BRÜKSEL (AA) - SELEN TEMİZER - Belçika Eşit Fırsat Merkezi (Unia) Direktörü Patrick Charlier, ülkede dini inançlara yönelik ayrımcılığa en çok Müslümanların ve özellikle başörtülü kadınların uğradığını ancak anayasadaki boşluk nedeniyle bu vakaların kovuşturulmasının engellendiğini söyledi.
Unia, 1993'ten bu yana ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçuyla mücadele alanında "bağımsız federal kamu kuruluşu" niteliğiyle rol oynuyor.
Irk, milliyet, ten rengi, soy, ulusal veya etnik kökene dayalı her türlü ayrım ve dışlama, cinsel yönelim, medeni durum, maddi durum, yaş, dini veya felsefi inanç, sağlık durumu, engellilik, siyasi inançlar, fiziksel veya genetik özellikler, sosyal geçmiş alanlarında ayrımcılığa uğradığını düşünen her Belçika vatandaşı, Unia'ya başvuru yapabiliyor.
Ülkede bu anlamdaki tek başvuru merci olan Unia, şikayetleri değerlendiriyor, fail ile iletişime geçerek gerekli uyarı ve bildirimlerde bulunuyor. Başvuru sahibini mahkemede temsil ediyor, savunuyor ya da kendi adına kamu davası açabiliyor.
Irkçılıkla mücadele, Belçika'nın sömürgeci geçmişinin mirası olarak çok sayıda Afrika kökenli nüfusa sahip olması nedeniyle kuruluşun başlıca görev alanını oluşturuyor.
Unia, her sene yapılan başvuruları toplayıp kategorize ederek ülkede en çok hangi alanda ayrımcılığa rastlandığına dair raporlar hazırlıyor.
Geçen ay yayımlanan 2022 raporu, 7 binin üzerinde vaka tespit edildiğini, bunların büyük çoğunluğunun ırkçılıkla ilgili olduğunu ortaya koydu.
- "Halen dini inancı dolayısıyla ayrımcılığa uğrayanlar olduğu bir gerçek"
Unia Direktörü Patrick Charlier, Belçika'daki ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçlarıyla ilgili son duruma ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
"Belçika'da ayrımcılığın temelini oluşturan unsur, halen ırkçılıktır. 15 yıldır, açtığımız davaların çoğu ırkçılık, ırkçı ayrımcılık, bu anlamdaki nefret söylemi ve suçuyla ilgili." diyen Charlier, bu sene ırkçılıktan sonra en çok dava açılan konunun engellilere yönelik ve sağlık hizmetlerinden yararlanmadaki eşitsizlikler olduğunu bildirdi.
Charlier, dini inançlara yönelik ayrımcılık davalarının 2020'ye kadar 3'üncü sırada geldiğini ancak ondan sonra 4'üncü sıraya düştüğünü aktararak, "Eskisinden daha az dini ayrımcılık vakamız var ve bu konudaki nefret suçu ve söylemi vakamız da azaldı. Elbette bu, Belçika'da halen dini ayrımcılığın mevcut olduğu gerçeğini değiştirmez. Halen özellikle okullarda, kamu hizmetlerinde, istihdamda dini inancı dolayısıyla ayrımcılığa uğrayanlar olduğu bir gerçek." diye konuştu.
- "Ayrımcılığa en çok Müslümanlar maruz kalıyor"
Dini inançlara yönelik ayrımcılığa en çok Müslümanların ve onlar içerisinde en çok başörtülü kadınların maruz kaldığını vurgulayan Charlier, şöyle devam etti:
"Dini inançlara yönelik ayrımcılığa en çok Müslümanlar maruz kalıyor. Başörtülü kadınlar, şiddete ve saldırganlığa uğruyor. Çoğunlukla durum budur. Bir diğer konu da camiler. Müslüman topluluk, cami yaptırmak istediğinde çok olumsuz tepkiler oluyor. Cami söz konusu olduğunda çok milliyetçi ve çok ayrımcı bir akım olduğunu biliyoruz."
- "Durum iyiye gidiyor" tespiti
Bu konuda bir "iyiye gitme" hali gözlemlediğini, bazı liselerin, kamu kurumlarının ve özellikle özel sektörün daha kapsayıcı bir yaklaşım sergileyebilmek için Unia'ya başvurup tavsiye istediğini aktaran Charlier, "Belçika'da daha gelişmiş olan Flaman bölgesinde, işveren, işinin ehli çalışanlar arıyor. Bundan dolayı başörtüsüne çok fazla önem vermiyor. Ekonomi temelli nedenlerin yanı sıra Belçikalıların pragmatik olduğunu düşünüyorum. Toplumlarında çeşitliliği zaman içinde kabul etmeye başladılar. Fransızca konuşulan bölgede de bazı liselerin başörtüsü takılmasına izin verdiğini görüyoruz." tespitinde bulundu.
Charlier, şu ifadeleri kullandı:
"Sorun yok' demek anlamsız olur. Elbette Müslümanlar, nefret suçu ve söylemine maruz kalmaya devam ediyor. Ancak Müslümanlara ve İslam'a karşı bir tür takıntının var olduğu 5 sene öncesine göre git gide azalıyor. Toplumumuz dini çeşitliliği giderek daha fazla kabul ediyor. Sorun yokmuş gibi göstermek istemiyorum ama Müslümanlara karşı hoşgörünün eskisinden daha iyi noktada olduğu hissine sahibim."
- Vakaların çoğu soruşturulmuyor
Charlier, ayrımcılık vakalarının büyük çoğunluğunun Belçika makamlarınca soruşturulmamasına değinerek, bunun birçoğunun kanıt eksikliği, diğer kısmının da isteksizlikten kaynaklandığını, özellikle failinin polis olduğu vakaların örtbas edildiğini söyledi.
Anayasa'nın 150. maddesinin değiştirilmesi gerektiğine dikkati çeken Charlier, şunları kaydetti:
"Söz konusu madde uyarınca eğer mevzu bahis ırkçılıksa, ırkçı nefret söylemiyse ilk derece mahkemelerinde dava açılabiliyor ama ırkçılıkla ilgili değilse, dini inançla ilgiliyse, ağır ceza mahkemesine gitmeniz gerekiyor ve bu çok zor. Açıkçası bu prosedür sorunu nedeniyle kovuşturmanın neredeyse imkansız olduğunu söyleyebiliriz. Kanunda bir boşluk var, Anayasa'da bir boşluk var, bu yüzden parlamentoyu bunu değiştirmeye zorluyoruz."
- Aşırı sağın söylemlerinin gelecek yılki seçimleri etkileyebileceği endişesi
Charlier, son dönemde özellikle Flaman bölgesinde etkili Vlaams Belang Partisi öncülüğündeki aşırı sağcı hareketin nüfuzunu tüm ülkeye yayma girişimlerine işaret etti.
Belçika'da 2024'te yapılacak federal seçimlerde sağcı Flaman N-VA ve Vlaams Belang gibi partilerin oylarını artırması ihtimalinden endişe duyduğunu belirten Charlier, "Nefret söylemini ve suçunu kullanıyorlar. Aşırı sağ parti yükselirse, ülkede ayrımcılıkla, nefret suçu ve söylemiyle mücadele zorlaşır." dedi.
Charlier, Belçika'da ayrımcılıkla mücadelede en önemli konuların istihdamda, eğitimde, sağlıkta, konutta yapısal ve sistemsel ayrımcılığın ele alınması olduğunu sözlerine ekledi.