AK Partili Mehmet Metiner, “BDP kendisini siyasi gerilla gibi konumlandırıyor ama kapatılmasını sakıncalı görürüm” dedi. Metiner, Zana’nın açıklamalarından “korkmamak” gerektiğini söylüyor
AK Partili Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Başbakan Erdoğan tarafından açıklanacak 2. Demokrasi Paketi’nin “Yasakları yasaklamak” amacı taşıdığını söyledi. AK Partili Metiner, Vatan’ın güncel konulara ilişkin sorularını şöyle yanıtladı:
-Leyla Zana’nın “Özerklik yetmez” açıklamalarını nasıl yorumluyorsunuz?
Zana’nın söylediklerinden korkmamak lazım. Evet, dibinde bir tahrik, toplumunun sinir uçlarıyla oynama var. Ama bilinmesi gerekir ki bunların daha aşırısının söylenmesi bile ülkeye zarar vermez. Düşünce düzeyinde kaldığı sürece en aykırı ve şoke edici öneriler, demokrasi içinde kendine yer bulabilmeli. Bunun siyasetini yapanlar var olabilmeli. Daha ilerisini söyleyeyim; ayrılıkçılık dahil her fikir ve öneri, özgürce tartışılabilmelidir. Düşünceden korkanlar demokrat olamazlar. Yeter ki araya silah, şiddet girmesin.
- Talebi nasıl değerlendiriyorsunuz?
İki açıdan ciddi itirazım var. Birincisi, üslubuna. Üslubu, çözümsüzlüğü derinleştiren bir anlayış üzerine oturuyor. İkincisi, üslubunun üzerine oturduğu anlayış totaliter ve ben merkezci. Zana, kendi adına konuşabilir, ama bütün Kürtler adına asla! Ben de bir Kürdüm ama asla Zana gibi düşünmüyorum. Bırakınız ayrı bir devleti veya federasyonu, özerkliği bile yanlış buluyorum. Kürtler’in kahir ekseriyetinin Türkiye’den veya Türk kardeşlerinden ayrılmak gibi bir düşünceleri asla yok. Zana’nın istediği şey, PKK eliyle kendi totaliter ve otoriter anlayışının iktidarda olacağı bir toprak parçası. Zana’nın anlayışında olan parti veya PKK, Kürtlere kendilerine rağmen bir yol ve siyaset izleme hakkı bile tanımıyor. Dün devletin PKK’yı vesile kılarak Kürtler üzerinde estirdiği terörün daha fazlasını ve aşırısını bugün PKK kendisi gibi düşünmeyen Kürtler üzerinde uyguluyor.
- Bülent Arınç’ın bütçe konuşması yeni bir Kürt açılımının sinyali verildi gibi yorumlanabilir mi?
Demokratik açılım, önü açık bir süreçtir. Hiçbir zaman bu süreci kapamadık. Habur ile birlikte bir türbülans yaşandı. O kötü deneyim bizi demokratik açılım projemizden vazgeçirmedi. Yeni anayasa ile birlikte ayrıca bir yol temizliğine ihtiyaç var. Eski Türkiye’ye ait ne kadar yasak içeren yasa varsa tüm bunların temizlenmesi gerekiyor.
- “Yol temizliği”nden kastınız yasal düzenlemeler mi?
Bizim demokrasi yol haritamız, ‘Türkiye’de yaşayan herkes hür ve eşit vatandaştır’ temeline oturuyor. İmtiyazlı vatandaşlık anlayışlarına karşıyız. Sayın Arınç’ın söylediği budur. Kürt vatandaşlarımızın ne eksiklikleri varsa elbette onları gidereceğiz. Bu anlayışlarımızı içeren düzenlemeler olacak. Sayın Başbakanımız açıklayacaktır. Bu anlayışımız temelinde, yeni düzenlemeler yapmak istiyoruz. Yasakları yasaklamak istiyoruz. Yasakları yasaklayacağız ama teröre, şiddete övgüyü asla suç olmaktan çıkarmamak lazım. Herkes düşünce heybesinde ne varsa bunu sonuna kadar savunsun. Demokratikleşme paketinin bir boyutu da yargısal işlemlerin hızlandırılması. Çünkü geciken her adalet adaletsizliğe dönüşüyor.
- “Kürt vatandaşlarımızın tüm haklarını vereceğiz’’i nasıl okumak gerekiyor? Mesela KCK davasında sanıklar Kürtçe konuşma talebinde bulundular, hakim reddetti...
Yargının Kürtçe savunmaya izin vermemesi, bizim demokrasi anlayışımız ile bağdaşır bir tutum değil. Ancak yargıçlarımızın böyle bir taktir yetkisi var. Biz taktir yetkisine bırakılmadan tüm bu alanları yeniden düzenlemeliyiz. Bir insan ana dilinde savunma yapmak, Kürtçe savunmak istiyorsa yapmalı. Bu ülkenin bütün ana dilleri bizim dilimizdir. Bunlardan birinin resmi dil olması, diğer ana dillerin üvey evlat muamelesi görmesini gerektiren bir durum değil. Türkçe resmi dil olmaktan da çıkmış, Türkçe hepimizin ana dili. Ama diğer ana dillerimizin de her alanda özgürce kullanılması gerekiyor. Kürt vatandaşlarımızın kendi kimlik aidiyetlerinden kaynaklanan ne kadar hakları varsa, demokrasi içinde bu karşılanmalıdır. Yeni anayasa ile yapmaya çalıştığımız bu. İnkar, ret ve asimilasyon politimaları beraberinde bugün Kürt sorununu getirdi. Kürt sorunu, PKK’yı getirdi. Bugün Kürt sorununu çözebilecek noktaya gelmiş olmamıza rağmen, PKK sorununu çözemediğimiz için hepimiz ortak bir acı, dram yaşıyoruz.
-İçişleri Bakanı, BDP’nin masum bir parti olmadığını, PKK’nın uzantısı olduğunu söylüyor...
BDP’nin PKK’nın siyasal uzantısı olduğu biliniyor. Eğer BDP siyasal, yasal zeminde varlık nedenine uygun bir pozisyon takınırsa, bu sorunun çözümü için bir fırsattır. Ama BDP bu rolünü iyi oynamıyor. Hâlâ kendini siyasal, yasal bir parti olarak konumlandırmıyor. Dağdakilerin siyasetini parlamentoda sürdürmeye çalışıyor. Dağdakilerin taleplerini Türkiye’deki hassasiyetleri tahrik eden bir dille gündemleştirmeye çalışıyor. Aslında Türkiye toplumu şu an çok önemli bir sağduyu örneği gösteriyor. BDP’nin PKK’nın siyasal kanadı olduğunu bilmesine rağmen parlamentoda olmasını, bu sorunun çözümüne katkı sağlayacak bir fırsat olarak görüyor. BDP sadece sistem düzeyinde değil, Türkiye toplumu nezdinde de tolere edilebilir bir parti. Ama demokratik açılımla gelinen bu noktayı iyi değerlendirmek yerine hâlâ Türkiye toplumunun ‘Acaba bölünür müyüz’ kaygılarını tahrik eden bir siyaset izliyor.
-Size göre bu korkuları istismar mı ediyorlar?
Kendini siyasi gerilla gibi konumlandırıyor. Bunu yaptığı andan itibaren de çözümün bir aktörü değil, sorunun bir parçası haline geliyor. Yoksa BDP’nin siyasal bir parti olarak PKK’yla birebir eşitlenmesini ben kendi adıma doğru bulmam. İçişleri Bakanımız da bence BDP’nin inatla kendini PKK ile özdeşleştiren bir yerde durmasını işaretliyor. BDP’nin siyasal pozisyonunu tamamen yasal bir zemine oturtması gerekiyor. BDP’nin terörle arasına mesafe koyması gerekiyor. Silah siyasetine çok açık tavır koyması gerekiyor ama bunu yapacak yerde, siyasetin yedeğine silahı yerleştiriyor. ‘Bu taleplerimiz gerçekleşmeze’ diye başlayan cümleler kurarak terörün derinleşeceğine işarette bulunuyor. Bu da çözümsüzlüğü hem trajik hale getiriyor, hem de derinleştiriyor.
Devletin yarattığı Kürt meselesini çözdük!..
-“Kürt meselesi bitti” diyen de var, “bitmedi” diyen de. Sizce?
AK Parti olarak devletin yarattığı Kürt meselesini çözdük. Yani ret, inkar ve asimilasyon politikalarının ürünü olan bir Kürt meselesi yok. Başbakanımızın söylediği de buydu. Sıkıntı bu meselenin varlığından nemalanan PKK sıkıntısı. PKK ayrı, Kürt meselesi ayrı derken kastettiğimiz bu. Fakat Türk aydınları, Kürt meselesi üzerinde yoğunlaşan arkadaşlar bir meseleyi gözden kaçırıyorlar; devletin yarattığı Kürt meselesini çözdük ama PKK’nın yarattğı Kürt meselesini nasıl çözeceğiz? PKK’nın yarattığı Kürt meselesi makbul Kürt tanımı üzerinden bir Pall Pot rejimi inşa etmeye çalışmaktır. Başbakan 2005 yılında ‘bu meseleyi çözeceğiz’ dediğinde, Kürt meselesini önemeseyen bir yerde duruyor olsanız bu güçlü iradeye ‘Silahlı güçlerimizi sınır dışına çekelim, silahları susturalım’ dersiniz. Eğer PKK, 2005 yılında bunu yapsaydı, bugün Türkiye farklı bir Türkiye olurdu. Tüm sorun PKK ve BDP’nin ‘Beni muhatap almazsanız size çözdürmem’ sekterliği içine girmesidir. Ya hep ya hiç radikalizmine saplanmasıdır. Bir de karşımızda ne yazık ki siyasi bir muhatabın olmasıdır.
-BDP’yi siyasi muhatap olarak görmüyor musunuz?
Kendini siyasi bir muhatap haline dönüştüremiyor, çünkü iradesi yok. Sizinle müzakere yapacak iradeye sahip olmayan bir partiyle neyi çözebilirsiniz? BDP o açıdan rüştünü ispat etmeli. Bunun için öncelikle PKK’nın terörle siyasetine mesafe koyacak. Bunu söyleyince BDP’liler, ‘Bizi sosyolojik ortak tabandan kopartmaya çalışıyorsun’ diyor. Hayır, silahla, terörle aranıza mesafe koyun diyoruz. PKK ile arasına mesafe koyan bir BDP zaten varlık nedenini yitirir. Ama BDP, PKK silah konuştururken, o dili meşrulaştıran argümanlar üzerinden kendini konumlandırırsa, PKK’nın akibetine uğrar.
BDP, Kürtlerin CHP’si
-Ahmet Altan ‘BDP kapatılacak’ iddiasını gündeme taşıdı. Böyle bir ihtimal görüyor musunuz?
Hayır görmüyorum. Böyle bir ihtimali sakıncalı görürüm. Keşke partilerin kapatılmasını imkansız hale getirecek anayasal düzenlemeyi yaptığımızda, BDP de gelip TBMM’de katkı sunsaydı. Bunu yapmadı. BDP’nin sorunlu bir ideolojik anlayışı var. BDP, Kürtlerin BAAS partisi. Aslında Kürtlerin CHP’si. CHP’nin bütün o ideolojik siyasi argümanlarına ve BDP’ninkine bakın bire bir aynı olduğunu görürsünüz. CHP jakoben yöntemlerle makbul bir Türk vatandaş yaratmaya çalışıyordu. BDP yine jakoben yöntemlerle, makbul Kürt yaratmaya çalışıyor. BDP bu anlamıyla neo Kemalist bir partidir.
- Bunu neye dayanak söylüyorsunuz?
Çünkü makbul Türk yaratmakla, makbul Kürt yaratmak arasında özde hiçbir farklılık yok. BDP’liler kendilerinden farklı düşünen her Kürdü, ‘hain’, ‘ajan’, ‘işbirlikçi’ diye suçlarlar. Demokrasiden bahsederler, ama kendi içlerindeki farklılıkları ‘imha edilmesi gereken öteki’ olarak görürler. PKK’nın siyasetine, idelojisine karşı çıkan BDP’yi zinhar desteklemeyen her Kürt, onların gözünde imha edilmesi gereken bir düşmandır veya haindir. Bu korkunç bir totaliterizmdir.
-CHP’ye biraz haksızlık etmiyor musunuz?
Ben CHP’nin anlayışından söz ediyorum. Milli Şef döneminde makbul Türk yaratmak adına sayısız mezalimler işlenmiştir. Biz devlet eliyle vatandaş yaratılması projesine karşı çıkıyoruz. BDP tam da böyle, korkunç totaliter bir projenin siyasal temsilcisi olarak karşımıza çıkıyor. BDP’nin ana dille ilgili talepleri bire bir karşılandığında bile PKK terörü bitmeyecektir. Çünkü PKK aslında Kürt meselesinin bizahiti çözümünü değil, kendi üzerinden çözümünü önemsiyor.
-Diğer yandan da Öcalan çözümü kendi üzerineden götürmek istiyor?
Aynen. İstedikleri Kürtler daha özgür, müreffeh olsun değil, ‘Bize bir toprak parçası verin. Onun üzerinde patron biz olalım, dağdan inen silahlı öz savunma güçleri olsun”. ‘Cemahireye modeli’ dediğimiz tipik BAAS’çı bir model bu. Keşke BDP, PKK’nın partisi olmasaydı. Eğer sadece Kürt meselesinin çözümünü önemseyen örgütle karşı karşıya olmuş olsaydık, bu meseleyi çözerdik. Tek korkuları, ‘AK Parti teröre rağmen bu meseleyi bitirecek. O zaman ben ne olacağım?’
Dersim için gerekli duyarlılığı gösteren milletin mensuplarıyız. Ermeni vatandaşlarımızdan gerekirse tehcir esasında yaşananlardan dolayı özür dilenebilir. Ama soykırım iddiası büyük iftiradır. Türkiye kendi yanlışlarıyla yüzleşebilen bir ülke. Dersim’le yüzleşmek her babayiğidin harcı değil. Türkiye müthiş bir özgüven kazandı.