Teke Tek'te Fatih Altaylı'ya konuşan Bülent Arınç, Türkan Saylan'ın Ergenekon sürecinde yaşadıklarını da değerlendirdi. Saylan'ın cenazesinde hükümeti temsilen birisinin katılması gerektiğini söyleyen Arınç, en uygun ismin de Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu olduğunu söyledi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkan Saylan'ın evinin aranmak istediğinin hatırlatılması üzerine şunları söyledi:
''Sayın Saylan'ın ilerlemiş yaşı ve hastalığı sebebiyle ve toplumdaki hizmetleri açısından büyük bir saygınlığı var. Bunu görmemek mümkün değil. Kabul edersiniz ya da etmezsiniz ama ortaya koymuş eserleri var. Özellikle kız çocuklarının okuması konusunda, onlara burs, yurt temin edilmesi konusunda.
Ben kendisiyle hiç görüşmedim. Daha sonra sanıyorum YÖK üyeliği falan yaptı. O dönem içerisinde de karşı karşıya gelmedik ama ismini çok iyi biliyorum ve toplumdaki saygınlığını da bir ölçüde kabul ediyorum. Bir ölçüde bunu kabul etmeyenler de olabilir. Yani ben böyle bir kıyaslama yapabilecek durumda değilim. Ama çocuklarımızın okuması konusunda, Türkiye'de cehaletin yıkılması konusunda bir insan çok önemli fedakar çalışmalar yapmışsa ki onlardan birisi olduğu söyleniyor Sayın Saylan'ın buna saygı duymamak mümkün değil.''
Arınç, kolluk kuvvetlerinin ceza soruşturması ve gözaltıları, savcı veya hakim kararıyla yapabileceğini belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
''Bu konuda, sanıyorum sadece Saylan değil, şu anda tutuklamaları da gerçekleşmiş olan 4 veya 5 rektörle ilgili olarak da bunları konuşabiliriz. Yani Mehmet Haberal bilinmeyen bir insan değil. Toplumda çok saygın bir insan. Bunlarda gözaltına alındılar ve sonra tutuklandılar.
Yani birisinin yaşı itibariyle bizim ceza hukukumuzda (ona şöyle bir muamele, buna böyle bir muamele yapalım) şeklinde bir ayrımcılık söz konusu değil. Ancak infazı halinde, cezanın çektirilmesi noktasında daha sonradan çıktı biliyorsunuz evinde veya gözetim altında çektirilebiliyor. Veya yaşı itibariyle sürekli bir hastalığı varsa Cumhurbaşkanı tarafından da affedilebiliyor. Burada bir suç ihbarıyla karşılaşan güvenlik güçleri ve buna lüzum gören savcı ve hakimin kararıyla bir insan evinden alınmışsa ona bizim söyleyebileceğimiz çok fazla bir şey olmaz.''
-''SAYLAN'IN BÖYLE BİR MUAMELEYE MARUZ KALMASINA ÜZÜLDÜM''
Konuyla ilgili yargıcın veya savcının delil ve emarelerin ne noktada olduğunu düşünmesi gerektiğini ifade eden Arınç, şunları kaydetti:
''Kaçma tehlikesi var mıdır, delilleri yok etme endişesi var mıdır? Eğer bütün bunlar çok kuvvetli delillerle sonuçlanıyorsa o zaman görevlerini yapıyorlar dememiz lazım. Yok, zaten evinde, zaten hastanede, çok kısa kalmış bir ömrün mücadelesini veriyor... Biz bunun evde ifadesini alırız, böyle bir muamele yapmayız da diyebilirlerdi. Eğer haklarındaki iddialar suçlamalar çok hafif olmasına rağmen böyle bir işlem yapmışlarsa savcısı da hakimi de polisi de suçludur. En azından takdir haklarını kullanmamışlardır.
Ben ellerindeki donelerin ne olduğunu bilmiyorum. Şu kadar yaşına gelmiş, böyle bir amansız hastalıkla boğuşan bir insanın eldeki deliller ve iddialarla çok ciddi değilse, kaçma kurtulma endişesi yoksa, delilleri yok etme, karartma endişesi de yoksa buna rağmen evinden alınmaya çalışılması fevkalade yanlış. Fevkalade haksız bir iştir. Ama bu savcının hakimin bileceği bir iştir. O derse ki 'bu bir toplu suç konusu, filan filan yerlerle de irtibatı var, biz böyle bir işlem yapmaya mecbur kaldık' diyorsa, bunu mahkemesi kendi içinde tartışır. Biz buna buradan karar veremeyiz.''
Bülent Arınç, Saylan'ın böyle bir muameleye maruz kalmasına üzüldüğünü ifade ederek, ''Bir bayan olarak, anne olarak, bilim kadını olarak, toplumda saygınlığı olan bir insan olarak... Ama saygınlık dediğimiz şey, eğer bir cürümle itham ediliyorsa bir insan ona bir ayrıcalık tanımaz. Yani kimsenin suç işleme imtiyazı yok. Böyle bir muameleye maruz kalması belki hastalığı tetiklemişte olabilir. Gerçi Allah'ın verdiği bir ömür'' dedi.
''KATILMASI İYİ OLURDU''
Bülent Arınç, Fatih Altaylı'nın ''Saylan'ın cenazesine devlet erkanından neden kimsenin katılmadığı?'' sorusunu da şöyle yanıtladı:
''Sayın Cumhurbaşkanı bir taziye mesajı yayımladı. Sayın Cumhurbaşkanının bir kişiyle temsil edilmiş olmamasının sebeplerini bilemem. Özellikle Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu'nun bir hanımefendi, bilim kadını olarak, eğitim hizmetlerine gönül vermiş bir insanın cenaze töreninde bulunması çok doğal olurdu. Çokta iyi olurdu. Bu hangi sebeple gerçekleşmedi bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı da katılamamış. Bunların da katılması iyi olurdu. Binlerce insanın büyük bir üzüntüyle cenazesini takip ettiği bir hanımefendiye karşı en azından görevimizi yerine getirmemiz lazım.''
Geçmişte bazı cenaze törenlerinin bazı siyasi gösterilere sahne olduğunu anlatan Arınç, ''Şimdi ben böyle bir şey hissetmedim bu olayda. Yani gidemezdim de mecliste genel kurulda nöbetçiydim. Gitmeyi düşündüm mü? Doğrusu onu da düşünmedim. Çok samimi olarak söyleyeyim'' dedi.
''TEMSİL BAKIMINDAN BİRİSİNE İHTİYACIMIZ VARDI''
Danıştay baskınından sonra bir hakimin hayatını kaybetmesinden sonra cenazeye katılmak istediğini, ancak birileri tarafından cenazenin provake edildiğini anlatan Arınç, şunları söyledi:
''Meclisteydim bütün hazırlığımı yaptım, gitmek üzere haber bekliyorum orada. Ama istihbarat çok kötü geliyor. Burada hazırlıklar var. Cenaze sahipleri tarafından değil. Ama birileri tarafından orada provokasyon yapılacak. 'Ben geleceğim' dedim, 'beni korurlar, buna bir görev yapmam lazım.' Son dakikada 'lütfen gelmeyin' dediler ve gitmedim. Cemil Çiçek gitti, Abdülkadir Aksu gitti, Abdüllatif Şener gitti başlarına gelmedik kalmadı. Fevkalade üzüntü verice sahneler oldu. Kovalamaca sahneleri çıktı. Ne idüğü belirsiz kişiler bakanların arkasından hakaret ettiler.
Kendi seçim bölgemde yaşadım. Bir yarbayımız rahmetli oldu. Cenazesine gittim. Cami avlusunda ilk defa gördüğüm insanlar, hepsi yerlerini almışlar. 'Hainler dışarı', 'yuhalamalar'... Çılgınca, gözleri dönmüş bir biçimde... O da ayrı bir mevzu... İçlerinde tanıdığım insanlarda oldu tabii. Sırf o provokasyonu yapmak için oraya gelmişler.''
Arınç, ''Böyle bir endişe söz konusu ise çünkü bazı kesimler hükümeti her şeyden suçlu tutmaya, her şeyden cezalandırmaya çalışıyorlar. Bir bakanın veya başbakanın o cenazeye katılmış olması halinde kötü, zihinlerdi iz bırakabilecek zor duruma düşebilmesi... Provokasyon hazırlığı varsa belki o açıdan gitmemişlerdir'' diye konuştu.
Bülent Arınç, Fatih Altaylı'nın ''Yine de Nimet Hanım gitseydi iyi olacaktı'' demesi üzerine, '' Çok iyi olacaktı. Nimet Hanım da çok medeni bir insandır. Yani kendi camiasından bir insan. Sonra hükümeti de temsil etmiş olurdu. Ama neredeydi, ne yapıyordu bilmiyorum. Ama mutlaka bir katılım olmalıydı, bu katılım hükümet adına olabilir, vilayet adına sayın vali ya da belediye başkanı olabilir. Toplumun dikkat ettiği, hassasiyet gösterdiği bir konuydu. Birilerine malzeme çıkarmak adına olmasa bile temsil bakımından herhalde birisine ihtiyacımız vardı'' dedi.