İsveç Türk İşçi Dernekleri Eski Başkanı Osman Özkanat Habername HABERNAME için yazdı...
Zaman öyle bir hızla geçti ki içerdekiler işkence boyutuyla, dışarıdakiler farklı bir boyutla, 12 Eylül askeri darbenin hışımına uğrarken, bende payıma düşeni aldım.
11 Eylül 1980 Ankara’dayım. O dönemde Türk İsveç İşçi Dernekleri Federasyonu başkanıyım. İsveç’ten Türkiye’ye gidecek bir heyetin programlarını son kere gözden geçirmek için çeşitli kurumları dolaşıyorum. AKSAM ÜZERİ Ankara caddeleri ”sokak terörü nedeniyle fazla kalabalık değil… Ama sağa sola atılmış bombalar patlıyor. İşin ilginç tarafı sıkıyönetime rağmen ortada ne bir asker ne bir polis var. Belki biraz kuşkucu davranıp Konya’nın Kulu ilçesine yalnız yaşayan babamı görmek için 1 saatliğine de olsa göremeye gittim. Olur ya bir ihtilal olur belki de bir daha görmek nasip olmaz düşüncesi. Çünkü ortalık tos- duman her an askeri bir ihtilal olur düşüncesiyle, darbeye karşı tavır alacağımdan sonumun ne olacağını bilmiyordum.
Azıcık siyasete ilgi duyan insan olarak Türkiye’nin nasıl adım adım bir askeri ihtilal götürüldüğünü görüyordum.Özellikle 24 Ocak ekonomik kararlarının hayata geçirilmesi için demokrasinin rafa kaldırılması gerekiyordu. Türkiye’deki demokratik yaşamın ”topal eşek” misali de olsa bu kararların yaşama geçirilmesi için bir engel teşkil etmesiydi…Ayni model güney Amerika ülkesi Şili de Allendeyi devirmek için de kullanılmıştı teorisyeni Fridmandi… Bu senaryo bize yabancı değildi.
12 Eylül saat 24.00 sularında İstanbul otobüsünü adlim biraz uyumaya çalıştım ama; uykumgelmiyordu bir turlu.. saat 04.00 sularında Adapazarı yakınları olmalıydı.. Yola çıkan tankları gördüm .şoförün hemen arkasında oturduğum için Radyoyu açmasını rica ettim. Şoför yolcular uyuyor simdi dese de radyoyu açtı. Radyoda Hasan Mutlu an Estergon türküsünü söylüyordu..Şoföre haydi yolcuları uyandır! ihtilal olmuş dedim..Şoför hala ne ihtilalı dese biraz sonra o da durumu fark etti.
İstanbul’a kadar bundan sonra ne yapabiliriz sorusuna beynimde yanıt bulmaya çalıştım... ilk fırsatta İsveç’ten gelecek heyetin Türkiye ziyareti iptal edilecekti öyle ya kime gelecektik?
İkinci yapacağımız is Federasyonun bir tavır takınması gerekirdi… Şunu da biliyordum:kendisine her defasında bir cezaevi inşa eden sevgili haklimiz dört gözle bir askeri darbeyi bekler hale sokulmuştu.
Yalnız da kalsam asla bu darbeyi hiç bir zaman onaylamayacaktım, tıpkı 27 Mayıs, 12 Mart’ı onaylamadığım gibi... Öyle de oldu. Hemen darbe sonrası çıkan Federasyonun dergisi Yeni Birlik’de darbeye karşı geldiğimizi ve onaylamadığımızı bildiren bir yas rengi olan siyah olarak çıkardık. Bu tavır yurttaşlığımızın alınmasına mal olsa da, ortalıkta dolaşan kelli, felli adamların 12 Eylül darbesiyle bir ülkenin geleceğini karrtmasına asla izin vermemek için direndik ve bunu da hiç unutmayacağım şekilde çocuklarımıza miras bıraktık.
O gün doğanlar bu gün 32 yaşında. Ben bedenimi kendimi bir daha sevdim 27 Mayıs-12 Mart 12 Eylül-28 Şubatlardan nefret eden biri olarak. Bu günde bu iktidarı kendi vesayetin rejimini oluşturduğu için asla tasvip etmiyorum… İktidarın halkın oyuyla geldi saygı duyuyorum ama asla yapılan siyaseti onaylamıyorum. Bu kan, gözyaşı ve uzun tutkululuk sureleri, kendi gibi düşünmeyenleri ötekileştirme, 12 EYLULUN ÜRÜNÜ olan YÖK, RÜTÜK, DOKUNULMAZLIK ve 12 Eylül anayasal ruhu, partiler yasası dururken 100 yaşına gelmiş iki adet paşayı yargılamakla 12 Eylülü yargılamış olamaz.