Dün Sabah gazetesi 'İkinci demokratik açılım paketinin detayları basına sızdı' manşetiyle çıktı okurlarının karşısına. Haberde açılımın gizli 7 maddesi tek tek sıralanırken, bu haber Bugün gazetesinin bugünkü manşetiyle yalanlandı. 'Ankara sürpriz paketle sarsıldı' manşetiyle verilen haberde, Bugün gazetesinden Adem Yavuz Arslan Ankara'yı karıştıran böyle bir paket hazırlığının söz konusu olmadığını yazdı.
İşte Arslan'ın Bugün gazetesinde yer alan haberi;
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, katıldığı bir konferansta terörle mücadele yasasından tutukluluk sürelerine kadar bir dizi düzenlemeyi içeren çalışmanın sürdüğünü açıkladı.
"TUHAF BİR DURUM VAR"
Tabii kamuoyu bu ifade üzerinden yoğun bir tartışmaya girdi. Manşetlere muhtelif paket çeşitleri taşındı.
Peki gerçekte ne oluyor? Ne tür bir paket hazırlanıyor ve içeriğinde neler olacak?
Açıkçası başkentte tuhaf bir durum var.
İLGİLİ KURUMUN PAKETTEN HABERİ YOK!
Çünkü; Bakan Atalay'ın bahsettiği türden bir çalışmayı yapacak olan kurumun böyle bir paketten haberi yok. Doğrusu bir çalışma var fakat bu hazırlığın içeriği Atalay'ın açıkladığı türden değil.
Tamamen yargılama sürecini kısaltabilmek ve aynı zamanda AİHM'de Türkiye'nin elini zora sokan bazı usul hatalarının düzeltilmesinden ibaret bir çalışma yapılıyor.
Hazır olduğu söylenen pakette ise 'Sayın Öcalan' demenin suç sayılmayacağı, suçu ve suçluyu övme maddesinin gözden geçirileceği, dağdan inişlerin teşvik edileceği, terör örgütü propagandası ile ilgili düzenlemelerin esnetileceği iddiası var.
BU AŞAMADA ŞU NOTU DÜŞMEK ŞART;
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay yeni demokratikleşme paketlerinin hazırlandığını söylüyor ve bu da doğal olarak beklentiyi yükseltiyor. Fakat yapılan çalışmalar tamamen teknik ve Kürt meselesine endeksli değil. Hüseyin Çelik'in tabiriyle hükümet programında yer alan 2023 vizyonunun gerekleri zamana yayılarak yapılıyor. 'Yeni paket' beklentilerini yükseltmek ikinci bir Habur sendromu doğurabilir. Çünkü iyi niyetli bile olsa gündem değiştirmek için yapılan açıklamalar ya da atılan adımlar, boşa çıkan beklentiler büyük hayal kırıklığına yol açar. Demokratik Açılım sürecinde yapılan en büyük hata 'doğuda beklentiyi, batıda da tepkiyi arttıracak adımlardan kaçınmamak' olmuştu. Şimdi aynı hatayı yapmanın bir anlamı yok. Ankara için bir diğer sakıncalı konu da şu: Son dönemde güvenlik güçlerinin ortak operasyonları sonucu PKK, tarihinde görmediği kadar zor bir kış geçiriyor. Hem sığınakları, kampları imha ediliyor hem de önemli isimleri ölü ya da diri ele geçiriliyor. Öyle ki silahlı kanadının 5'te 1'i çökertildi.
"BAŞARININ TEST EDİLMESİ ŞART"
Fakat bu durum örgütün bittiği dağıldığı anlamına gelmiyor. Darbe aldığı doğru ama bittiğini söylemek mümkün değil.
Bu aşamada 'hadi örgütü dağıttık, paketleri açalım bu sorunu çözelim, İmralı'ya uygulanan ambargo kalksın' türü söylemlerin ne yeri ne de zamanı.
Çünkü literatüre 'etkin güvenlik' olarak giren ve şu anda uygulanan sistemin başarısının test edilmesi şart.
Bir başka ifadeyle terör örgütüne karşı başarılı olunduğunu söyleyebilmek için en az 6 ay, ortalama 1 yıl geçmesi gerekiyor.
En azından PKK'nın eylem kabiliyetinin kırılıp kırılmadığını görmek için 2012 yazının görülmesi lazım.
Erken atılacak her adım süreci tersine çevirebilir.
UZUN TUTUKLULUK DEĞİL UZUN YARGILAMA SORUN
Tekrar demokratikleşme paketi meselesine dönersek...
Aslında burada da bir bilgi kirliliği var. Süren kapsamlı davalara muhalif kesimler 'uzun tutukluluk süreleri' başlığı altında bir kampanya yürütüyorlar ve bu kampanya etkili oldu.
Öyle ki 'uzun tutukluluk' diye başlayan cümleleri kuranlar bile neyi anlattıklarını bilmiyor. Oysa Türkiye'nin sorunu uzun tutukluluktan önce uzun yargılamalar.
NEREDEN ÇIKTI BU ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER?
Konuyu en baştan anlatırsak işin aslı şöyle: Türkiye, terör mağduru bir ülke. Son 30 yılda binlerce şehit verdik. Bu yüzden terör yargılamaları her zaman gündemdeydi. 1983'te kurulan DGM'ler uzunca süre bu duruşmaların yapıldığı mahkemeler oldu.
Fakat 1 Haziran 2005'te yeni CMK yürürlüğe girdiği için DGM'lerin yerine 250-252. maddeleriyle düzenlenen Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) kuruldu.
Terör soruşturmalarının diğer suçlara oranla zor ve teknik bir konu olması nedeniyle ÖYM'lerde görülmesi gerekiyor. Uzmanlık isteyen bir alan. Yani bir gün kira ya da alacak davasına bakan mahkemenin ertesi gün terör örgütü davasına bakmasını beklemek mantıklı değil.
Usule ilişkin farklar da var. Mesela adi suçlarda CMK 91'e göre gözaltı süresi 24 saat. CMK 250'nin kapsamına girenlerde ise 48 saat. Hem örgüt üyelerinin hem de delillerin elde edilmesi için gözaltı süresi uzun olabiliyor. Aynı şekilde CMK 252/2'ye göre ÖYM'lerin kapsamına giren suçlarda tutuklama süresi iki kat uygulanıyor. Herhangi bir ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarda tutuklama süresi 5 yıl iken ÖYM'lerde bu 10 yıl. Bu düzenlemenin gerekçesi de ilgili davalarda sanık sayısının ve dosyanın içeriğinin kabarık olması. Meşhur Dev Sol davası bunun en bariz örneği.