmek, güzel sözlerle yönlendirmek ve iyi amele teşvik etmektir. İnsani ilişkilerimizde genellikle bilgi ve tecrübeleri bizden daha fazla olan kimseler küçük hatırlatmalar yaparak bildiklerini bizlere aktarırlar ve faydalı olurlar. Bu aslında çok büyük bir yardımlaşma örneğidir. Birinin öğrendiği bilgi onun aracılığıyla bize ulaşıyor ve bize fayda sağlıyor... Ancak nasihatın tesirli olabilmesi için, kişiye uygun bir metot seçmeniz ve bu konuda samimi olduğunuzu ona hissettirmeniz gerekir. Allah (c.c) Kur'an'ı Kerim'de insanları bu yöntemle hidayete çağırır ve onlara uyarıda bulunur. Lokman'ın oğluna nasihatı ise bu anlamda ebeveynlere yol göstermektedir:
"Andolsun biz Lokman'a Allah'a şükretmesi için hikmet verdik. Şükreden kimse ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden ise, bilsin ki Allah her şeyden müstağnidir, övülme layık olandır. Lokman, oğluna öğüt vererek," yavrum, Allah'a eş koşma, doğrusu eş koşmak büyük zulümdür" demişti. ( lokman, 31,12,13)
"Yavrucuğum işlediğin şey bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa da Allah onu getirip meydana kor. Doğrusu Allah Latif'tir, Haberdar'dır. Yavrum namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene sabret, doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdir. İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Allah kendini beğenip böbürlenen kimseyi hiç şüphesiz ki sevmez. Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini de kıs, seslerin en çirkini şüphesiz merkeplerin sesidir" (Lokman, 31: 16,19)
Nasihat, bir yerde insanlara doğru olanı hatırlatmak, uyarıda bulunmak ve faydalı olmaktır. Karşınızdaki kişi, gerçekten bu konuda samimi olduğunuza inanırsa, söylediğiniz söz daha etkili olur ve her iki taraf için de fayda getirir...
İnsana sorumluluğunu hatırlatmak: Gündelik hayatımızda, yapmamız gereken bazı sorumluluklarımız vardır. Bunların bir kısmı dünya ile bir kısmı da ahiret ile ilgilidir. Sorumluluklarımız sadece kendimizle sınırlı değildir, aynı zamanda çevremizdeki insanlara Allah'ın emirlerini hatırlatmak ve onlara tebliği yapmak da insani görevimizdir.
Ölümü hatırlatmak: Aile yakınlarımıza ve çevremizdeki insanlara, hayatın geçici olduğunu, istikamet üzere yaşamanın gerekliliğini ve ölümle birlikte bu dünyadan ayrılacağımızı hatırlatmak onların bilincini uyandırabilir ve bu uyanış onları kurtarabilir. Hz. Ömer bir gün, kendine hitaben şöyle seslenmiştir: "Ey Ömer, ölüm sana vaiz olarak yeter. Ölümün hatırlatılması, insanın hayatını gözden geçirmesi ve Hakka tabi olması açısından önemlidir."
Hayatın geçiciliğini ve hesap gününü hatırlatma: İnsanların birbirlerine yapabilecekleri en büyük iyilik, İslam'ın tebliği ve Allah'ın rızasını hatırlatmaktır. Bu anlamda, hayatın geçiciliğini ve yapılan her iyiliğin mükafatla karşılık bulacağını, her kötülüğün de cezasız kalmayacağını hatırlatmak önemli bir sorumluluktur.
Gün içinde insanlar bir araya geldiklerinde, çocuklarından, işlerinden, komşularıyla yaşadıkları sorunlarından hatta, satın aldıkları arabalarından, ayakkabılarından, tatilde gidecekleri mekanlara kadar her şeyi konuşurken, Kur'an ve Sünnetle ilgili konuları akıllarına dahi getirmiyorlar. Oysa insanlarımız, boş avuntuların peşinde koşmaktan vazgeçip, Allah'ın bizlere yüklediği sorumlulukları hatırlasalar ve günde bir ayet ezberleseler sanırım hayatımızın seyri değişecek ve bizler vakti daha iyi değerlendirmiş olacağız.
Nasihat etmek, uygun metotla yapılmadığında, özellikle gençleri fazlasıyla sıkar. Büyükler de sözlerinin dinlenilmemesinden yakınarak bu durumu dile getirirler. Ne yazık ki, burada nasihat eden kişi genellikle, kendini beğenmiş biri gibi algılandığından bu tür tepkiler ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle hatırlatma yaparken kullandığımız metoda dikkat etmeli ve hatırlatılan şeyi aynı zamanda kendimize de hatırlattığımızı unutmamalıyız.
Birkaç söz
Bilginin gücü
Kendini beğenmiş bir gramer (nahiv) bilgini, Boğaz'dan karşıya geçmek için bir kayık kiralar ve denize açılır. Kayıkçı ise, olgun ve alçak gönüllü bir insandır. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılır, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak için çaba sarf eder. Denizin orta yerine geldikleri sırada Bilgin küçümser bir eda ile sorar:
-Sen hiç gramer okudun mu?.. Dil biliminden anlar mısın?
Kayıkçı:
-Hayır efendim der, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.
-Vah vah der Bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!..
Uzunca bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başlar. Denizde fırtına çıkmış, Bilgin korkmaya başlamıştır.
Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışmaktadır. Ve görür ki artık kurtuluş ümidi yok, Bilgine dönüp sorar:
-Efendim, yüzme bilir misiniz?
Bilgin:
-Ne yazık ki bilmiyorum der.
O zaman kayıkçı:
-Vah vah der, şimdi ömrünün hepsi boşa gidecek! Keşke yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız.