FUTBOL OYNAYAMIYORMUŞ
Yirmi yaşlarında resmî görev almış, Anadolunun ücra bir köyünde imamlık yapıyordum. İmamlık için gerçekten çok gençtim. Yaşımın gençliği, yerinde duramayan yapımla birleşince içim ile dışım adeta birbiriyle savaşıyordu.
İmamlık olgunluk isteyen, attığı her adımı hesaplayarak atmayı, özellikle de ağzından çıkanı kulağın duyması gibi çok önemli özelliklere sahip olmayı gerektiriyordu.
Futbol oynamayı çok seviyordum. Lakin köylülerde futbol topu ile alakalı yanlış bir inanç vardı. Neymiş efendim güya Hz. Hüseyin efendimizin kafasıyla top oynanmış. Top oynamak bu yüzden çok ama çok büyük günahmış.
Böyle düşünülen bir yerde top oynamak şöyle dursun, maç hakkında konuşmak bile imam için şikayet konusu olabilirdi. Ben de hakkımda müftülüğe şikayet gitmesin diye futbol oynama hevesimi içime gömmüştüm. Kimseye maç hakkında yorum dahi yapmıyordum.
Günlerden güzel bir yaz günüydü. İmamlık yaptığım köy ile yakın köy arasında futbol maçı vardı. Benim yaşımda ki gençler hazırlanmış bizim evin önünden geçip sahaya doğru gidiyordu.
Onları o formalar içinde görünce içim gitti. Oynamak istiyordum ama köylülerin tepkisinden çekiniyordum. Müftüye şikayete giderler, peşimde namaz kılmayabilirler diye endişe ediyordum.
Rahmetli Ayhan abiye gittim. O benim büyüğüm, dert ortağım, sırdaşım karşılıksız seven, gözü pek hayatta tek arkadaşımdı.
- Ayhan abi köyün maçı var,
- Evet, çok önemli bir maç. Şimdiye kadar karşı köyü hiç yenemedik.
- Öylemi?
- Ya evet, sen hocasın bi okusan üflesende bizim gençler yenseler.
- Abi üflemekle olmazda, iyi oyuncu olması lazım.
- Hocam iyi oynayanı nerden bulacağız. Köyün kapasitesi belli.
Çekindiğimden Ayhan abiye bile ben oynarım diyemedim. Yaz günleri namaz vakitlerinin arası epey vardı. Maçta öğle namazı ile ikindi arasında olacaktı. Öğleni kıldırıp Ayhan abiyle maçın oynanacağı harmanlar denilen çimenliğe gittik. Güya uzaktan bakacak öylece tatmin olacaktım.
Karşı köy takımı çoktan gelmiş maç için ısınma hareketleri yapıyorlardı. Bizimkiler ise hala on bir kişi oluşturma telaşında, kafa yoruyorlardı.
- Zeki sen defanstan çıkma. Onların dokuz numarasına adım attırma.
- Yok ben defans durmak istemiyorum. Ben gol atacağım.
- Ya olmaz.
- Olmazsa bende oynamam.
Futbol mevkileri için çekişmeler sürüp gidiyordu. Gözlerim on numaralı formadaydı. Acaba kim giyecekti. Bizim takım Zeki’nin küsüp gitmesiyle bir eksik kalmıştı. Ayhan abiye oynaması için teklif ettiler. Oda futboldan anlamadığını, hem yaşı da geçtiği için faydalı olamayacağını söyledi.
İçimden bana teklif etselerde ben oynasam diye iç geçirdim. Ama ben imamdım. Kendiliğimden maç oynamak istiyorum diyemezdim. Ne derlerdi kimbilir.
Gözüm futbol topuna takıldı. Ne kadar da güzel görünüyordu. Siyah beyaz sekiz gen köşeli top yeni alınmış, göz alıcıydı. Ne güzel oynanır diyordum. Top bir metre önümde gerçekti ama benim hayallerimi süslüyordu.
Adam yokluğundan maç bizim takım bir eksik oyucu ile başladı. Çekişmeli geçiyor takım bir eksik oynamanın verdiği dezavantaj ile doğru dürüst atağa kalkamıyordu.
Ayhan abi benim maça bakışımdan bir şeyler sezdi. Zeki adamdı. O zamana kadar top oynamakla ilgili hiç konuşmamıştık. Ama şimdi benim oyuna bakışımdan heyecanımdan top oynayabileceğimi anlamıştı. Beklediğim teklif ondan geldi.
- Hocam üfle dedim kabul etmedin. Bari maça girip oynasanda yensek. Hem bizim çocuklar bir kişi eksik.
- Olur mu dersin abi?
- Olur, neden olmasın.
- Ne derler?
- Hiç bişey diyemezler, sende bu köyde yaşıyorsun. Karşı takıma ne?
- Köylüleri diyorum abi. Cemaat ne der?.
- Ha o mesele mi? Onlar da bişey demez, derlerse sorumluluk bende.
- Tamam abi.
Ben maça hazırdım, benim başlamam için maçın durması gerekiyordu. Ayhan abi maçı durdurdu. Zekinin yere bıraktığı formayı bana verdiler. Oracıkta bulunan çalının arkasına geçip üstümü değiştirdim. Beklenen an gelmişti. İçim kıpır kıpır, besmeleyi çekip sahaya girdim.
Nasıl bir susamışlık ki girer girmez, ilk iş topa hakimiyet kurmak oldu. Topu ayağıma aldığımda takım rahatlıyordu. Her yere koşuyor, takımı libero pozisyonunda yönetiyordum. Maça defans pozisyonunda başlamıştım ama ilerleyen zamanda orta sahaya geçip uzaklardan bir şut çektim. Mesafe gerçekten çok uzaktı ve nasıl olmuşsa olmuş top gol olmuştu. Maç yeniden başladı, rakibin şaşkınlığından yararlanarak topu kapıp sürdüm. Bir iki derken kaleciyi de geçip ikinci golü attım. Gençler sevinçten çıldırmış gibiydi. Takıma acayip bir moral gelmişti. Müthiş bir maç çıkardık.
Maçı 2-0 sıfır geriden gelip 3-2 yendiğimizde ben de iki gol atmıştım. Köyde gençlerde, büyüklerde hatta kadınlarda bile büyük sevinç vardı.
Herkes sevinirken ben düşünceliydim.
Kimseye bir şey söylemeden hızlıca eve gidip yıkandım. Çamurlu üstümü başımı değiştirdim. Tedirginliğim devam ediyordu. Acaba top oynayan hocanın camisine gelecekler mi? Acaba ikindi namazında peşimde namaza duracaklar mı diye.
Rahmetli Ayhan abi futbolcuları toplayıp konuşmuş. Hepiniz babalarınızı alıp camiye gelin. Hoca sizi sahada yalnız bırakmadı siz de hocayı camide yalnız bırakmayın demiş.
Benim hiç bir şeyden haberim yoktu. Camiye gidip ikindi ezanını daha bir nağmeli okudum. Hani sanki bir hata etmişim de onu düzeltmek için daha bir gayret sarfediyorum hissiydi bu.
Ezan okurken insanlar camiye gelsin diye hiç bu kadar içten niyazda bulunmamıştım.
Minarenin ezan okunan bölmesinden camiye girince bir de ne göreyim. Cami cemaatle dolmuş. Gençler bana doğru bakarken kendimi garip his kapladı. Sarık cübbe içinde cami imamından çok kendimi omuzlara alınmış golcü gibi hissetim.
Namaz sonunda birde aşrı şerif okudum. İlk Ayhan abi gelip musafaha edip boynuma sarıldı. Peşinden ihtiyarlar, sırayla gençler gelip “Allah kabul eylesin hocam” deyip elimi sıktılar.
O maç o yaz köyde uzun zaman konuşuldu. Şöyle yendik böyle yendik. Ama benim top oynamam hakkında tek kelime dedikodu olmadı.
Bir gün Ayhan abi geldi.
- Hocam biliyor musun, bizim yendiğimiz köyün imamını köylüler istemeyiz diyerek müftüye şikayet etmiş.
- Abi sebep neymiş?
- Yaşlı imiş, top oynayamıyormuş
H. İbrahim ÇORAKLI