ANKARA (AA) - CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, "Türkiye Cumhuriyeti'nin en haklı davası olan Doğu Akdeniz meselesinde yalnız kaldık." dedi.
CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında video konferans yöntemiyle toplandı.
Öztrak, yeni tip koronavirüse (Kovid-19) yakalanmasının ardından karantinada kaldığı İzmir'in Çeşme ilçesinden MYK toplantısına video konferans aracılığıyla katıldı.
MYK'nin ardından yine Çeşme'den video konferansla gazetecilere açıklamada bulunan Öztrak, Kovid-19'u atlattığını belirterek, bu süreçteki desteklerinden dolayı Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, İzmir İl Sağlık Müdürü Burak Öztop, Çeşme Alper Çizgenakat Devlet Hastanesi Başhekimi Orhan Güngör ve tüm sağlık çalışanları ile iyi dileklerini ileten siyasilere ve Cumhurbaşkanlığı Kabinesi üyelerine teşekkür etti.
Öztrak, Kovid-19 salgınıyla topyekun mücadelenin şart olduğunun, devlete ve vatandaşlara büyük görevler düştüğünün altını çizerek, sonbahar ve kış aylarında daha kötü tablolarla karşılaşmamak için tedbirlerin şimdiden artırılması gerektiğini belirtti.
Bu çerçevede bir eylem planı olması gerektiğini söyleyen Öztrak, hasta sayılarından, yatak doluluk oranlarına, okulların nasıl açılacağından, eğitimin nasıl devam edeceğine kadar milletin sorularının giderilmesi gerektiğini kaydetti.
Öztrak, bugün ana sınıfı ve ilkokul 1'inci sınıflarda yüz yüze eğitimin haftada bir gün şeklinde başlatıldığını hatırlatarak, öğrenci, öğretmen ve velilere sağlık ve başarıyla dolu bir eğitim öğretim yılı diledi.
- "Hasta sayısı artarken yoğun bakım doluluk oranı nasıl düşüyor?"
Salgının yönetiminde bir güven zaafı olduğunu ve bunun giderek arttığını savunan Öztrak, şöyle konuştu:
"Bu güveni yeniden kazanmanın yolu, şeffaflıktan ve doğruları paylaşmaktan geçiyor. Salgınla ilgili açıklanan verilerin bir kısmı artık açıklanmazken, verilerde matematikle açıklamakta güçlük çektiğimiz bazı hususlar dikkati çekiyor. Yoğun bakım ve entübe hastaların sayıları nedense artık açıklanmıyor. Eylülün ilk günlerinde Sayın Bakan (Fahrettin Koca) 'Yoğun bakım doluluk oranımız yüzde 68' demişti. O günlerde ağır hasta sayımız ise 1076 idi. Bugün ağır hasta sayımız 1456 ve Sağlık Bakanı 'doluluk oranımız yüzde 66' diyor. Çok kısa sürede ağır hasta sayısı yüzde 35 artarken, yoğun bakım doluluk oranımız nasıl düşüyor? Yine bu yüzde 66 doluluk oranı, sadece yetişkin yoğun bakım yatak sayılarını mı kapsıyor?
Yoksa yeni doğan yoğun bakım yatak sayıları da bu hesaba dahil mi? Türkiye'de yoğun bakım yatak sayılarının yaklaşık üçte biri yeni doğan bebekler için. Salgınla mücadelede, yeni doğan yoğun bakım odaları kullanılamayacağına göre, mevcut doluluk oranlarıyla kış aylarında ne yapacağız?"
Öztrak, Kovid-19'a ilişkin yeni bir veri akış stratejisi oluşturulması ve bu verilerin bilimsel çalışmalara ve kamuoyu denetimine açık olması önerisinde bulundu.
Salgının başında, tüm sağlık çalışanları için moral ikramiyesi verilmesini gerektiğini söylediklerini anımsatan Öztrak, "Hükümet ikramiye vermedi, çalışanlar arasında ayrımcılık yapan bir 'ek ödeme' verdi. Sağlık çalışanları arasındaki bu ayrımcılık şimdi iş huzurunu bozuyor. Unutulmasın, sağlık işi bir ekip işidir. Ekibin huzuru bozulursa, bizim de sağlığımız bozulur. Bakanlık, sağlık çalışanlarımızın seslerine kulak vermelidir. Çalışanlar arasında yapılan ayrımcılık ve adaletsizlikler bir an evvel giderilmelidir." diye konuştu.
Faik Öztrak, ülkenin, kendini her türlü kusurdan münezzeh ve sorumsuz gören bir kadro tarafından yönetildiğini iddia ederek, "Ülkede salgın pik yapar, suçlu halk olur. Hastaneler dolar, doktorlar suçlu olur. Enflasyon patlar, suçlu faiz olur. Avro 9 liraya, dolar 7 lira 60 kuruşun üstüne çıkar, dış güçler suçlu olur. Eğitim batar, öğrencilerimiz suçlu olur. Madencilerimiz ölür, işin fıtratı suçlu olur. Devletin kozmik odasını açtıkları ortakları, yol arkadaşları darbeye yeltenir, CHP suçlu olur. Yunanistan Ege adalarını silahlandırır, Lozan suçlu olur. Okullar açılacak mı açılmayacak mı derken, sorumluluk velilerin olur. Ama ülkeyi 18 yıldır yönetenlerin hiçbir konuda ne suçu ve sorumluluğu yoktur." değerlendirmesinde bulundu.
Bundan önceki hükümetlerin 79 yılda toplam 714 milyar dolar kullandığını ifade eden Öztrak, konuşmasına şu sözlerle devam etti:
"Bu 714 milyar dolarla bir ülke inşa ettiler. Şeker fabrikalarını, PETKİM'leri, TÜPRAŞ'ları, Telekom'ları kurdular. Barajlar, köprüler, demiryolları, otoyollar yaptılar. Osmanlı'nın dış borçlarını ödediler. İkinci Dünya Savaşı'na göğüs gerdiler. Kore Savaşı'nı ve Kıbrıs Barış Harekatı'nı yaptılar. Bunlar ise 18 yıllık iktidarlarında 2 trilyon 433 milyar dolar kaynak kullandılar. Yani 79 yılda kullanılan kaynağın neredeyse 3,5 katını 18 yılda kullandılar. 18 yılda atadan, dededen kalan ne varsa satıp savdılar. Kalan son gümüşleri de fona devredip, kayınpeder, damat beraberce üstüne çöktüler.
Bunlar yetmezmiş gibi 'beşli müteahhit çetesine' ülkemizin geleceğini ipotek ettiler. Millete salgın günü veremedikleri desteği, bu beşli çeteye tıkır tıkır verdiler. Geçilmeyen köprüler, yatılmayan hastaneler için çocuklarımız, torunlarımız on milyarlarca dolarlık yükün altına sokuldu. Ülkemizin sadece geçmişini yemediler, geleceğini de ipotek ettiler. Merkez Bankası'nın kasasında 'hini hacette' kullanılacak ihtiyat akçesi bile bırakmadılar."
CHP Sözcüsü Öztrak, ülkede borçları çevirecek kadar döviz rezervi bulunmadığını iddia ederek, şöyle konuştu:
"Önümüzdeki bir yılda, vadesi gelen dış borcumuz 176 milyar dolar. Altın dahil brüt döviz rezervimiz ise 90 milyar dolar. Brüt döviz rezervlerimiz, vadesi gelen dış borcun ancak yarısını karşılıyor. Net döviz rezervlerimiz ise zaten eksi bakiyede. Merkez Bankasının döviz varlıkları, döviz borçlarına göre 27 milyar dolar açık veriyor. Yani borcu da borçla çevirir hale gelmişiz.
Bunlar iktidara geldiğinde, ülkemizin her 100 dolarlık geliri karşılığında, 7 dolar kısa vadeli dış borcu vardı. Şimdi, her 100 dolarlık gelire karşılık, 17 dolarlık kısa vadeli dış borcumuz var. Borçlulukta durumumuz 2001 krizinden bile daha kötü. Yıllarca uyardık, 'borç alan emir alır' dedik, ama bir türlü dinletemedik."
- "Milli gelirimiz 116 milyar dolar eriyip gitmiş"
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nün (OECD) bu yıl Türkiye ekonomisinin yüzde 2,9 daralacağı tahmininde bulunduğunu hatırlatan Öztrak, "Hem kayınpeder hem de sosyete damat buna sevindi. OECD'nin bu tahminini de koyunca, son üç yılın ortalama büyüme hızı aslında sıfır yapar. Yani bu ucube rejim iş başı yaptığından bu yana, ekonomimiz büyümeyi unutmuş. Dolar cinsinden milli gelirimiz ise 116 milyar dolar eriyip gitmiş. Bunlar bizim değil, OECD'nin ve TÜİK'in rakamları. Bunlara bakan yok, sadece bu yılın tahminine bakıyorlar. Böylece üç yıllık bir dönemde bakınca, OECD içinde çok gerilere düşüyoruz. Zaten o kadar büzülmüşüz ki krizde sırtımız kapıya dayanmış."
- "Saray hükümeti milletin sesini duyduğunu göstermeli"
Öztrak, Türkiye'nin, tarihinin en derin buhranlarından birini yaşadığını öne sürerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Saray hükümeti vakit geçirmeden milletin sesini duyduğunu göstermelidir. Milletin derdine derman olacak bir program derhal açıklanmalıdır. Ama ortada yasal olarak açıklanması gereken orta vadeli program dahi yoktur.
Bütçe Kanunu ile TBMM'den aldıkları borçlanma yetkisi 140 milyar liradır, limit budur. Ama daha 8'inci ayda bu iktidar TBMM'nin verdiği yetkiyi hiçe sayarak, 249 milyar lira borçlanmıştır. Ortada ne program var ne de yasalara uyan liyakatli bir yönetim anlayışı."
Ülkede adaletin ve özgür basının bitirildiğine değinen Faik Öztrak, şunları kaydetti:
"Dün gece dünyada büyük bir skandal patladı. Bazı bağımsız, özgür basın kuruluşları, ABD Hazine Bakanlığı belgelerinden yola çıkarak, dünya üzerinde yasa dışı para hareketlerini ve uluslararası bankaların kara para aklamadaki rolünü ifşa etti. Bu belgelerde tanıdık bir isim var, o da Reza Zarrab. Aynı gün Reza Zarrab'ın kuryesinin röportajı da kamuoyuna servis edildi. Bu kuryenin verdiği bilgiye göre Reza Zarrab, İran-Türkiye hattında, 20 milyar dolarlık bir para ticaretine aracılık etmiş. Bu para ticaretinde 800 milyon dolar Türkiye'de rüşvet olarak dağıtılmış. Bunlar kuryenin iddiaları. Röportajda yüce divanda aklanmayan, aklanması TBMM'de AK Parti çoğunluğu tarafından engellenen bakanların hepsinin ismi geçiyor. Böyle bir mülakatı, Türkiye'de kaç basın kuruluşu yapabilir? Mülakatı bıraktık, bakalım kaç gazete veya medya kuruluşu bu iddiaları haber yapabilir? Bunu göreceğiz."
Öztrak, bu konunun ABD'deki başkanlık seçimlerinde kullanılacağını, Türkiye'nin itibarının ABD seçimlerine malzeme olacağını öne sürerek, "Bugüne kadar hiçbir yönetim bu ülkeye böyle bir zilleti yaşatmadı. Rüşvet iddialarına konu olan bakanlar, yüce divanda yargılansaydı, bunları yaşamazdık." dedi.
Anayasa Mahkemesi'nin oy birliğiyle aldığı kararla, milletvekilliği düşürülen Enis Berberoğlu'nun "seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine" hükmettiğine işaret eden Öztrak, şöyle konuştu:
"Buna ne sebep olmuştur? Milletvekilimizin dokunulmazlığını görmezden gelerek, hukuksuz biçimde sürdürülen yargı sürecinin sonunda verilen hukuksuz karar ve bunun TBMM Genel Kurulu'nda Anayasa Mahkemesi'ne yapılan müracaatın sonucu beklenmeden okutulmasıdır. Kendisi de bir anayasa hukukçusu olan TBMM Başkanı Mustafa Şentop, uyarılarımızı dinlememiştir. Onun yerine saraydan talimat almayı tercih etmiştir. Şimdi Şentop'a düşen bir görev var; acilen sarayın kendisi üzerindeki vesayetini sonlandırmak, milli iradeye sahip çıkmak, milletvekilimiz Enis Berberoğlu'nun TBMM'ye dönmesini sağlamaktır. Bunu yapmazsa, sarayın emrinde olan bir TBMM başkanı olarak tarihteki yerini alacaktır."
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Anayasa Mahkemesi Başkanına yönelik sözlerini eleştiren Öztrak, "Beyefendi, Anayasa Mahkemesi'nin kararını beğenmedi ve Anayasa Mahkemesi Başkanına kendince gözdağı verdi. Bu ne cüret? Siz kolluk kuvvetlerinden sorumlu bakansınız. Atama bir bakansınız, haddinizi ve yerinizi bileceksiniz. Sokaklar bisikletle gezilemeyecek kadar güvensizse bu kimin suçu, kimin eksikliği? Başta görevini ihmal eden İçişleri Bakanı olmak üzere hükümetin suçu. Hem görevinizi yapmayacaksınız hem de Anayasa Mahkemesi Başkanını tehdit edeceksiniz. Bu nasıl bir devlet anlayışıdır! Ne zamandan beri atanmış bakanlar, Anayasa Mahkemesi başkanlarını tehdit etmeye başladılar? Bu ne biçim bir hukuk devletidir?" dedi.
- "Doğu Akdeniz meselesinde yalnız kaldık"
Öztrak, Türkiye'nin dış politikasının da iyi yönetilmediğine işaret ederek, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Türkiye Cumhuriyeti'nin en haklı davası olan Doğu Akdeniz meselesinde yalnız kaldık. Yunanistan, 'şahsım rejiminin' kibrini, ülkemizi yalnız bırakan asabiyetini iyi değerlendirdi, dostlarını çoğalttı, arkasına Avrupa Birliği'ni, ABD'yi aldı. Sonunda dönmeyecek dedikleri Oruç Reis limana geri döndü. 'Şahsım rejiminin' bakanları binbir bahane uydurdular. 'Bakım yapılıyor', 'ikmal yapıldıktan sonra geri dönecek' dediler. Ama 'şahsım rejiminin' sahibi çıktı, 'diplomasiye bir şans vermek için Oruç Reis'i geri çektik' dedi. Yunanistan'ın şımarıklığı karşısında geri adım attı. Devlet, ülke böyle mi yönetilir? Yönetilemez, yönetilemiyor da zaten."
Güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunduklarını ve bu konuda yalnız olmadıklarını söyleyen Öztrak, İYİ Parti'nin 2. Olağan Kurultayında yeniden Genel Başkan seçilen Meral Akşener'e ve yeni yönetim kadrosuna hayırlı olsun dileğinde bulundu.
- Öztrak, soruları yanıtladı
"112 Acil Sağlık ekiplerinin siyasetçilerin, bakanlık çalışanlarının yakınlarına öncelikli hizmet verdiği" iddialarına ilişkin değerlendirmesi sorulan Öztrak, "Burada çok şaşırılacak bir şey yok. Tek adam, parti devleti rejiminin aslında tam bir torpil rejimi olduğunu, son üç yıldır sürekli görüyoruz. Dolayısıyla ambulanslar bile torpille veriliyorsa bu gerçekten son derece üzücü bir durumdur." ifadelerini kullandı.
Öztrak, "Rize İyidere'de lojistik liman için düzenlenen ihaleyi alan Cengiz İnşaat için vergi, resim, harç gibi kolaylıklar sağlandığı" iddialarına ilişkin, "Türkiye'de yolsuzluklarla ilgili çok ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Daha önce bu grup, milletimizin iffetli analarına ağzına geleni söylemişti. Şimdi öyle anlaşılıyor ki sıra milletimizin babalarına sövmeye gelmiş. Bu keyfilik bir an önce bitmelidir, böyle bir ihale düzeni olmaz." dedi.
"Hazine'nin döviz cinsinden iç borcunun artmasına ve döviz kurlarındaki yükselişe" ilişkin görüşleri sorulan Öztrak, ülkelerin Hazinelerinin öncelikle kendi paralarıyla borçlandığını, böylece kur riskinden kaçındığını söyledi.
Faik Öztrak, "Öyle anlaşılıyor ki iş çok sıkıştı. Hazine, Türk lirasıyla borçlanamıyor, dolayısıyla sıra döviz cinsinden borçlanmaya geldi. Zaten daha önce ihaleleri döviz cinsinden yapıyor, garantileri de döviz cinsinden veriyorlardı. Bu gidişin sonunda bunlar doları milli para olarak ilan ederler." şeklinde konuştu.
"Yeni süreçte KKTC'nin diğer devletler tarafından tanınmasına ilişkin görüşler hakkında CHP ne düşünüyor?" sorusunu cevaplayan Öztrak, bu konuda geç kalındığını belirtti.
Bunun için gerekli lobi faaliyetlerinin yapılması gerektiğini söyleyen Öztrak, "KKTC'nin bir an önce başka ülkeler tarafından tanınması sağlanmalıdır. Yunanistan'a bakın, Güney Kıbrıs'ı AB üyesi yaptı. Bir de bize bakın, kaç ülkenin KKTC'yi tanımasını sağlayabilmişiz. Burada ciddi bir sorun vardır. Bu sorunun üzerine gidilmelidir." değerlendirmesini yaptı.
Öztrak, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun katıldığı bir toplantıda "çocukların ana dilde eğitim görmesi ve yeni Anayasa çalışması yapılabileceğinin" konuşulduğu iddialarına ilişkin, "CHP olarak yasal kuruluşların düzenlediği her toplantıya katılırız. Sorulan sorulara da ülkemizin menfaatleri doğrultusunda cevap veririz." dedi.
"CHP, Enis Berberoğlu'nun durumuna ilişkin hangi adımları atacak?" sorusuna Öztrak, şu yanıtı verdi:
"Bugün gelinen noktanın en önemli sorunlarından biri Mustafa Şentop. Bu nedenle kendisinden, bu konuyu düzeltmesi için önerilerimizi kendisine vermek amacıyla toplantı talep ettik. Yarın saat 14.00'te üç arkadaşımız kendisine gidecekler. Beklentimiz milletvekilimizin, vekilliğinin bir an önce iade edilmek suretiyle bu milli irade gasbının önüne geçilmesidir."