JİTEM'in varlığının da sorgulandığı dava ile ilgili yeni açıklamalar yapan Aygan, Cihan Haber Ajansı'na verdiği röportajda kendisinin Türkiye'ye iadesi gibi konulara da açıklık getirdi.
Aygan, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, JİTEM davasında "Suç örgütü kurup adam öldürmekle" suçlanan 4 sanıkla ilgili İçişleri Bakanlığı'ndan kimlik bilgilerini istemesi üzerine, bakanlığın "Bu adamlar için çok masraf yaptık, kimlik bilgilerini veremeyiz." cevabını "çifte standart" olarak yorumladı: "Bizim kimlik bilgilerimizi ortaya çıkardılar, öbürlerinkini saklıyorlar..." Aygan, halen "kendi denetimlerinde" olan kişilerin kimlik bilgilerinin mahkemeye verilmediğini savundu.
NE YAPACAKLARINI BİLMİYORLAR
Türkiye'ye iadesinin hangi ismiyle istendiği konusunda ise Aygan, "Önce Aziz Turan ismiyle istediler. Daha sonraki gelen evraklarda Aziz Turan deyip parantez içinde Abdülkadir Aygan diye yazıp, iki isimle de istediler." dedi. İsveçli yetkililerin kendisini hangi isimle tanıdığının sorulması üzerine ise Aygan, "Göçmen Dairesi ikisini de biliyor. Fakat burada geçerli isim Abdülkadir Aygan'dır. Zaten 2 yıl önce ben onu da değiştirdim, Cemil Aygan ismini aldım." şeklinde konuştu.
Mahkemenin, iadesini tekrar istemesi konusunda ise "Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bir şeyden tutturamıyorlar, daha sonra bir başka yerden tutturmaya çalışıyorlar. Bu bitecek, Burdur Davası'ndan, o da bitecek başka bir davadan isteyecekler. Daha önce de iade talepleri oldu ve reddoldu. Şimdi ne değişti ki? İçişleri Bakanlığı'ndan gelen iddialar burada çürütüldü. İsveç devleti de bu iddiaları 8-9 ay kadar araştırdı, neticede iademin yersiz olduğuna hükmetti." dedi.
'KIRCA SORGULANSAYDI ÇOK ŞEY ORTAYA ÇIKACAKTI'
İntihar eden Emekli Albay Abdülkerim Kırca'nın cenazesinde Genelkurmay başkanının çağrısı üzerine iadesinin talep edildiğini söyleyen Aygan, "Açık söyleyeyim, ben yaşayacağım kadar yaşadım. Kendi aile problemlerimle uğraşıyorum. Ama oraya gittiğimde de pek yaşatacaklarını sanmıyorum. Çünkü tek canlı şahit benim; cesaret edebilen, belgeleriyle onların yalanlarını ortaya çıkarabilen... Diğer bilenlerin hepsi susuyor." dedi.
Kendisinin iadesi konusunda üç eğilim olduğunu, bazılarının iade edilerek kendisinin ortadan kaldırılmasını istediğini, bazılarının kendisinin İsveç'teyken daha faydalı olabileceğini düşündüğünü söyleyen Aygan, birilerinin de kendisinin iadesi halinde orada iyi korunarak mahkeme süreçlerine faydasının olabileceğini düşündüklerini aktardı: "Fakat koruma filan hikâyedir, görüyorsunuz; geçmişte onlar için ne kadar işler yapmış paşalara iğneyle mikrop aşılayarak hastanelerde onları süründürüyorlar. Bir ölmedikleri kaldı, ölseler ondan iyidir. Abdülkerim Kırca'yı da onlar felç etmişti, arkadan kurşunlayarak. PKK operasyonunda oldu dediler, yalandır. Bunu, onun yeğeni de, yakın çevresi de biliyor. Öldürmediler, onu öldürmüşten beter ettiler. Kırca, benimle birlikte aynı işlerin içindeydi. Eğer o sorgulansaydı, işin ucu en yüksek isimlere kadar çıkacaktı."
JİTEM DAVASI ZAMAN AŞIMINA UĞRAYACAK
Diyarbakır'daki yargılamanın 5 seferdir mahkeme mahkeme gezdiğini ve adeta "top gibi dolaştırıldığını" söyleyen Aygan, "Birileri, bu davanın zaman aşımına uğrayıp gitmesini istiyor" iddiasında bulundu. Şu an yargılanan kişilere de ceza verilecek durumun olmadığını söyleyen Aygan ekledi: "Şimdi ben de gelsem, bana da ceza verecek durumda değiller, mevcut delillere göre…"
Olayın asıl faillerinin perdelendiğini ve birilerinin kurban olarak ileriye sürüldüğünü ileri süren Aygan, Yeşil ya da Ersever gibi olmadık kimselerin isimlerinin öne çıkarıldığını söyleyerek, "Ben, Z.E'nin ismini veriyorum, başka isimler de veriyorum ama onlar bu yargılamada yoklar. Nasıl oluyor bu?" diye sordu.
DAVA SULANDIRILIYOR; ASIL SORUMLULAR DIŞARIDA
Diyarbakır'daki davanın uzaması ve belirsizleşmesi konusunda "Sanırım birileri işi sulandırıyor" yorumunda bulunan Aygan, ortada Yeşil gibi bazı isimlerin dolaştığını söyleyerek, "Cem Ersever diyorlar o yok, Muhsin Gül diye bir itirafçının adı geçiyor, o yok. Ben de buradayım. Yani, sanık listesinde 11 kişi var ama bunların hemen hemen yarısı yok ortada. Diğer yarısı görev başında, onların da kimlik bilgilerini vermiyorlar, onları kolluyorlar. Esas sorumluları ise davaya hiç katmıyorlar" iddiasında bulundu.
Görülen bu davayla ilgili çok daha büyük sorumluların olduğunu iddia eden Aygan, "Zamanın Asayiş Komutanı'ndan tut, Olağanüstü Hal Bölge Valisi, zamanın Başbakanı, zamanın Kolordu Komutanı ve de buna daha kimler teşvik etmiş ve göz yummuşsa ve de finanse etmişse hepsi bu davada sorumludur" diye konuştu.
JİTEM davasında dönemin başbakanına kadar emir komuta zincirindeki herkesin davaya dâhil edilmesi gerektiğini yineleyen Aygan, "Yargılama sonucunda ceza alır ya da almazlar o ayrı. Ama bunun bir vicdani sorumluluğu var. Çünkü 17 bin faili meçhulden bahsediliyor" diye ekledi.
JİTEM'İN VARLIĞI KABUL EDİLMİYOR; ÇÜNKÜ ÇEMBER ÇOK GENİŞLER
Aygan, Genelkurmay'ın ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın, JİTEM davasıyla ilgili olarak "JİTEM diye bir kurum yoktur" cevabını vermesi konusunda ise şu iddialarda bulunuyor: "Bu, güneşin balçıkla sıvanmaya çalışılması gibi bir şey. Açılsa, altından çok şeyler çıkar. Bu mevcut durumla kalmaz, çember genişler, işin ucu da dediğim yerlere varır. İş, generallere ve bölge valilerine ve de dönemin hükümetine varır. Genelkurmay'ın da zaten klasik bir üslubu var; çıktı law silahlarına 'boru' dedi, ıslak imzalı evraklara 'kâğıt parçası' dedi. JİTEM meselesinde de, Doğu bölgesinde görev yapmış olanlar bu işin içerisinde. Hatta Hasan Kundakçı Paşalar o dönemde Çiller'i destekledi ve ona oy vermemizi istediler."
O dönemlerde Hanefi Avcı ve Cem Ersever'in birilerince uyarıldığını ve kendisinin buna şahit olduğunu söyleyen Aygan, Avcı'nın da kanunsuz işler yapanları uyardığını iddia etti.
MUSTAFA ÖZER OLAYINDA EMNİYET GÖZ YUMDU
Emniyet içindeki bazı birimlerce JİTEM'e yoğun istihbari destek verildiğini anlatan Aygan, "Yeri geldiğinde filan avukat şuraya geldi, gibi bilgiler Emniyet'ten geliyordu. Mesela Necati Aydın ve 2 sendikanın mahkemeye çıkarılıp serbest kalacağını Emniyet'teki bir komserden öğrenmiştik biz." dedi. Yine, dönemin Diyarbakır Barosu Başkanı Mustafa Özer'in arabasına bomba konulması olayında JİTEM'in iki aracının Emniyet güçlerince görüldüğünü, ardından Kurdoğlu Lojmanları'na girildiğini ve bütün bunlardan Emniyet'in haberdar olduğunu aktaran Aygan, kendisinin de bu olaya bizzat şahit olduğunu öne sürdü.
Aygan, Susurluk ekibinin kendilerinden ayrı hareket ettiğini ifade ederken, "Sadece bir kere Sedat Peker geldi. Ali Yıldız Binbaşı JİTEM Grup Komutanı idi ve onun karşısında önünü iliklemişti. Yeşil de öyle çeşitli kurumlardan güç olarak müstakil hareket ediyordu. Ama ortada ortak bir konsept vardı." şeklinde konuştu.
Ergenekon davasıyla ilgili savcılıktan kendisine soru gelip gelmediği konusunda ise "Maalesef halen gelmedi" cevabını veren Aygan, bu konuda her türlü yardıma hazır olduğunu yineledi.
CİHAN
Aygan, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, JİTEM davasında "Suç örgütü kurup adam öldürmekle" suçlanan 4 sanıkla ilgili İçişleri Bakanlığı'ndan kimlik bilgilerini istemesi üzerine, bakanlığın "Bu adamlar için çok masraf yaptık, kimlik bilgilerini veremeyiz." cevabını "çifte standart" olarak yorumladı: "Bizim kimlik bilgilerimizi ortaya çıkardılar, öbürlerinkini saklıyorlar..." Aygan, halen "kendi denetimlerinde" olan kişilerin kimlik bilgilerinin mahkemeye verilmediğini savundu.
NE YAPACAKLARINI BİLMİYORLAR
Türkiye'ye iadesinin hangi ismiyle istendiği konusunda ise Aygan, "Önce Aziz Turan ismiyle istediler. Daha sonraki gelen evraklarda Aziz Turan deyip parantez içinde Abdülkadir Aygan diye yazıp, iki isimle de istediler." dedi. İsveçli yetkililerin kendisini hangi isimle tanıdığının sorulması üzerine ise Aygan, "Göçmen Dairesi ikisini de biliyor. Fakat burada geçerli isim Abdülkadir Aygan'dır. Zaten 2 yıl önce ben onu da değiştirdim, Cemil Aygan ismini aldım." şeklinde konuştu.
Mahkemenin, iadesini tekrar istemesi konusunda ise "Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bir şeyden tutturamıyorlar, daha sonra bir başka yerden tutturmaya çalışıyorlar. Bu bitecek, Burdur Davası'ndan, o da bitecek başka bir davadan isteyecekler. Daha önce de iade talepleri oldu ve reddoldu. Şimdi ne değişti ki? İçişleri Bakanlığı'ndan gelen iddialar burada çürütüldü. İsveç devleti de bu iddiaları 8-9 ay kadar araştırdı, neticede iademin yersiz olduğuna hükmetti." dedi.
'KIRCA SORGULANSAYDI ÇOK ŞEY ORTAYA ÇIKACAKTI'
İntihar eden Emekli Albay Abdülkerim Kırca'nın cenazesinde Genelkurmay başkanının çağrısı üzerine iadesinin talep edildiğini söyleyen Aygan, "Açık söyleyeyim, ben yaşayacağım kadar yaşadım. Kendi aile problemlerimle uğraşıyorum. Ama oraya gittiğimde de pek yaşatacaklarını sanmıyorum. Çünkü tek canlı şahit benim; cesaret edebilen, belgeleriyle onların yalanlarını ortaya çıkarabilen... Diğer bilenlerin hepsi susuyor." dedi.
Kendisinin iadesi konusunda üç eğilim olduğunu, bazılarının iade edilerek kendisinin ortadan kaldırılmasını istediğini, bazılarının kendisinin İsveç'teyken daha faydalı olabileceğini düşündüğünü söyleyen Aygan, birilerinin de kendisinin iadesi halinde orada iyi korunarak mahkeme süreçlerine faydasının olabileceğini düşündüklerini aktardı: "Fakat koruma filan hikâyedir, görüyorsunuz; geçmişte onlar için ne kadar işler yapmış paşalara iğneyle mikrop aşılayarak hastanelerde onları süründürüyorlar. Bir ölmedikleri kaldı, ölseler ondan iyidir. Abdülkerim Kırca'yı da onlar felç etmişti, arkadan kurşunlayarak. PKK operasyonunda oldu dediler, yalandır. Bunu, onun yeğeni de, yakın çevresi de biliyor. Öldürmediler, onu öldürmüşten beter ettiler. Kırca, benimle birlikte aynı işlerin içindeydi. Eğer o sorgulansaydı, işin ucu en yüksek isimlere kadar çıkacaktı."
JİTEM DAVASI ZAMAN AŞIMINA UĞRAYACAK
Diyarbakır'daki yargılamanın 5 seferdir mahkeme mahkeme gezdiğini ve adeta "top gibi dolaştırıldığını" söyleyen Aygan, "Birileri, bu davanın zaman aşımına uğrayıp gitmesini istiyor" iddiasında bulundu. Şu an yargılanan kişilere de ceza verilecek durumun olmadığını söyleyen Aygan ekledi: "Şimdi ben de gelsem, bana da ceza verecek durumda değiller, mevcut delillere göre…"
Olayın asıl faillerinin perdelendiğini ve birilerinin kurban olarak ileriye sürüldüğünü ileri süren Aygan, Yeşil ya da Ersever gibi olmadık kimselerin isimlerinin öne çıkarıldığını söyleyerek, "Ben, Z.E'nin ismini veriyorum, başka isimler de veriyorum ama onlar bu yargılamada yoklar. Nasıl oluyor bu?" diye sordu.
DAVA SULANDIRILIYOR; ASIL SORUMLULAR DIŞARIDA
Diyarbakır'daki davanın uzaması ve belirsizleşmesi konusunda "Sanırım birileri işi sulandırıyor" yorumunda bulunan Aygan, ortada Yeşil gibi bazı isimlerin dolaştığını söyleyerek, "Cem Ersever diyorlar o yok, Muhsin Gül diye bir itirafçının adı geçiyor, o yok. Ben de buradayım. Yani, sanık listesinde 11 kişi var ama bunların hemen hemen yarısı yok ortada. Diğer yarısı görev başında, onların da kimlik bilgilerini vermiyorlar, onları kolluyorlar. Esas sorumluları ise davaya hiç katmıyorlar" iddiasında bulundu.
Görülen bu davayla ilgili çok daha büyük sorumluların olduğunu iddia eden Aygan, "Zamanın Asayiş Komutanı'ndan tut, Olağanüstü Hal Bölge Valisi, zamanın Başbakanı, zamanın Kolordu Komutanı ve de buna daha kimler teşvik etmiş ve göz yummuşsa ve de finanse etmişse hepsi bu davada sorumludur" diye konuştu.
JİTEM davasında dönemin başbakanına kadar emir komuta zincirindeki herkesin davaya dâhil edilmesi gerektiğini yineleyen Aygan, "Yargılama sonucunda ceza alır ya da almazlar o ayrı. Ama bunun bir vicdani sorumluluğu var. Çünkü 17 bin faili meçhulden bahsediliyor" diye ekledi.
JİTEM'İN VARLIĞI KABUL EDİLMİYOR; ÇÜNKÜ ÇEMBER ÇOK GENİŞLER
Aygan, Genelkurmay'ın ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın, JİTEM davasıyla ilgili olarak "JİTEM diye bir kurum yoktur" cevabını vermesi konusunda ise şu iddialarda bulunuyor: "Bu, güneşin balçıkla sıvanmaya çalışılması gibi bir şey. Açılsa, altından çok şeyler çıkar. Bu mevcut durumla kalmaz, çember genişler, işin ucu da dediğim yerlere varır. İş, generallere ve bölge valilerine ve de dönemin hükümetine varır. Genelkurmay'ın da zaten klasik bir üslubu var; çıktı law silahlarına 'boru' dedi, ıslak imzalı evraklara 'kâğıt parçası' dedi. JİTEM meselesinde de, Doğu bölgesinde görev yapmış olanlar bu işin içerisinde. Hatta Hasan Kundakçı Paşalar o dönemde Çiller'i destekledi ve ona oy vermemizi istediler."
O dönemlerde Hanefi Avcı ve Cem Ersever'in birilerince uyarıldığını ve kendisinin buna şahit olduğunu söyleyen Aygan, Avcı'nın da kanunsuz işler yapanları uyardığını iddia etti.
MUSTAFA ÖZER OLAYINDA EMNİYET GÖZ YUMDU
Emniyet içindeki bazı birimlerce JİTEM'e yoğun istihbari destek verildiğini anlatan Aygan, "Yeri geldiğinde filan avukat şuraya geldi, gibi bilgiler Emniyet'ten geliyordu. Mesela Necati Aydın ve 2 sendikanın mahkemeye çıkarılıp serbest kalacağını Emniyet'teki bir komserden öğrenmiştik biz." dedi. Yine, dönemin Diyarbakır Barosu Başkanı Mustafa Özer'in arabasına bomba konulması olayında JİTEM'in iki aracının Emniyet güçlerince görüldüğünü, ardından Kurdoğlu Lojmanları'na girildiğini ve bütün bunlardan Emniyet'in haberdar olduğunu aktaran Aygan, kendisinin de bu olaya bizzat şahit olduğunu öne sürdü.
Aygan, Susurluk ekibinin kendilerinden ayrı hareket ettiğini ifade ederken, "Sadece bir kere Sedat Peker geldi. Ali Yıldız Binbaşı JİTEM Grup Komutanı idi ve onun karşısında önünü iliklemişti. Yeşil de öyle çeşitli kurumlardan güç olarak müstakil hareket ediyordu. Ama ortada ortak bir konsept vardı." şeklinde konuştu.
Ergenekon davasıyla ilgili savcılıktan kendisine soru gelip gelmediği konusunda ise "Maalesef halen gelmedi" cevabını veren Aygan, bu konuda her türlü yardıma hazır olduğunu yineledi.
CİHAN