Türkiye’de ve partisinin içinde yaşananları bir adım geriden izleyerek geçiren CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal , çözüm sürecini değerlendirdi... Hürriyet Gazetesi'nde yer alan habere göre, yeni anayasa üzerinden tartışılan vatandaşlık ve etnik kimlik tanımlarını değerlendiren Baykal, ilginç açıklamalarda bulundu.
Bugün PKK’nın silah bırakması üzerinden yaşanan siyasi tartışmayı nasıl görüyorsunuz?
Bugün yaşanan tartışmalar, anayasa düzeyinde kendisini ortaya koyan talepler, arayışlar ve kabuller, ülkemizin bir bağımsız kimlik kazanarak yola çıktığı tarihten bugüne kadar yaşadığı sürecin önemli bir yol ayrımına geldiğini bize gösteriyor. Türkiye geçmişte 24, 61 ve 82 anayasalarını yaptı. Bu anayasalar birbirinden farklı yaklaşımlara sahipti ama hepsinin bir temel noktası vardı, ortak bir omurgası vardı. Şimdi o konuda başka bir anlayışı yörüngeye sokma arayışı var. Bu önemli bir kırılmadır. Türkiye’nin tarihsel-siyasal kimliğinin yeni bir aşamaya, yeni bir kırılmaya doğru dönüştürülmesi tablosuyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.
FARKLI ÖZELLİKLER MİLLETE DÖNÜŞMÜŞTÜ
Sizin tanımladığınız şekliyle Türkiye’nin tarihsel-siyasal kimliğinin en belirgin özelliği nedir?
Yola çıkarken Türkiye’de milli bir siyasi kimlikten söz etmek o aşamada mümkün değildi. Zaten anasır-ı İslamiye deniyordu o zaman. Ahaliden bahsediliyordu. Tabii bir ortak nokta vardı; o da, bu coğrafyada yaşayan insanların, kimliklerin, alt kültürlerin tümünün, birlikte bağımsız, işgalden kurtarılmış bir siyaset düzeni içinde yaşama iradesi. Bağımsızlık kazanıldıktan sonra yaşanan dönüşümler bizi Ortadoğu coğrafyasından çok köklü bir biçimde ayrıştırmıştır. Bu farklı özellikler taşıyan insanlar, bir millet haline dönüşmeye başlamışlardır. Bu uluslaşma politikası sistematik ve bilinçli bir şekilde son dönemlere kadar taşınmıştır ve bu coğrafyada yaşayan insanlar giderek bir millet olduklarını görmüşlerdir. Bir millet ortaya çıkmıştır. Etnik düzeydeki kimlikler aşılmış, daha üst düzeyde, ulusal düzeyde bir kimlik etrafında bir araya gelmişizdir.
Size göre etnisite ile millet arasındaki fark nedir?
Millet, egemenlik kavramı ile bağlantılıdır, etnisite egemenlik kavramı ile bağlantılı değildir. Bir ülkedeki bütün farklı etnisiteye bağlı insanlar birlikte bir siyasi egemenlik oluştururlar. O siyasi egemenliğe birey olarak eşit katkı yaparlar. Türkiye bu noktaya doğru geldi. Ama bugünkü tartışma işi başka noktaya çekiyor. “Vatandaş eşitliği artık yeterli değil, buradan etnik eşitliğe geçelim. Etnisiteleri siyasi yapılanmanın temel unsuru haline dönüştürelim. Devlet artık vatandaşların değil de etnisitelerin eşit ağırlık taşıdığı bir devlet olsun” isteniyor. İki türlü eşitlik de bir arada neden sağlanamasın? Şu andaki eşitlik isteği vatandaşların hukuki eşitliğine dayalı değil, etnisitelerin eşitliğine yönelik bir taleptir. Etnisiteler üzerinden bunu demeye başlarsanız o siyasi yapıdaki bütünlüğü parçalarsınız. Şimdi o bütünlüğü ayrıştırma, milletin içinden bir millet daha çıkarma çabası yürütülmektedir. Bu bir egemenlik çatışmasıdır, çünkü söz konusu olan bireye değil etnisiteye egemenliğin bir parçasını vermektir. Bunun yol açacağı gelişme de bizim 90 yıldır inşa ettiğimiz, Türk milleti olarak ifade edilen bu ulusal kimliği tahrip etme, ayrıştırma, etnisitelere çekme sonucunu doğuracaktır. Doğurur, doğurmaz ama çaba bu. Burada temel nokta şu; etnisite mikrobunu sokmayın anayasanın içine. Eğer etnisitelere eşitlik anlayışı ile anayasa yapmaya yönelirseniz Türkiye’yi de, Irak, Suriye ve Lübnan’da halen yaşanmakta olan ayrışma girdabının içine sürüklersiniz. Etnisite saplantısının sonu Ortadoğululaşma ya da Balkanlaşmadır. Ahaliden millete geldik şimdi milletten ahaliye dönmeye kalkışmayalım.
ETNİK TÜRK İMALARI TÜMDEN AYIKLANMALI
Ama tam da o mikrobu çıkartmak diye bakanlar var yeni anayasa sürecine. İşte o mikrobu çıkartmak için biz dil yasağına karşı mücadele ettik, rapor yayınladık. Bizi DGM’ye vermeye kalktılar. Türk milleti sözünün etnisite ima etmemesi için hâlâ yapılması gereken şeyler olabilir. Mesela Pasaport Kanunu’nun falan maddesinde, Vatandaşlık Kanunu’nun filan maddesinde, İçişleri Bakanlığı’nın genelgesinde hâlâ Türk kelimesini etnik içerikle kullanan düzenlemeler vardır muhtemelen. Bunların tümü ayıklanmalıdır. Tümünü ortadan kaldıralım. Hiçbir etnisite ima etmesin. Fransa gibi olalım. Türk milleti lafı da Fransız milleti gibi, Alman milleti gibi olsun. “Türk milleti” sözüne etnik dayatmadır deyip kaldırtarak daha sonra da gerçek etnik dayatmaların önünü açmak, inandırıcılıktan uzak bir politika tuzağıdır.
‘Türk’üm; % 87
Etnik düzeydeki kimlikler aşılmış mı gerçekten sizce?
Kendisini daha alt kültürel ya da sosyal kimliklerle tanımlayanlar daha sonra farklı etnik kimliklerin de eşit bir parçası olduğu bir milli, ulusal kimliğe dönüşmeyi başarmışlardır. Daha sonraki yıllarda Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerin tümünden farklı olarak, Türkiye’de gerçekleşecek olan ilerlemenin, demokrasinin, ekonomik gelişmenin, hukuk devletinin, kadın-erkek eşitliğinin, sosyal gelişmenin, içbarış ve istikrarın temelinde işte bu toplumsal ve siyasal entegrasyon projesi yatar. Bu dönüşüm sonucunda bugün Türkiye’de yaşayan insanlara ‘Kendinizi siyasi kimliğiniz açısından nasıl ifade etmek istiyorsunuz’ diye çeşitli alternatifler sunulduğu zaman kendilerini Türk olarak ifade ettiklerini söyleyenlerin oranı yüzde 87’dir.
EVET SİYASİ TANIM; KÜRT KÖKENLİ VATANDAŞ
Siz hâlâ ‘Kürt kökenli’ ifadesini mi tercih ediyorsunuz?
Eğer siyasi ifade edeceksek evet, ‘Kürt kökenli vatandaş’. Türkiye’nin Kürtleri, Türkiye’nin Arnavutları, bu da kullanılır. Bunlar mesele değil, önemli olan anayasal hukuki statü.
Kürtler de tam tersine “Mevcut anayasadaki Türk vurgusu sizin bize bir etnisite dayatmasıdır” diyor. Onların görüşü ne olacak?
Buna saygı duyacağız da bir devlet inşa ediyorsak bu devletin tarih boyunca, bin yıldan beri hangi siyasi kimlikle şekillendiği ortada. Selçuklu’da, Osmanlı’da ve Cumhuriyet döneminde, toplumun ezici çoğunluğunun bu konuda bir problemi olmadığı ortada. Bunu sadece platonik, duygusal bir taleple söylediklerini kabul edip bu millet tarifinin arkasında ‘Ya, şu millet tanımını kaldıralım sonra gerisine bakarız’ anlayışının olmadığına inanarak bunun gereğini yapmak ciddiyetle sorgulanması gereken bir şeydir. Ortada bir kimlik var. Bütün mesele bu kimliğin dayatmacı, asimilasyoncu, inkârcı bir kimlik olmadığını ortaya koymaktır. Bir süreden beri bu böyle değil artık.