Batılı liderler, Mısır'la ve yöneticileriyle hep yakın ilişkiler kurmaya özen gösterdiler. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, görevi devralır almaz İslam dünyasına seslenmek istemiş, konuşma için de Mısır'ın başkenti Kahire'yi seçmişti. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de bu konuşmadan bir yıl önce, o dönemde hayat arkadaşı olan Carla Bruni ile Mısır'ı ziyaret etmişti. Fransa Başbakanı Francois Fillon da eşiyle birlikte Devlet Başkanı Mübarek'in özel konuğu olarak Noel tatilini Mısır'da geçirmişti. Bunlar Batılı ülkelerin Mısır'la yakın ilişkilerini gözler önüne seren sayısız örnekten yalnızca bir kaçı. Bölgedeki diğer ülkelere kıyasla çok daha fazla hayranlık uyandıran Mısır, her zaman çekici bir etkiye sahip oldu.Çıkarlar uğruna halk ihmal edildiBatılı ülkelerin Mısır'la yakınlık kurma nedenleri birbirinden farklı, ancak ortak olan bir şey varsa o da bu süreçte Mısır halkının sorunlarının fazla umursanmadığı. Mısır'a ilgi gösteren ülkelerin yalnızca kendi çıkarlarına ve kazançlarına öncelik verdiği yeni bir olgu olmasa gerek. Afrika ile Asya arasındaki kilit konumu nedeniyle Mısır tarih boyunca hep bir çekim merkezi oldu. Yunanlar, Romalılar, Persler, Araplar, Türkler, İngilizler, hatta İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar ve sonrasında Sovyetler ve Amerikalılar, Mısır'ın kontrolünü eline geçirmeye çalıştı.Mısır'a yönelik ilginin odağında, Suudi Arabistan'daki gibi, petrol ya da doğalgaz yoktu. Zira Mısır bu ülkeler kadar zengin yer altı kaynaklarına sahip değil. Ancak Arap dünyasının en büyük ülkesi Mısır'da etkili olmak, bölgenin tümünde nüfuz sahibi olmanın tek yolu olarak görülüyordu. Mısır 1952 yılındaki devrimden sonra Bağlantısızlar Hareketi'ndeki rolü nedeniyle öne çıkarken, Soğuk Savaş döneminde de önce Sovyetler, sonra da Amerika Birleşik Devletleri için önemli bir ortak oldu.Ortadoğu'da barışın anahtarıMısır'ın bölgedeki rolünü belirleyen önemli gelişmelerden biri de İsrail'in kuruluşu ve bununla birlikte başlayan Ortadoğu sorunu oldu. Mısır 70'li yıllarda İsrail devletine karşı çıkan Arap ülkelerinin öncülüğünü üstleniyordu. Dolayısıyla Ortadoğu'da barış arayışında olan herkesin önce Mısır'ı muhatap alması ve bu ülkenin çıkarlarını gözetmesi gerekiyordu.İsrail'e karşı bir kez savaş açılmış olsa da, Mısır 1978 yılında imzalanan Camp David Barış Antlaşması'nın ardından barış politikasına bağlı kaldı. Devlet Başkanı Enver Sedat bir suikasta kurban gitti, ancak yerine gelen Hüsnü Mübarek de barış politikasını sürdürürdü. Mübarek için Mısır'ın barış görüşmelerinde üstelendiği rol, Arap dünyasında kaybedilen liderlik pozisyonunun ikamesi niteliğindeydi; her şeyden önemlisi de bu yurtdışının, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin desteği anlamına geliyordu. 11 Eylül sonrasında yaşanan değişimOrtadoğu'da kalıcı barış umutlarının sönmesi, Mısır'ın bölgedeki rolünü bir kez daha değiştirdi.Mısır, ABD'yi hedef alan 11 Eylül saldırılarının da etkisiyle, radikal İslamcı teröre savaş açan Batılı ülkelerin bölgedeki ortağı konumuna geldi. Mübarek yurt dışından aldığı destekle kendi ülkesi için de bir şeyler yapmadı değil, ancak bu yeterli seviyede olmadı.Mısır'da yoksulla zengin arasındaki gelir farkı giderek büyüdü. Mübarek rejimine yıllar boyunca mali ve siyasi destek verenlerin çağrıları ise yanıtsız kaldı. Ülkede son 10 yılda, insan hakları, özgürlükler ve demokrasi konularında neredeyse hiçbir somut adım atılmadı.