Bu yumruk Doğan grubunu karıştıracak!

Aynı grupta yazdıklarına bakmadan çakmış Yılmaz Özdil’e… Öyle ki, “Medyanın yüz karası!” demiş…

Cengiz Çandar ile Ahmet Hakan, Aynı grupta yazdıklarına bakmadan çakmış Yılmaz Özdil’e…
Öyle ki Çandar, “Medyanın yüz karası!” demiş…
Hatta daha öteye geçip: “Medyanın Ogün Samast’ı” diye eklemiş…
Ama o da Ahmet Hakan gibi “isim” vermemiş…
Olur da patron lâf ederse, “ben ortaya yazdım” demek için olsa gerek…

 

AHMET HAKAN'IN YILMAZ
ÖZDİL'E 'YUMRUĞU"...
"Yumruk raconu" başlığını atan
Ahmet Hakan'da kendi gazetesinin
köşe yazarı Yılmaz Özdil'i şu
satırlarla vurdu;  

 *  Lümpen faşistin biri, Ahmet Türk’e hoyratça saldırıp burnunu kırdığında, “İyi ama mayınlar da askeri öldürüyor” demek, “Birader, o mayınları oraya Ahmet Türk mü yerleştirdi?” sorusunu sordurur.

*  Magandanın teki, Ahmet Türk’e yumruk attığında, “İyi ama askerlerimiz de şehit oluyor” demek, “Bunların alayı PKK’lıdır” demekle eşanlamlıdır ve bu tür yaklaşımlar sadece öfkeden gözü dönmüşlerin yüreklerini soğutur.

*  Şiddete meyilli dangalağın teki, Ahmet Türk’e saldırdığında, bin dereden su getirerek saldırıya meşruiyet kılıfı giydirmeye çalışmak, “Şiddetin bazen meşru gerekçeleri olabilir” diyen teröristlere bulunmaz bir koz verir.

Bakın neler yazmış Cengiz Çandar…

Ahmet Türk ve “medyanın Ogün Samast’ları”...

Ahmet Türk’te doğduğu toprakların görmüş geçirmişliğinden gelen bir “ruh asaleti” olduğu için kendisine yapılan saldırı sonucunda karşılaştığı büyük dayanışma duygularına karşılık “bir musibetten bir hayır doğar” mealinde bir “yüce gönüllü değerlendirme” yaptı.

Ahmet Türk kendisine yapılan saldırının anlamını ve sonuçlarını gayet iyi kestirecek tecrübeye de, kavrayışa da sahip; temsil ettiği yüzbinlerce insanın nabzını da kuvvetle hissedebiliyor. Eğer saldırının hedefi olduğu halde “yatıştırıcı” rol oynamasa, olayın kolaylıkla bir “Kürt-Türk kan davası”na dönüşebileceğini, önü alınamayacak bir şiddet olayları sürecinin başlayabileceğini seziyordu.

Bu tür bir gelişme öncelikle Türkiye’nin çileli Kürtlerine çok daha büyük acılar yükleyecekti. Ahmet Türk, her zaman olduğu gibi Kürtleri sakınmıştır.

Ve, her zaman olduğu gibi Türk-Kürt beraberliğini, barış ortamını, Türkiye’yi sakınmıştır.

Ahmet Türk’ün bütün bu özel ve üstün yönleri, Türkiye’nin özellikle “Batı”sındaki birçok insan tarafından fark edilmiş olduğu için, kendisini duygulandıran müthiş bir dayanışma seline muhatap olmuştur.

“Yumruk”tan sonra olup-bitenler, büyük ölçüde Hrant Dink’in cenazesindeki görkemli dayanışma görüntülerini hatırlatıyor.

Ahmet Türk’e “cepheden saldırı” güvenlik kuvvetlerinin huzurunda gerçekleşti. Hrant Dink’in kahpece “ensesinden vurulması” bir yıl öncesinden güvenlik birimlerinin bilgisi altında hazırlanmıştı.

İki olay arasındaki şaşırtıcı paralellikler, bu ülkenin vicdanları kötülüğe prangalanmamış insanlarının dikkatinden kaçmadığı için, onlar Hrant Dink cinayetindeki utanç duygusu ve bir tür “vicdan azabı”nı “Samsun olayı”nda da duydular.

GAZETECİLER.COM

Medyanaliz Haberleri