Kışın gelmesiyle az çok rehavet çökmüş hayatlarımız eski temposuna kavuştu. Okul, iş, görüşmeler, sosyal ilişkiler, okumamız gerekenler, çalışmamız gerekenler derken yetişmemiz ve peşini bırakmamamız gereken o kadar çok şey var ki; kendimiz için yaptığımız bunca şeyin içinde kendimize ayırdığımız vakit fark etmeden azalıyor azalıyor ve en sonunda tüm bu “şeyler”in kölesi haline geliyoruz.
Tüm bunların arasında kalbimizde kalan son kıvılcım da sönmeye yüz tutuyor; çünkü artık ne tefekkür ediyor, ne çevremizde olup bitenlerden heyecan duyuyor, ne de yaptığımız işleri istekli yapıyoruz. Kalp kırsak da bu bizim kalbimizi kırmıyor, her şeye eleştirel yaklaşıyor ve gün geçtikçe umarsızlaşıyoruz.
Aynı çirkinlikler ve aynı tuzaklarla dolu dünya
Bunları kendi pratiğimden yola çıkarak söylerken hem suçluluk, hem pişmanlık duyuyorum ne yazık ki. Fakat biliyorum ki, hepimizin az çok hissettiği bu suçluluk ve bizi öyle hissetmeye iten sebepler aslında önüne geçilmez şeyler değil.
Kalbimizi ve o hakikatten kopmamızı engelleyen ufak kıvılcımı söndürmememizin yollarını düşünenler düşünmüş. İmam Gazali’nin Kalplerin Keşfi’ni okurken, dünya hayatının, zaman ne kadar değişirse değişsin her zaman aynı çirkinlikte ve aynı zamanda da aynı tuzaklarla dolu olduğunu gördüm. Peki, neydi bu tuzaklar? İnsanın kalbi nasıl oluyordu da tertemiz, bomboş bir sayfayken; şeytan tarafından ele geçirilip çirkin, karanlık bir hale geliyordu?
Gazali şöyle cevap veriyor: İnsan kalbi kale gibidir. Şeytan kalp kalesine girip insanı yönetmek ister. Düşman, bir kaleye onun kapılarından girdiği gibi, şeytan da kalbe onun kapılarından girer. Bu böyle olduğu için, kalbin kapılarını şeytana karşı sıkıca kapatmak ve onlara göz kulak olup titizlikle muhafaza etmek lazımdır. Bu kapıların başlıcaları şunlardır:
Kızgınlık ve şehvet
Haksız kızgınlıklar, gayr-ı meşru istekler akıl için uyuşturucu gibidir. Akıl ve irade bunlarla uyuşunca şeytan rahatlıkla kalbe girip insanı yönetmeye başlar. Ondan sonra da, çocuğun topla oynadığı gibi onunla oynar. Bundan dolayı, Allah Resulü (a.s.), kendisinden nasihat isteyen bir adama, “Kızma!” demiştir. Bir hadiste de, “Aciz olan insan, şehvetine teslim olan insandır,” buyurmuştur.
Haset ve hırs
Bu iki his de gözleri kör edip insanın gerçekleri görmesini engeller. Bu hislerin karanlık havasında şeytan hırsız gibi rahatlıkla kalbe girip oradan insana hükmetmeye başlar. Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Hırs gözleri kör, kulakları sağır eder. Hasetten sakının. Haset, ateşin odunu yaktığı gibi sevapları yakar.”
Doyasıya yemek
Doyasıya yemek helalden de olsa zararlıdır. Şeytan şöyle demiştir: “Ben insanları namaz kılmaktan ve Allah’ı zikretmekten doyasıya yemek sayesinde alıkoyarım.” Bu şundandır ki, doyasıya yemek sinirleri gevşetir, vücuda ağırlık verir ve uyku getirir. Bu durumda da namaz kılmak ve zikir yapmak neredeyse imkânsız hale gelir. Yapabilenler de isteksiz, tatsız ve şuur dışı yaparlar.
Süs düşkünlüğü
Zorunlu ihtiyaçlar az ve sınırlı iken, süsler sınırsızdır ve uzun bir zincirin halkaları gibi insanı birinden diğerine çekerler. Bu durumda insan kısa olan ömrü boyunca süsleri temin etmek için çalışıp didinir ve bu arada artık ne ibadet etmeye, ne ilim öğrenmeye, ne faydalı bir sohbete katılmaya, ne de herhangi hayırlı bir meşgaleye vakit ve fırsat bulabilir.
İnsanlardan bir şey beklemek
İnsanlardan hakkı olmayan bir şeyi beklemek de kişiyi türlü ahlakî zaaflara ve yanlış hareketlere iten bir durumdur. Onun için, Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bir şey istediğin zaman onu Allah’tan iste. Yardım dilediğin zaman da Allah’tan dile.
Ne yapması gerektiğini enine boyuna incelemeden acele etmek
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Acele etmek şeytan dürtüsüdür. Acele etmemek ise Allah Teala’nın ilhamıdır. Şeytan insanı acele ettirerek görmediği yanlışlıklara sevk eder.
Altın, gümüş ve her türlü mal ve eşya sevgisi
Bu kapı en büyük kapılardandır. Sabit el-Benani şöyle demiştir: “Şeytanlar İblis’e gelip şikâyette bulunmuş ve Allah Resulü’nün ashabını etkileyemediklerini söylemişler. İblis onları teselli edip şöyle demiştir: ‘Bunlar mal ve parayı sevmedikleri için onları etkileyemezsiniz. Fakat onlardan sonra gelen nesiller mal ve parayı sevecekler ve siz onları istediğiniz gibi etkileyebileceksiniz.’”
Fakirlik korkusu ve cimrilik
Şeytan insanı fakirlikle korkutur ve sahip olduğu mal ve parayı elinde sımsıkı tutmaya teşvik eder. Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de bu hususu şöyle bildirmiştir: “Şeytan sizi fakir olmakla korkutur ve cimrilik edip sadaka ve zekat vermemenizi emreder. Allah ise bu hayırlara karşılık size bağışlama ve onların yerini kendi lütfuyla doldurmayı vaat eder. Allah’ın lütfu geniştir ve o yaptıklarınızı bilir.”
Fikir ve görüşler için taassup göstermek
Bu, haksız yere Allah’ın kullarına kin beslemeye, onlarla kavga etmeye, onları hor ve hakir görmeye sebep olur. Bir insanın helak olması için de bunları yapması yeterlidir. Fikir ve görüşleri tartışılmaz ve herkes tarafından kabul edilmesi gereken şeyler değildir. Bu yüzden bunları insanlara dayatmak doğru değildir. Doğruluğu kesin olan dinin kendisi için bile insanları zorlamak caiz değilken, bazı kimselerin doğruluğu şüpheli olan görüş ve fikirlerine inanmak için insanları zorlamak caiz olabilir mi?
Müslümanlar için su-i zan yapmak
Bir bütün olarak Müslümanlar en hayırlı ve üstün toplumdur. Ancak bütünün bu şekilde olması, bu bütün içindeki tüm fertlerin de aynı üstünlüğe sahip olduğunu göstermez ve daha önemlisi böyle olması da gerekmez. Bu sebeple, İslam toplumu içinde de değişik ölçülerde bozuk ve kötü bireyler vardır. Gerçek bu yönde olmasına rağmen, bir kötülüğü gözüyle görüp kulağıyla duymadıkça, onun her hangi bir Müslümanda veya daha kötüsü Müslümanlarda mevcut olduğunu düşünmek ve buna göre yargıda bulunmak caiz değildir.
Dürüstçe düşündüğümüzde bunlar, aslında zihinlerimizden bir türlü çıkarıp atamadığımız şeyler. Pek çoğu Kur’an’da da uyarıldığımız gibi bize güzel gösterilmiş ve bu yüzden karşı koyamıyoruz; koymak da istemiyoruz. Çünkü bunlar zaten dünya hayatının temel parametreleri. Mal sevgisi, şöhret düşkünlüğü, makam sevdası, fakirlik korkusu ve cimrilik, acelecilik ve her türlü hayırsızlığa düşkünlük; şeytanın yolunu kaybetmiş kalplerimize hükmederek bize emrettiği davranışlar bunlar.
Ve aslında, düşünmeye ve vicdanımızı dinlemeye vaktimiz olduğunda, kolayca terk edip kendimizi özgür kılabileceğimiz davranışlar bunlar. Allah hepimize şeytandan ve fesadından bağımsız olmayı nasip etsin.
Begüm Kahraman-dunyabizim.com