Sen benim siyasetimi benimsemezsen ben de doğru bildiğim şeyi silah gücüyle elde ederim, dağa çıkarım arkadaş" diye bir yaklaşım kabul edilebilir mi;
Türkiye'de siyâsi hayat, işte böyle bir erginlik imtihanından geçiyor. Siyasi partilerin çoğu, milli iradenin desteğini kazanmak için çabalıyor; birkaçı ise halkta bulamadığı desteği (gâhi dağlarda, gâhi toprağa gömdüğü MKE envanterine kayıtlı) silahta arıyor. Gide gide bir arpa boyu yol mu gitmişiz; dünün Celâlisi de aynı şeyi yapıyordu.
Akşam gazetesinden Özlem Çelik, eski DTP'li Emine Ayna'ya soruyor: "Kürt sorununun çözümü için yola çıkan hiçbir hareket PKK'dan bağımsız hareket edemiyor eleştirileri de var, öyle mi??" Cevap şöyle, "Kürtler PKK'dan bağımsız hareket etmeli diye bakarsak çözümsüzlüğü istiyoruz demektir" ve devam ediyor, "Ben demokratik siyaset içinde yer almak istiyorum, ben barış istiyorum. Buna niye karşı çıkayım? PKK'nın söylediklerine, taleplerine bakıyoruz. Reddedilir talepler değil..."
Sonra bir soru daha soruyor Özlem Çelik, "PKK barış istiyorsa Reşadiye'deki saldırı neydi o zaman?"
El cevap: "Siz demokratik kanalları açarsanız silahlar susar. Silahlı bir örgütü terörist ilan edip operasyonlar düzenleyip sivil vatandaş eylem yaparken öldürüp sonra silahlı örgüte niye silah kullandın diyemezsiniz. Ben bunu olumlamak anlamında söylemiyorum. Reşadiye olmasın mı istiyoruz? O zaman demokratik kanalları açalım. Devlet silah kullanırken, terörist ilan ederken, teslim olmaya zorlarken siz silahlı örgüte ne diyeceksiniz?"
Bu cevabı anlayabilmek için biraz zihnimizi toparlamamız gerekiyor; meselâ, "Silahlı bir örgütü terörist ilan edip operasyonlar düzenleyip sivil vatandaş eylem yaparken öldürüp sonra silahlı örgüte niye silah kullandın diyemezsiniz" cümlesi düz mantığın, hemen anlayabileceği cinsten bir mânâyı işaretlemiyor, sanki trans halinde söylenmiş, dolayısıyla sahibini hukuken bağlamayan hipnotik bir ibâre gibi; fakat zihni karışıklığın evc-i bâlâsında durduğu kesindir.
Yine de Emine Ayna'yı tebrik etmeli; Akşam gazetesine verdiği cevaplar, Kürt meselesinin, etnik, sosyal, iktisadî değil de, en evvel zihnî bir kavrayış farkından beslenip büyüdüğünün ifşâsı hükmündedir; ve o notu unutmayalım: Emine Ayna, açılımın sona erdiğini pek gevrek bir kahkahayla ilan eden DTP milletvekiliydi. Tebrik edilmeli çünkü daha önce kimse bu netlikte konuşmamıştı.
Demokratik açılımın muradı ile, Emine Ayna'nın zihnindeki teşevvüş mukayese edilmez; kendisi bunu anlamayabilir fakat birileri anlatmalı ki Kürt meselesinin önündeki en büyük engel, dağdaki silahlara ve silahlı adamlara yaslanarak düzde siyaset yapılamayacağı gerçeğidir. Türkiye olanca enerjisiyle diğer bazı çetelerin toprağa gömdüğü silahlara dayanan siyaseti tasfiye etmeye uğraşırken, PKK'nın silahlı şantajına boyun eğmez; Türkiye, hukukun hakemliğine ve milli iradeye dayanan bir siyaset üslubuna geçmek için sancılanırken, koyun cebinden silah namlusu görünen sözde siyasetçilere meşruiyet tanımaz, tanıyamaz. Bu tarz fikir yürütmenin âkıbeti tasfiye edilmektir ve bu gibilerin yakın zamanda yine Kürtler tarafından, "kusura bakma, artık davaya zarar veriyorsun" diyerek kapı önüne bırakmaları kaçınılmazdır.
Bu memleketin insanlarını dağdaki silahla, saklı cephaneliklerdeki silah arasında tercih yapmaya zorlayanların geleceği yok. "Mahallenin en harbî, en delikanlı, en patavatsız kızı" olmak Emine Hanım'ın hoşuna gidiyor olabilir fakat dünyanın hiçbir parlamentosunda yeri yok böyle garip lâfların. Ama psikiyatri kliniğinde evet...
Binaenaleyh lütfen bir susunuz Emine Hanım, Kürtlere zarar veriyorsunuz!