Yozgat’lı Hasan’mı? G.T.A’ lı Hasan mı?
Çanakkale ruhu evlatlarımızda düşünce ve davranışlara dönüşüyor mu? Dönüşmüyorsa neden? Ne yapılmalı? Çanakkale ruhu nedir, nasıl taşınır, nerede taşınır, ne işe yarar? Mesela önce kendi evladımız, yaşı hiç önemli değil; 5, 15, 25….; bu ruhu ne kadar taşıyor?
Hasan…
Yozgat’ın Sorgun kazasından Karayakuplar köyünden anasının KINALI KUZUsu.
Hasan…
64.piyade alayı, 1.tabur, 2. Bölüğünün daha bıyıkları terlememiş DELİKANLIsı.
Hasan…
Kanla yazılan Çanakkale destanını destan yapan görünmez kahramanların sadece bir tanesi.
Peki bugün vatan savunması nedir?
Tabanı yırtık çarıklarla, aç ve susuz topla tüfekle cepheye yürümek?
İngiliz ve Fransız savaş gemilerini batırmak?
Nusrat ile mayın döşemek?
Öyleyse ?......
Şimdi batırılması gereken, Bouvet ve İrresistable Ocean değil, şimdi batırılması gereken ruh ve beden uyuşukluğu,
Şimdi döşenmesi gereken, bizim ve çocuklarımızın üzerine karabulut gibi çöken rehavet ve hantallık hastalığını infilak ettirecek mayınlar…
Çocuğum ders çalışmıyor!
10 yılı aşkın meslek hayatımda anne-babaların en çok danıştığı, en çok muzdarip olduklarını aktardığı konunun ortak paydası aynı. “Çocuğum ders çalışmıyor? Neden çalışmıyor? Neden okuluna istekli ve severek gitmiyor? Ben onun için onca fedakarlık yaparken neden zorla okuyor, zorla araştırıyor, zorla çalışıyor. Sorumsuz, sanki, dünya yıkılsa umurunda değil! Ne yapmalıyım?”
Psikolojinin ödül ve cezaya dayanan pratik davranışçı anlayışına göre kolay bir soru belki… Amma, bana sorarsanız cevaplaması çok zor bir soru… Çünkü bu sorunun ödül ve cezayla uzun vadede ve kalıcı olarak çözülemediğine şahit oldum yüzlerce kez.
Öte yandan, gördüm ki, sorumluluk duygusu geliştirilmiş neden çalıştığı bilen, motivasyonu dış güçlerden! değil, içeriden iç güçlerden gelen bir çocuk ‘haydi, kalk, çalış’ demeden çalışıyor. Sahip olduğu tüm kaynaklarını aktif olarak kullanıyor, ya da gayret ediyor. Bu fark neden? Çünkü bu çocuk yaşam bilincine sahip! Çünkü verilen ilk eğitim renkler, sayılar, şekiller ve kavramlar değil, verilen ilk eğitim yaşam bilinci… ‘Neden yaşıyoruz?........Neden buradayız?’ bilinci… Bu bilinç ne zaman mı verilir? Doğduğu an başlar. Çocuk 3 yaşa kadar izler sadece insanları. Yaşam bilincinin ne anlama geldiğini, etrafındaki insanların davranışlarıyla yani lisan-ı halleriyle öğrenmeye başlar. 3 yaşından itibarense bu eğitimi aktif olarak alamaya hazırdır. Çünkü 3-4 yaşlarındaki bir çocuk gelişen zihni melekeleriyle beraber dünyaya neden, nasıl ve niçin geldiğini yavaş yavaş merak etmeye başlar.
Çocuğum çok sorumsuz!
Gelelim bu cümleye… Sorumluluk ya da sorumsuzluk doğuştan gelen bir kişilik özelliği değil! Gelişmemiş geliştirilememiş bir alışkanlık sadece… Altında yatan geciktirme yani erteleme sorunu. Yani sorumsuz çocuk değil, sorumluluğunu erteleyen çocuk, ya da sorumluluklarını zamanında yapma alışkanlığı kazanamamış çocuk… Bu alışkanlığın kazanıldığı yer ev, kazandıransa anne babadır. Çocuğunuz bu beceriyi kazanamadı ve kazandırmak istiyorsanız işe kendinizden başlayın.
Acaba siz de erteleme sorunu yaşıyor olabilir misiniz? Mesela dindar bir insan olduğunuz varsayalım. Kurtuluş davetini yani ezanı duyar duymaz ne yapıyorsunuz? Davete derhal icabet mi ediyorsunuz yoksa erteleyip ‘biraz sonra’ mı diyorsunuz?
Bu sorunu aşmaya çalışırken ne yaptınız, ne yapmaktasınız? Neler, hangi yöntemler, hangi bakış açıları işe yaramakta? Paylaşın çocuğunuzla… Çok güzel. Artık çocuğunuzla aynı takımdasınız!..
Yozgatlı değil ama GTA’cı Hasanlar geliyoooor!
Uyuşturucu malum bildiğimiz maddelerden mi ibaret? Çalışmayan, üretmeyen, zevküsefaya dalan nesillerin acı sonu tarihin yaprakları arasında gizli… Yeni nesil çocukları ve gençleri hatta büyükleri yani 7’den 70’e; acıyarak söylüyorum; yaşama bilincinden uzak… Sabahlara kadar bıraksanız bilgisayar başında oyunlarla hemhal... 10 yaşında bağımlılık merkezine getirilen çocuk yarın evlenecek. Nasıl yürüyecek o evlilik? O evde yetişen çocuk nasıl olacak? Bugün bile internet ve bilgisayar oyunları bağımlılığı yüzünden boşana çift sayısı her gün istatistiklere yansıyarak yükselmekte. Yazık ki ne yazık!
Yoksa siz G.T.A. cı değil misiniz? Danışmanlığını yaptığım, ya da tanıştığım erkek çocukların içinde bu ve benzeri oyunları oynamayan yok dersem yalan söylemiş sayılmam herhalde. Neden mi düşmanıyım bu oyunların? Bir çocuğun bu oyunda bir katille özdeşim kurmasını, zamanı bilinçsizce tüketmesini hazmediyorum da ondan. Mesela bu oyunda kişi San Andreas adında polis katili yerine geçerek oyuna yönetmekte… Korkunç!!!
Kitap okunmayan Türkiye’mde bu oyun dergilerinin tirajı 3o binlerde. Oyun aleminin 25 milyar dolarlık bir cirosu mevcut. Bitmedi. Korsan oyun cd’leri ile 20 milyon dolar vergi kaçırılmakta. Daha okul öncesi dönemde çocuk farkında değilken, ‘oyalansın sesi soluğu çıkmasın, rahat rahat işlerimi yapayım, misafirlerimi ağırlayıp sohbet edeyim’ diye maalesef anne babalar aracılığıyla sanal dünyaya masumene! Şekilde adıma atılıyor çoğu kez. Tıpkı uyuşturucu gibi, damarlara bir kez girdimi? Dönüşü yok…
Ya dizilerle ve sinema filmleriyle sarhoş olanlara ne demeli? Eğer bu filmleri izlemiyor gitmiyorsa çocuk, ruhsuz ve ‘kültürsüz’ addedilip akran grubu içinde dışlanıyor. Bu bilinçli bir oyun, büyük uluslararası bir oyun…. Ruhlar uyuşturuluyor bedene rehavet çöküyor, eh! doğal olarak da içinden çalışmak gelmiyor çocuğun! Neden çalışsın ki…
Çocukların gerçek dünyadan koparak akıl sağlığının ciddi bir tehlike altında olduğunu, akıl sağlığı bozuk insanların kapıda beklediğini ABD Ulusal Medya ve Aile Enstitüsü araştırmalarıyla rapor haline getirmiş. Sonuç: “Bilgisayar oyunları çocukları saldırgan, hantal ve saygısız hale getiriyor”
Yaşam bilincini besleyen tarih bilincidir
Bilgisayar oyunlarından önce çocuklarımızı ecdadımızla tanıştıralım. Bu büyük medeniyeti kuranlar kimlerdi, nasıl yaşarlardı? (Ya onları yetiştiren analar-babalar nasıldı?) Bilgisayar oyundaki kahramanlar yerine gerçek kahramanlarımızla özdeşim kurmalarını sağlayalım. 3-4 yaşında başlayalım, tarihin ünlü kahramanlarına mesela Fatih’e… 5-6 yaşlarında Çanakkale’yle tanıştıralım. Çanakkale çizgi romanlarını, vcd’lerini alalım. Sonra da Çanakakale’ye gidelim. “Neden böyle oldu bu koca medeniyet? Nasıl bu hale geldi?” sorusunu sordurtacak sorular soralım. Yaşam bilincini yitirip, çalışmayı bırakınca insanların, medeniyetlerin başlarına neler geldiğini kanlı canlı anlatalım, gösterelim vesselam….
Son olarak;
Bir PKK’lı anlatıyor “Babam bana 'Oğul bir gün bu ülkeye ihanet etmek istersen şehit düşmüş olan Çanakkale'deki dedenin mezarını ziyaret etmeden karar verme. Oraya git orada bulun ondan sonra ne yaparsan yap' dedi. Oraya gittim, ağladım, ağladım vazgeçtim”
Bu da benim oğluma nasihatim…
“Oğul, bir gün içinde yaşam bilincini, çalışma aşkını ve alevini yitirmeye başladığını hissedersen, içinden çalışmak gelmezse, istikamet Çanakkale…”
Yozgatlı Hasanlar, kınalı kuzular yetiştiren ana ve babalardan olabilmek dileğiyle…