Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 29/9/2022 tarihinde, Ahmet Taban ve diğerleri (B. No: 2018/22125) başvurusunda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdi:
AYM Sitesinde yayımlanan konuya ilişkin duyurunun tam metni:
"Olaylar
Başvurucuların murisine göçebe ailelerden olması nedeniyle İskân Komisyonunca (Komisyon) 30/5/1995 tarihinde tarımsal olarak iskân edilmek amacıyla hak sahipliği verilmiştir. 31/1/2012 tarihinde ise başvurucuların murisinin 1/9/1980 tarihinden itibaren sosyal güvenlik kaydının bulunduğu gerekçesiyle hak sahipliği iptal edilmiştir. Başvurucuların anılan işlemin iptali talebiyle açtıkları dava, mahkemece kabul edilmiştir. Davalı idarenin istinaf talebini inceleyen bölge idare mahkemesi, ilk derece mahkemesinin kararını başvurucuların murisinin başvuru ve hak sahipliği karar tarihinden önce 1/9/1980 tarihinden beri Sosyal Sigortalar Kurumu kaydının bulunduğu, dolayısıyla yerleşik hayata geçtiği ve göçebe vasfını yitirdiği, bu nedenlerle hak sahipliğinin mevzuata uygun olarak elde edilmediği gerekçeleriyle kaldırarak davanın reddine karar vermiştir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (Bakanlık) tarafından başvurucular aleyhine açılan tapu iptali ve tescili davasında, Komisyon kararı ile başvuru konusu hak sahipliği kararının iptal edilmesi nedeniyle başvuru konusu taşınmazın başvurucular adına tesciline ilişkin işlemin hukuki dayanağın ortadan kalktığı belirtilerek söz konusu taşınmazın Maliye Hazinesi adına tescili talep edilmiştir. Asliye hukuk mahkemesince davanın reddine karar verilmesi üzerine Bakanlık temyiz talebinde bulunmuştur. Yargıtay hükmün onanmasına karar vermiş, davacı idarenin karar düzeltme talebini de reddetmiştir.
İddialar
Başvurucular, uzun zaman önce idare tarafından verilen tarımsal amaçlı hak sahipliği kararının iptal edilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Somut olayda idare daha başlangıçta başvuru şartlarını ve dayanaklarını sarih olarak ortaya koymalı, başvurucuların da hukuka uygun başvuru şartlarını yerine getirmelidir. Bu doğrultuda belirtmek gerekir ki iskân edilebilme bakımından ilk şart başvurucuların göçebe olmasıdır. Ancak göçebe tanımına başvuru tarihinde yürürlükte olan 2510 sayılı mülga Kanun'da ve İskân Kanunu Uygulama ve Özel İskan Fonu Yönetmeliği’nde yer verilmemiştir.
Mevcut başvuruya konu olayda 16/7/1994 tarihinde Komisyona yapılan başvuru yaklaşık on ay sonra 30/5/1995 tarihinde karara bağlanmıştır. İdarenin bu on aylık süre içinde denetim görevini yerine getirmesi için yeterli zamanının olduğuna dikkat çekmek gerekir. Buna karşın idare bu denetim görevini başvuruyu kabul ederken yapmamış, yaklaşık on yedi yıl sonra yaptığı denetim sonucunda 31/1/2012 tarihinde hak sahipliğinin iptaline karar vermiştir.
İdari işlemin hangi şartlarda geri alınabileceğine dair Danıştay içtihadının yerleşik ve istikrarlı nitelikte olduğu anlaşılmıştır. Bu çerçevede Danıştayın tarımsal hak sahipliği belgesinin iptali durumunda uyuşmazlığın nasıl çözümleneceğine dair benzer başvurularla ilgili içtihadının da süreklilik kazandığı görülmüştür. Danıştay içtihadında, hukuka aykırı olarak tesis edilen idari işlemlerden dolayı ilgili yararına hak veya korunması gereken yerleşik bir durum ya da hukuki statü doğmuş ise bu işlemin ancak yokluk ve mutlak butlan hâlleri ile malul olması durumunda her zaman geri alınabileceği belirtilmiştir. Buna göre kişinin gerçek dışı beyan veya hilesinin ya da idarenin mevzuatta açıkça öngörülen hükmün uygulanmasında hataya düşmesi sonucunda tesis edildiğinin anlaşılması hâllerinde idare tarafından herhangi bir süre şartına bağlı olmaksızın geriye doğru yürür şekilde idari işlem iptal edilebilir. Bununla birlikte aksi durumda hak doğuran idari işlemlerin ancak iptal davası süresi içinde geri alınabileceği, bu sürenin geçmesi hâlinde ise idareye güven ve idari istikrar prensipleri gereğince bu tür idari işlemlerin yapay bir kesinlik kazanacağı kabul edilmiştir. Bu bağlamda idare tarafından hak sahibi kabul edilerek topraklandırılanların hak sahibi yapılması yönünde alınan Komisyon kararının aradan çok uzun bir süre geçtikten sonra geri alınmasına ilişkin işlemlerin idari istikrar ve idareye güven ilkelerine aykırı olduğu belirtilmiştir.
Somut olayda ise idarece aradan yaklaşık on yedi yıl geçtikten sonra idari işlemin iptal edilmesine rağmen bölge idare mahkemesince idari işlemin geri alınma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin yerleşik Danıştay içtihadında belirtilen ilkeler çerçevesinde tartışılmadığı görülmüştür.
Bunun yanında kanun koyucunun benzer ihtilafların ortaya çıkmasını önleme amacıyla yaptığı düzenlemeye de işaret etmek gerekir. Nitekim 12/7/2013 tarihinde 5543 sayılı Kanun'a eklenen geçici 7. maddenin üçüncü fıkrasında 2510 sayılı mülga Kanun’a göre hak sahibi olanların hak sahipliklerinin herhangi bir koşul aranmaksızın devam edeceği düzenlenmiştir. Aynı konuyla ilgili olarak açılan tapu iptali ve tescili davalarına ilişkin adli davalarda ise Yargıtay hak sahipliği belgesinin iptali neticesinde tapuya yapılan tescilin doğrudan yolsuz tescil durumuna gelmeyeceğini değerlendirerek hak sahipleri aleyhine açılan tapu iptali ve tescili davalarının reddine karar verilmesi gerektiğini açıklamıştır.
Sonuç olarak bölge idare mahkemesince başvuruya konu olaya benzer davalarda verilen, Danıştayın istikrar kazanmış yerleşik içtihadının aksine karar verilmesine rağmen bu ilkelerden ayrılmayı gerektirir haklı nedenlerin olayın koşullarında ilgili ve yeterli gerekçeyle açıklanmaması yargılamayı hakkaniyetli olmaktan çıkarmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir."