Dünyaya Ömer öfkesinde bakar gözlerim…
Ve bize cihadın farz kılındığı güne and olsun ki…
Gözlerim çölün safran sarısına karşı terbiyelidir evlat; bir de İtalyan kannışlığına karşı tımarlıdır ruhum!
Adım, Ömer Muhtar. Çöl kadar yaşlıdır gözlerim. Bu yüzden dikkatli bak gözlerime; çölünde kaybolabilirsin bir mücahidin.
Adım, Ömer öfkesini ve muhtar olmanın mesuliyetini taşır her harfinde.
Göz de olsa yanacaktır
Ben doğduğumda topraklarımda güzel gözlü Arap kızları “taleal bedru ” okurlardı ellerinde defne ve zeytin dallarıyla. Mahçup bir çocuktum, bakamazdım su kaynağının başındaki kızların gülümsemelerine. Çünkü ‘haram nedir’, ‘helal nerede başlar’ öğretmişti Senusî Şeyhim bana; öğretmişti dünyanın en mahrem güzelliklerine dokunanın, göz de olsa, yanacağını.
Yıllar sonra mahremiyeti içimizi sızlatacak kadar güzel bir sevgili tanıdık; adına ‘vatan’ dedik. Ve o mahrem sevgiliye el uzatanın karşısında durdu gözlerim.
Faşist İtalyanların Ömer Muhtarı tutukladıkları anki gururları. |
Zincirlerle bağlanamayanım
Ekmeğime, aşkıma, imanıma dokunanı -şairlerim de söylediler ya-, çölün tam ortasında bir çöl aslanı olup parçalar; ya da bir yaralı aslan olup yakalandım mı haykırırım yüzüne namert olanın, ‘terk et vatanımı!’ diye.
Adım, Ömer Muhtar. Zincirlerle bağlanamayanım. Ellerim, binlerce yıllık özgürlüğünde kavruldu çölün ve imanın.
Adım, Ömer Muhtar; düşmanlarım ellerime dokunduklarında, yaptıkları hatayı anlayacak kadar vicdanlı olsalar da, boynu yağlı ipe uzananım.
Adım, Ömer Muhtar; Osmanlı’dan yadigâr kalan bir kavganın tam ortasında; çölde unutulmuş bir Karslı asker kadar yalnızım ve bir o kadar güçlüyüm.
Bize cihat farz kılındığı gün eline karabina’yı alıp yollara düşen nice medrese hocası içerisinde sabırla şehadeti bekleyenlerden sadece biriydim ben.
(+) |
Çöl, kader ve cihattır adım
Adım, Ömer Muhtar; yoktur ansiklopedilerde çocuklarım, eşim ve akrabalarım. Adımın karşısında Trablusgarp yazılıdır. Bir de ülkemin fakir kabileleri durur çöl rüzgârları gibi yanı başımda.
İtalyan tanklarına karşı bir harbattan olup esen atlarımız ve dizlerini bağlayıp düşman karşısında kaçmayan yiğit kardeşlerimle söylediğimiz çölün şarkısının nakaratlarında, “çöle kanı akan her Arap, yıllar sonra özgürlük olarak doğarlar çölün kalbinde bir vaha olarak” sözleri vardır.
Adım, Ömer Muhtar. On harftir alt tarafı. Resmimi yandan, önden ve zincirlenmiş çekenler, bilemezler bu on harfin insana verdiği sorumluluğu. Bilemediler adlarımızın ve atlarımızın kaderimiz olduğunu.
Çöl, kader ve cihattır benim adımın açıklaması. Bir de Fatiha eklerseniz yanına; işte tam resmimi çekmiş olursunuz. Lakin, hırslarına yenilip başkalarının mahremine el atanlar anlayamazlar isimlerimizin anlamını, kavgamızdaki inadı.
Hamza kadar yalnızım
Adım, Ömer Muhtar. Hamza kadar yalnızım. Aslan avlamadım. Lakin Hamza’ya çölde seslenen ceylan ne demişse, bana da medresede ders verdiğim avuç içi kadar çocuklar aynı şeyi söylediler. “Sen benimle uğraşıyor, beni avlamaya çalışıyorsun ya; git, evini dağıtıyorlar, onlarla hesaplaş!” diyen ceylanın sesiyle bıraktım Kitab’ı rahleye de düştüm çölde tank ve İtalyan avlamaya.
O rahlede duran Kitap boynu bükük kalmasın diye, o Kitap’tan okuduklarım yalan olmasın diye, o çocuklar özgür ve imanlı olsunlar diye, imanda özgür ve ilme müptela olsunlar diye sarıp harmanimi boynuma, düştüm bir zımagras gibi namahremin peşine. Ve boynu bükük kalsın çocuklar, Osman’ın kanı üzerine dökülmüş gibi ağlasın diye Kitap; geçirdiler elime kelepçeyi ve yanımda durup boy boy resimler çektirdiler düşmanlarım…
Göklerden deklanşöre basan melekler de vardı
Ölüm bizi çöle çağırdığı gün; atlarımız, silahlarımız, bir yudum su, bir lokma ekmek, çöl kadar yaşlı adamlar, bir pınar kadar genç delikanlılar ve Allah’ın askerlerinden başkası yoktu yanımızda. Çok şükür İtalyan fotoğrafçılardan başka göklerden deklanşöre basan melekler de vardı. Şahidim, siyah beyaz bir resim değildir cihadım; Rabbim şahit, Rabbim şahit, Rabbim şahit! Bakmayın öyle yabancı gibi yüzüme; ben de sizler gibi bir ölümlüydüm işte!
dunyabizim.com