Geçtiğimiz yıl, 22 yıl çalıştığı Hürriyet gazetesindeki işine son verilen gazeteci Emin Çölaşan'ın, ''Her Kuşun Eti Yenmez'' adını verdiği yeni kitabı piyasaya çıktı. İşsiz kaldığı dönemde yaşadıklarını anlatan Çölaşan yeni kitabına, ''Bu kitapta size, işsiz bırakılan bir gazetecinin Ağustos 2007 ile Ağustos 2008 arasındaki bir yıllık dönemde yaşadıklarını, duygularını anlatmaya çalışacağım'' diyerek başladı.
İlginç olaylar, hatıralar ve notların bulunduğu kitabın ayrıntılarını açıkladı. Çölaşan, kitabında Aydın Doğan'ın yanı sıra bir çok medya patronu ile gazeteciden bahsediyor, siyasetçiler, iş adamları ve askerlerle olan anılarını anlatıyor.
BAŞBUĞ'DAN KORUMA ÖNERİSİ
Kitapta yer alan en ilginç bölümlerden birini, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un, Emin Çölaşan'a ''Koruma görevlisi'' teklifi yapması oluşturdu. Çölaşan, Orgeneral Başbuğ'un, Kara Kuvvetleri komutanı olduğu günlerde yaşanan bu olayı, kitabında şöyle anlattı:
''30 Ağustos 2007 gecesi Genelkurmay resepsiyonu var. Ben de davetliyim. Orada Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile karşılaştım. Kovulma olayının üzerinden sadece 16 gün geçmişti. Kendisinden bir (Geçmiş olsun, üzüldük) sözü bekliyorum, hiçbir şey söylemedi. Orada bir ara, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ ile de karşılaştım. Yanına davet etti. Belki bir saat konuştuk. Bir ara kulağıma eğildi ve (Emin bey korunuyor musunuz? Korumanız yoksa, biz bu görevi üstleniriz. Siz bu millet için çok şey yaptınız. Sizi korumak bizim görevimiz) dedi. Korumam vardı, teşekkür ettim. Başbuğ'un bu sözleri beni çok duygulandırdı. En azından Büyükanıt gibi ilgisiz kalmamıştı. ''
Çölaşan'ın ''Her Kuşun Eti Yenmez'' adlı kitabında yer alan bazı çarpıcı bölümlerden özetler şöyle:
İKİ AYDIN DOĞAN: Aydın Doğan 1977'de Milliyet'i satın alıp bizim alana adım attığında sıradan bir tüccardı. Sirkeci'de otomobil bayiliği yapardı. O sırada Milliyet'teydim. Yeni patronu tanıdık. Sevecen mütevazi bir adamdı. Bana (Sevgilim, ben bu gazetenin patronuyum, ama sizler sahibisiniz) derdi. Sonra Allah ona (Yürü ya kulum) dedi. O da hızla koşmaya başladı. Bugün ise Bay Patron, Türk yazılı basınının üçte birinden fazlasına sahip. Borsada bir çok şirketleri var. Milyarlarca dolara hükmediyor. Bay Patron artık yaşlandı, olayları sadece kendi açısından izliyor. Gazete falan da pek okumadığını, bana kendisi söylemişti. Önüne her gün giden süzmece raporlara bakıyor. Döviz, borsa, şirketler ne yapıyor, kar zarar. Şimdi tek güç tek patron tek sahip var. O da kendisi.
ÖNEMLİ ADAM: Ertuğrul, Türk medyasında önemli adamdır. 18 yıldır Hürriyet'in başında olmak, Bay Patron ile böyle içli dışlı olmak kolay iş değildir. Patron Ankara'ya geldiğinde beraber yemeğe gittiğimizde Ertuğrul, Aydın Doğan'ın istediği yemeklerin nasıl olması gerektiğini garsona tarif eder, yemek istediği gibi gelmezse azarlayıp geri gönderirdi. Yemek sonrası patronun grappa içip içmeyeceğini sorardı. Belki o da yaşadıklarını eğer yüreği yeterse bir gün yazar. Bizimkiler nedir ki ? Ortaya ne olaylar, ne gerçekler dökülüp saçılır. Geçmişin, parkalı, postallı, sosyalisti devrimcisidir.
KIYAMET KOPAR: Bay Patron'un gazete ve TV'lerinin başında dört kızı ve bir damadı var. Ama esas güç Ertuğrul'da. Biri TUSİAD'ın başına getirilen kızlar, birbirini sevmez. Allah uzun ömür versin, yarın Bay Patron'un başına bir iş gelse, Doğan grubu çalışanlarının bildiği tek şey, ortalıkta kıyametin kopacağıdır.
HAKKINI HELAL ET: İşten kovulduktan sonra Ayvalık'ta olan Bekir Coşkun bana Hürriyet yönetiminin kendisi aracılığıyla gönderdiği mesajları iletiyordu. Sessiz kalıp sesimi çıkarmazsam birkaç ay sonra Milliyet'te işe başlatacaklarmış. Yine yem atıyorlardı. Sadece güldüm. Hürriyet'te tam 22 yıl şanla şerefle görev yaptım. Ayrılırken de ne Aydın Doğan, ne Ertuğrul ne de kızları Vuslat Doğan'dan bir tek teşekkür gelmedi. (Sağ ol arkadaş, 22 yıl çalıştın, hakkını helal et) bile demediler. Eğer deselerdi, ben de onlara siz de hakkınızı helal edin derdim ve belki de çok şeyi unuturdum.
AKŞAM TEHDİT EDİLDİ: Kovulma olayından sonra bana, Mehmet Emin Karamehmet'ten iş teklifi geldiği yazıldı. Bunların tamamı uydurmaydı. Ben Hürriyet'teyken iki kez transfer teklif eden Akşam grubu, artık suskundu. Kovulduktan sonra Başbakanlık çevresi, Karamehmet grubuna telefon etmiş ve (Bu adamı almayı sakın düşünmeyin sonra aramızda sorun çıkar, zarar görürsünüz) demişti.
ALTAYLI ALEYHİME KONUŞUR MU: 10 Ekim 2007 gecesi Kanaltürk'te kitabımı konuşacağız. Canlı yayına telefonla Fatih Altaylı da katılacak. Fatih ile aramız Hürriyet'teyken biraz bozulmuştu. Eyvah, benim aleyhimde konuşur mu diye düşündüm. Ama Fatih, Hürriyet'te sansür olduğunu ve benim yazılarımın da makaslandığını ve kitabımda tamamen doğruları yazdığımı söyledi. Açık konuştu.
YILMAZ SABAH'TA DAHA İYİYDİ: Yılmaz Özdil ile ben hiç yüzyüze gelmedim. Sabah'ta yazdıklarını zevkle okurdum. Hürriyet'te ise o temposunu göremiyorum. Belki uyarı aldı. Benim yerimi doldurmak için, Yılmaz'ı aldılar diye tahmin ediyorum. Ama doldurabildiler mi o okuyucunun taktiri. Yılmaz Sabah'ta çok daha iyi yazılar yazıyordu.
DİKKAT, TELEKULAK VAR: Kent Otelde ayda bir yemekli toplantılar yapıyorduk. Bazılarına Hurşit Tolon ve Şener Eruygur da katılıyordu. Konu hep, ülke nasıl kurtulurdu. Bir kez olsun darbe, örgüt sözcüğü geçmedi. 30 Kasım 2007 akşamı dört kişi otelde İlhan Selçuk ile yemek yedik. Adamın biri tek başına gelip, bizim masanın tam yanındaki masaya oturdu. Oysa restoranın büyük bölümü boş. Elinde de bir paket var. İlhan Abi (Yavaş konuşalım, telekulak geldi) dedi. Gizli saklı bir şey konuşmuyoruz ama, Ergenekon'un ilk habercisi belki de o yanıbaşımıza çöken adamdı.
BÜYÜKANIT SEYRETTİ: Ergenekon nedeniyle bir korku imparatorluğu yaratıldı. Bütün bu olanları ne yazık ki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt da sessizce seyretmekle yetindi. Kendi emekli orgeneralleri, geçmişin kuvvet komutanları, belirsiz suçlama ile tutuklanırken, askerlerin değil ama Genelkurmay'ın tepkisi sıfır oldu. Emekliye ayrılacak olan Büyükanıt'a da devlet parasıyla son model zırhlı bir Audi makam aracı alındı.
CUMHURİYET NEDEN OLMADI: İlhan Selçuk, bir gün topluluk içinde (Emin Çölaşan, bir basın kahramanıdır. Biz onu Bekir Coşkun ile birlikte Cumhuriyet'te görmek istiyoruz, Cumhuriyet onların emrindedir) dedi. Ancak ben ne yapacağıma karar vermemiştim. Cumhuriyet ile konuştum. Hangi sayfada yazacaktım. 9 veya 11'inci sayfayı önerdiler. Bundan pek hoşlanmadım. Biraz arkada kalıyordu. Cumhuriyet işi orada kaldı.
CİNER'LE TANIŞMA: Yavuz Donat çok eski arkadaşım. Bana bir öneri getirdi ve Turgay Ciner'in bir gazete çıkaracağını söyleyip (Benimle de temas halindeler. Ciner'le tanışmak ister misin?) diye sordu. Elbette isterdim. Sonra haber geldi. Ciner beni İstanbul'da bekliyordu. Ankara'dan son model bir Mercedes'le aldılar. İstanbul'da buluştuk. Son derece mütevazi ve şirin bir adam. Beni (Hoş geldiniz Emin abi) diye karşıladı. 4 saat baş başa konuştuk. Çıkaracakları gazete için beni ve Bekir Coşkun'u düşündüklerini söyledi. Gece de Ciner'e ait Larespark otelin kral dairesinde kaldım.
DOĞAN'IN MESAJI: Eşim Hacettepe'de beyin ameliyatı olmuştu. Sabaha kadar refakatçi kaldım. Eve gittiğimde telefon çaldı. Emekli Büyükelçi Volkan Vural arıyordu. Şimdi Aydın Doğan'ın danışmanlığını yapıyor. (Geçmiş olsun, biraz önce patron benim yanımdaydı. O da sana geçmiş olsun dileklerimi iletmemi istedi) dedi. O sabah eve geldiğimde Aydın Doğan'ın benim kitabım için açtığı 50 milyarlık tazminat davasının, çağrı kâğıdını kapımda bulmuştum. Tepem atmıştı. Volkan'a (Söyle ona, onun geçmiş olsun dileğini kabul etmiyorum) dedim ve burada yazamayacağım kadar daha ağır konuştum.
KÜFÜR EDENLERE MAAŞ: Bay Patron ve vekili Ertuğrul benden nefret ederlerdi. Gazeteleri televizyon kanalları var. Yanında her türlü adamı çalıştırıyor. Düşman ilan ettiği Cem Uzan'ın Star Televizyonu ile, Star Gazetesinde en üst düzey görev yapan ve Aydın Doğan'a her gün ağız dolusu sövenler, şimdi kendisi tarafından maaşa bağlanmış durumda. Geçmişin hızlı solcuları, Maocuları, İkinci Cumhuriyet soytarıları, Filistin gerillası bozuntuları, liboşlar onun gazete ve TV'lerinde.
EN VEFASIZ İSİM: Hürriyet Ankara Bürosunda çok üst düzey bir arkadaş vardı. Bana (Abilerin abisi, sevgili abim, burada senin sözün geçer) diyordu. Ben işten kovulduktan sonra hiç aramadı. Patron beni kovduysa elbet o arkadaşın da gönlünden kovulmuş olmam gerekirdi. Sadece benimle görünmekten değil, aramaktan bile çekiniyorlardı.
ABBAS'A İKRAMİYE: O günlerde ortalık ayağa kalkmış, yüz binlerce insan Bay Patron ve Ertuğrul'un kulaklarını çınlatırken, Milliyet'teki Abbas Güçlü'den Ertuğrul'a bir destek atışı geldi. Bu arkadaş patron katını çok sevdiği için ara sıra onlara övgüler düzer. Daha sonra Bay Patron için de övgü dolu bir yazı yazdı. Ben patron olsam Abbas'a 20 maaş ikramiye verirdim. Bazıları ikbali yağcılıkta buluyordu.
NTV DE BASKI ALTINDA: İşsiz bir gazeteci olarak medyadan büyük rağbet gördüm. Ama, Aydın Doğan kanallarında, İslamcı kanallarda ve NTV'de bana asla yer olmadı. Ankara'da Planet restoranda karşılaştığım NTV'nin üst düzey bir yöneticisi ( Abi sen bizim üzerimizde, hükümetin nasıl baskı uyguladığını bir bilsen) dedi.
- gazeteport